1. bilimsel konuşalım. abi özel mesaj almak istemediği için cevap niteliği taşıdığı halde buraya yazıyorum.
    dünyada tecavüz olaylarının en çok yaşandığı ülkeler abd, pakistan, fransa, almanya ve rusya.
    pakistan harici diğer 4 ülkede tecavüz oranları 2003 yılından beri her yıl düşüyor. "5 ülkeyi mi baz alacağız?" diyenler olabilir. evet 5 ülkeyi baz alacağız çarpık düşüncemi kanıtlamak için onlarca ülkenin istatistiğini çıkaracak halim yok.

    david lisak 2010 yılında, violence against women adlı bilimsel çalışmasında, 10 yıllık bir süreçte ihbar edilen tecavüz vak'alarının %5.9'unun yalan olduğunu ortaya çıkarmış. lisak, ihbarların üzerine gidilip çapraz sorgu, kanıt arama gibi işlemler daha çok yapıldıkça yalan tecavüz ihbarlarının oranının da arttığını görmüş.

    oysa stuart taylor jr. , david lisak'ın oranlamasının yanlış olduğunu, david lisak'ın, polis tarafından yalan olduğu belgelenmemiş tüm cinsel saldırı suçlamalarını doğru kabul ettiğini, suçlamaların polis tarafından doğru-yanlış olarak ayrılıp ayrılmadığına yahut delil yetersizliğinden düştüğüne bakılmadığını söylüyor. eski çalışmaların cinsel saldırı suçlamasına konu erkeklerin %40-%50 oranında masum olabileceğini gösterdiğini de ekliyor.

    -burada anlamamız gereken bir şey var, adamlar araştırma yapıyor ve cinsel saldırı suçlaması polis ve mahkeme tarafından yalan olarak tescillenmedikçe suçlamayı direk kabul ediyor. çoğu kadın hakları aktivisti de bu yönde düşünüyor. oysa şüpheden sanık yararlanır. delil yetersizliğinden düşen suçlamalar, polisin tecavüz olarak nitelendirilemeyeceğini söylediği eylemler ve polisin delil toplarken yalan olduğuna karar verdiği suçlamalar bile doğru kabul ediliyor böylece masum erkek sayısı %40-%50'den %6'ya düşüyor.

    fbi'ın 1964 ve 1996 arasında tuttuğu kayıtlara göre ise yalan tecavüz suçlamalarının oranı %4 ile %20 arasında değişiyor.

    finlandiya polisi ise yalan tecavüz suçlamalarının kadınların alkol kullanımıyla pozitif korelasyonda olduğu ve uyuşturucu kullanımı sonucunda arttığı yönünde demeçler vermiş. alakasız ama aynı zamanda yalan tecavüz suçlamaları en çok göçmenlere karşı yapılıyormuş. içip içip ilişkiye girip ertesi gün "bana tecavüz ettiler, evet içtim ve kendi isteğimle birlikte oldum ama içkiliydim, bu tecavüzdür" diyorlar.

    sonuç olarak amaç tecavüz suçluları elinin kollunu sallayarak gezsin değil. kadınlar tecavüz suçlamasının ciddiyetini anlamak zorunda. dünya her zaman değişir ve biraz aklı olan herkes şunu biliyor ki, yalan tecavüz suçlamaları arttıkça ve kadınlar tarafından silah olarak kullanılmaya devam ettikçe, hele bir önceki yorumda anlattığım üzere tecavüz "gözle tecavüz" "lafla tecavüz" "isteğiyle seviştiği halde tecavüz" tarzı kurmacalara kayıp değersizleştirildikçe, insanlar ve mahkemeler tecavüz suçlamalarına daha temkinli yaklaşacak, daha şüpheci olacaklar ve tecavüz eylemi ile kelimesi değersizleştirildikçe tecavüz de önemsizleşecek. her boka tecavüz dedikçe, %100 tecavüz olan olayda suçlu serbest kalacak, kolluk güçleri, savcılar ve hakimler yüzünüze iğrenç iğrenç sırıtıp "bu da tecavüz mü? hehehe.." diyecekler. bunu yapmayın, bunu kendinize yapmayın.
  2. hacettepe üniversitesindeki stand kapatma eylemi ile başlık açılmamış. ben de buradan devam ediyorum.
    "o arkadaşın tacizci olması sizin de olduğunuz anlamına gelir'' tarzında laf etti. hani olurda o lafı eden ''insan'' şurayı okuyordur. yada bir arkadaşı okuyordur da ona söyler. ve o da anlar:
    ''daha yüksek binalarımız, ama daha az sabrımız var; daha geniş oto yollarımız, ama daha dar bakış açılarımız var. daha çok harcıyoruz, ama daha az şeye sahibiz; daha fazla satın alıyor, ama daha az hoşnut kalıyoruz. daha büyük evlerimiz, ama daha küçük ailelerimiz; daha çok ev gereçleri, ama daha az zamanımız var. daha çok eğitimimiz, ama daha az sağduyumuz; daha fazla bilgimiz, ama daha az bilgeliğimiz var. daha çok uzmanımız, ama daha çok sorunumuz; daha çok ilacımız, ama daha az sağlığımız var. çok fazla alkol ve sigara tüketiyor, savurganca para harcıyoruz. çok az gülüyor, çok hızlı araba kullanıyor, çok çabuk kızıyoruz. çok geç saatlere kadar oturuyor, yorgun kalkıyoruz. çok az okuyor, çok fazla tv izliyoruz. mal varlıklarımızı çoğalttık, ama değerlerimizi azalttık. çok konuşuyoruz, çok az seviyoruz, çok sık nefret ediyoruz. geçimimizi sağlamayı öğrendik, ama yaşam kurmayı öğrenemedik. yaşamımıza yıllar kattık, ama yıllara yaşam katamadık. uzayı fethettik, ama iç dünyamızı edemedik. daha büyük işler yaptık, ama daha iyi işler yapamadık. havayı da ruhumuzu da kirlettik. atoma hükmedebildik, ama önyargılarımıza edemedik ! '' george carlin
  3. başlığın aktif olduğu gün ilginç bir feminizim- kapitalizm haberine denk geldim onu da araya sıkıştırmak istedim açıkçası.
    gaia dergide okudum; (asıl kaynak: gawker )

    İngilterede feminist Fawcett Society tarafından satışa sunulan "This is what a feminist looks like" ^:bir feminist işte buna benzer^ yazan tişörtler 70 dolardan satışa sunuluyor ancak üretimine bakıldığında durum içler acısı.

    tişörtler küçük bir ada ülkesi olan mauritiusta göçmen işçi kadınlar tarafından üretiliyor. günde 300 kadar tişört üretilen fabrikada kadınlar saatte 1 dolardan daha az kazanıyorlar (gaia dergide günlük 1 dolar denmiş ancak orjinal yazıda saatlik 1 dolar yazıyor)

    bu maaş aylık olarak; mauritiustaki aylık maaşın çeyreğine denk düşüyor.

    insan düşünmeden edemiyor feminizm kime göre neye göreden de çok , kim için ne için...
  4. -izmler'in dışlayıcı özelliğinin önüne aldığı soyut kelimeler sayesinde nötrleşmesinden nasibini alamamış ideolojidir. önüne aldığı kelimenin (feminine) sınırları belirli ve somut bir toplumsal grup ve zümreyi imlemesi buna engel teşkil etmektedir. Feminizmin bu garabetinin -feminizm erkek düşmanlığı olmadığı gibi feminizm eleştirisi de kadın düşmanlığı değildir- Türkiye'de başka garabetlerle birleştiğine şahit olunca insan ne yapacağını bilemiyor, meseleyi adlandıramıyor. Bugün feminizmi Türkiye'de ayakta tutan ya da feministlerin birleştiği en belirgin nokta ''bayan değil kadın''. Ayrıca ''bekaret''in de bugün yasaklı kelimeler arasına girdiğini gördük (bkz: ithaki yayınları'nın saldırıya uğraması) .

    Peki bu bazı kelimelere olan hassasiyet nereden geliyor? İşte en büyük garabet burada. Türkçe'nin yapısında olmayan feminist bir eleştiriden, yapısalcı analizin feminist yorumunun Türkiye'ye ithalatından. Bu yapısalcı dil analizinin feminist yorumu, eril-dişil ayrımının olduğu dillerde toplumsal analiz için işlevsel ve açıklayıcı bir rol üsteniyor. Ama Türkçe'de böyle bir ayrım yok bildiğiniz üzere -müzekker/müennes ayrımının olduğu arapçadan gelen kelimeler hariç-. Bu nelere sebep oluyor peki? Feminist yorumun rasyonel eleştirilerinin bir bilinçaltı okuma tekniğine dönüşmesine ve belli kelimelere duyulan irrasyonel nefrete.

    Efendim erkeklerin zihninde kadın-kız ayrımı varmış da bunu örtmek için bayan kullanılıyormuş. Türkiye'deki feministlerin psikanalizi hatmettikleri gördüğünüz gibi aşikar. Bayan kelimesi İngilizce Mistress/Mister, fransızca Madame/Monsieur karşılığı olarak bay kelimesiyle birlikte soyadın önünde kullanılmak üzere uydurulmuş hitap kelimesidir. Bu dillerde evlenmemiş kadına Miss ve Madamoiselle kelimeleri mevcutken Türkçe'de buna karşılık gelen bir uydurma girişimi olmamıştır. Buyurun şimdi bu cinsiyetçi bir kelime mi? Fakat zaten Türkçe'yi kullanmayı öğretmeyen eğitim sisteminden dolayı bu kelimenin yanlış yerlerde (cinsiyet ifadesi olarak) kullanımı mevcut. Bu eleştirilir ama kelime düşmanlığı, benim anlam veremediğim şey (doğru ikililer: Bay/Bayan, Bey/Hanım, Erkek/Kadın, Oğlan/Kız).

    Netice itibariyle tüm mesele insan olabilmekte. Ayrıca sol hareketler içinde, feminizmin müstakil bir öncelik kazanmasının Proudhon'un mizojen tutumu -bana kalırsa Paris Komünü'nün gücünü meydana getiren topyekünlüğe en büyük zararı vermiştir- olduğuna da belki bir ara değinirim.
  5. bir örneğini görürsem şu soruyu sormak istediğim gruptur : "anneniz feminist olsaydı siz nasıl dünyaya gelecektiniz?" saygılarımla.
  6. eğitim kanalıyla alakasını merak ettigim süperlik.
  7. bir insan gece dışarı çıkarken tedirgin oluyorsa orada bir sorun vardır (ki cinsiyet farketmeksizin böyle bir sorun var türkiyede), bu sorun belli kesimleri daha fazla etkiliyorsa orada bir dengesizlik bir eşitsizlik vardır. en basitinden bu soruna bile çözüm olacak ise desteklenmelidir derim.

    ama gel gör ki fakirin fakire ettiğini kimse etmedi hesabı, daha kadınlar inanmıyor feminizme. "evet erkek daha üstün" laflarını işitti bu kulaklar kadınlardan, hem de gayet üniversitede modern diyebileceğin kadınlardan. neye göre kime göre üstün diye sorsan tek dayanak var, din.

    ve evet arkadaşlar islam kadına değer veriyor falan filan muhabbeti yapmayın, islamdaki kadın ile feminizmdeki kadın çok farklı noktadalar.

    yukarıda nergis mevsimi olaya kendi duygularını katarak yazmış ama temelde haklı, bir cinsiyete sistematik bir biçimde kötü muamele ediliyor. bunu görmezden gelmek için kötü niyetli olmak lazım. olmayın.
  8. erkeğin, kadına karşı hissettiği tüm habis duyguları anlaması için, daha doğrusu kadını anlayabilmesi için feminizm okumaları yapması, feminizmle ilgilenmesi gerektiğini düşünüyorum. aslında kadınlarla ilgili en boktan şakaların faili olarak da söylüyorum bunu. biraz tefekkür edeyim, düşüneyim. ne oluyor, niye ben nefret duyuyor kadından. niye kadınlar "kadın" olduğunda onları içgüdüsel olarak kontrol altına almaya çalışıyoruz.

    biz kontrol manyakları böyle güzel şeylerle uğraşmalıyız. sormalıyız yani, ne istiyoruz kadınlardan. değil mi?
    yok
  9. Feminizm başlığı altında bin bir çeşit feminizm vardır. O yüzdendir ki yurt dışında feministim tabirini ergenler dışında pek duyamazsınız. Zira bu feminizm çeşitlerinin bir kısmı, ki sesleri en gür çıkanlardır, temel hak ve özgürlüklerle, insan haklarıyla çelişir.

    Türkiye'de feminist olmak politically correct olmanın bir şartı olarak görülüyor. Hayır arkadaşlar dünyada ^:yazar burada 2 metrenin üstünde ki kanat açıklığına sahip kolları ve elleriyle büyük bir geoit çiziyor^ politically incorrecttir.

    Tabi bir de ağızlarından akan salyalarını kollarına silerlerken aç karınlarını doyurma hayalleri kuranlar var ki allah kimseyi açlıkla imtihan etmesin. Buna ekmek veren varsa da herkesin hayatına kimse karışamaz der, saygılarımı sunarım.

    Neyse bu kadar ciddiyet yeter. Biraz gülelim der bunu buraya koyar kaçarım.

    bonus
  10. feminazilerce "sen kadın değilsin ne anlarsın bizim çektiklerimizi" denilerek kendini feminist gruplarda "koşulsuz şartsız" bir şekilde kadın otoritesine bırakmayan erkeklerin dışlandığı görüş. feminazi kısmını kasten vurguladım.

    normalde feminizm, tıpkı çocuk haklarını, lösemili çocukları, öğrencileri, hayvanları korumak gibi bir anlayışla herkes tarafından benimsenmesi gereken fakat belli bir kesimin haklarını savunan bir görüş olarak karşımıza çıkar. fakat fanatizm burayı da yer yer pençelerinde tutmaktadır. (veganlık gibi.)

    tabii bunda haklılık payı yok mu, var. yaşadıkları baskılar her insanda bastırılmış öfkeye dönüşür ve ne yazık ki fanatizme yer arayan insanlar bunu kendilerine bir patlama bahanesi olarak kullanabiliyorlar.

    bir örnek vereyim;

    adana'da sanıyorum, bir kadın "benim iki oğlum var gelininiz giyimine dikkat etsin" gibi bir laf etmiş, bunun daha seviyesizini düşünün tam hatırlamıyorum cümleyi. bunun üzerine kadının iki oğlunu öldürmüşler. biri çıkmış "iyi yapmış" demiş, biri çıkmış "anneyi öldürselermiş" demiş. ben de "insan haklarına aykırı bir konuyu, insan haklarına aykırı bir şekilde mi çözeceğiz?" diye sordum ve bir dişi tarafından da desteklendim. (ben dişi diyorum, erkek aslan dişi aslan misali, cinsiyetçi bir söylem olmadığı kanaatindeyim)

    aradığımızın mantık ve toplumsal bilinç mi yoksa bastırılmışı sırf bastırıldı diye bu sefer göklere çıkarmak mı olduğu iyice ayrıştırılmalı.

    evet, belki onca şey dururken, benim gelip feminizme bu kadar emek harcayarak yazmam, bir savunmacılık gibi durabilir. fakat tıpkı ülkede ortalamanın üstündeki insanların bile çok nefret dolu söylemlerde bulunabilmesi gibi, feministler de "bir hakkın aranması gerektiğini fark edenler" olarak fazladan sorumluluk taşıyorlar. zaten bu tarz bir yazıyı, öğrenmek istemeyene yazmanın hiçbir anlamı yoktur. bu yüzden her zaman sağduyuya daha açık olan kesimi eleştirirsin, diğer tarafı nasıl çözeceğini o sağduyulu kesimle tartışırsın.

    son olarak: haklı bir tepkidir, herkesçe savunulmalıdır. insan haklarının birbiriyle çelişmeyen alt dallarından da biridir. (bu farklı bir konu)