franz kafka

Kimdir?

yahudi bir tüccar aileden gelen, almancaya da hâkim olan bir yazardı. kafka’nın en önemli eserlerini, üç romanının (dava, şato ve kayıp) yanı sıra; ortaya koyduğu birçok hikâyeleri oluşturuyor. kafka’nın eserlerinin büyük bölümü ancak kafka’nın ölümünden sonra meslektaşı ve yakın arkadaşı max brod tarafından yayımlandı ve bu eserler 20. yüzyılda dünya edebiyatında kalıcı bir etki bıraktı. 1883 yılında prag’da doğdu. taşralı çek proletaryasından gelip zengin bir tüccar konumuna yükselmiş bir baba ile zengin ve aydın bir alman yahudi’si annenin çocuğu olan franz kafka’nın, içedönük ve huzursuz kişiliğini büyük ölçüde annesine borçlu olduğu söylenir. ailenin en büyük çocuğu olan kafka’nın iki erkek kardeşi küçük yaşta hayatlarını kaybettiler. kız kardeşleri elli, valli ve ottla ise nazi almanyası’nın organize ettiği yahudi katliamı holocaust'da hayatlarını kaybettiler. kafka, çeşitli ailevi ve toplumsal sebepler yüzünden çevresine yabancılaşarak büyüdü. ailesinin prag'daki alman toplumuyla kaynaşma çabaları sonucunda alman okullarında okudu. 1893 yılında öğrenim görmeye başladığı avusturya lisesi, yalnızlığını ve kendi içine kapanmasında büyük etken oldu. çek kökenli bir aileden geldiği halde almancayı anadili olarak kullandığı için tam bir çek sayılmayan kafka’yı, almanlar da tam anlamıyla kendilerinden görmediler. ufak yaşlarda da çekçe konuşan kafka gittiği alman okullarının da etkisiyle almancada ustalaştı. 1901 yılında altstädter gymnasium lisesini bitirdikten sonra prag’daki karl ferdinand üniversitesi'nin hukuk fakültesi'ne girdi. buradaki eğitimi sırasında alman edebiyatı derslerini takip etmeye başladı. öğrenciliği sırasında yiddiş tiyatro çalışmalarında yer aldı ve bu çalışmalara destek verdi. kafka ilk eseri olan “bir savaşın tasviri” adlı öyküsünü bu dönemde yazdı. 1902 yılında max brod'la tanıştı. max brod, kafka’nın yaşamında önemli rol oynayan isimlerden biri olacaktı. 1906 yılında hukuk öğrenimini doktora ile tamamladı ve bir yıl süren avukatlık stajını yaptı. 1907'de sigorta şirketi’nde memur olarak çalışmaya başladı. gündüzleri sigorta şirketinde sürdürdüğü çalışma hayatının yanı sıra geceleri ölümden bile daha derin bir uykuya benzettiği yazma işine yoğunlaşıyordu. aynı yıl “taşrada düğün hazırlıkları” adlı öyküsünü kaleme aldı. 1912 yılında nişanlısı felice bauer’le tanıştı. onunla ilişkisini, üç kez ayrılıp yeniden nişanlanarak, 1919’a kadar sürdürdü. evlenmemesine neden olarak hastalığını gösteriyordu. oysa güncesinde evliliği bir burjuva bağı olanak nitelendirmiş ve edebiyat hayatını sürdürebilmesi için yalnızlığa ihtiyacı olduğunu vurgulamıştır. nişanlısıyla bu ilişkisinden geriye beş yüzün üzerinde mektup kalmıştır. bunlar, kafka’nın ölümünden çok sonra 1967’de “felice’ye mektuplar” adıyla yayınlandı. 1917’de kafka, verem olduğunu öğrendi. 1919 yılında geçirdiği ağır gripten dolayı hastaneye kaldırıldı. 1920 yılında milena jesenska ile tanıştı. mektuplaştığı dört kadın arasında en ciddi ve önemli olan milena jesenska'ydi. milena'yla mektuplaşmaları önce bir arkadaşlık gibi başladı, daha sonra tutkulu bir aşka dönüştü. fakat milena evli olduğundan bu mutsuz ve imkânsız ask kafka’yı derin acılara sürükledi. mektuplaştıkları üç yıl boyunca sadece iki üç kez görüşebildiler ve bu görüşmeler kafka’yı üzmekten başka bir işe yaramadı, yine de onun yaratıcılığını olumlu yönde etkilediği rahatlıkla söylenebilir. daha sonraları edebiyat tarihinin güzide eserlerinden biri sayılacak olan "milena'ya mektupları”nda kafka şöyle dile getirir durumunu; "en çok seni seviyorum diyorum ama gerçek sevgi bu değil sanırım, sen bir bıçaksın, ben de durmadan içimi deşiyorum o bıçakla dersem, gerçek sevgiyi anlatmış olurum belki..." milena bu mektupları 1939 yılında yayınlaması için yakın arkadaşı willy haas'a verdi ve kendisi 17 mayıs 1944'te almanya'da toplama kampında öldü. 1922’de emekli oldu, maddi durumu kötüydü ve sağlığı gittikçe bozuluyordu. 1923`de ailesinin etkisinden kaçmak ve yazmaya yoğunlaşmak için berlin’e taşındı, orada da dora dymant adında bir sevgilisi oldu. dora, milena`dan daha şanslıydı nazi almanya’sına direndi ve 1952`de londra’da öldü. 1924 yılı 3 haziran gecesi, 1917 senesinde kaldırıldığı viyana yakınlarındaki keirling sanatoryumunda hayata gözlerini yumdu. kafka’nın eserlerinin hepsinde görülen yabancılaşma olgusu, onun kendi yaşamında da belirgin bir biçimde izlenir. ona göre ne kadar küçük ve basit bir yaşamı olursa o kadar mutlu ve sorunsuz olacaktır. nazilerin çekoslovakya'yı işgali sırasında kafka ile ilgili birçok belge yok edildi. 20 yıl süren dostluklarının sonunda kafka bütün yazdıklarını ölümünden sonra yakması için max brod'a vermişti. yazdıklarının gereğinden fazla kişisel ve değersiz olduğunu düşünüyordu. tabii max onunla ayni fikirde değildi ve kafka’nın ölümünden sonra, karışık halde bulunan binlerce sayfa metni toplayıp düzenleyerek yayınladı. yaşamının ve yapıtlarının ortak yani, camus’nün dediği gibi, "her şeyi göstermek ve hiçbir şeyi teyit etmemektir". çünkü yaşamayı bir savaş, ama önceden yitirilmiş bir savaş olarak görür. çünkü bir insan olarak yaşamak ve doğru yolda ilerlemek hemen hemen olanaksızdır.


  1. adamın kıyıda kalmışlarını güne çıkarmak amacı içinde,[il] gerd schneider [/il]'in yakın tarihte yazdığı kafkas puppe'de yazarın son yılında,son eserinin, sözde yolculuğa çıkan plastik bebek konulu olduğudur. kafka çıktığı yürüyüşte,kaybettiği oyun bebeği için ağlayan ufak kıza: yaşamın sancısından,mahlukatların bitevi ruhlarından usanıp seyahate çıktığını anlatır. akıl akıldan üstündür. ona bunu nereden bildiğini sual ettiğinde,yazar bebekle mektuplaştığını söyler. hayır bebek milena değil.

    devamında yazmaya başlaması ile, gözyaşı durdurma amacından sapıp,ihtirasa evrilmiş.

    hastalığının vücuduna yerleştiği son devrinde onunla olan kadın dora diamant'ın yazıtlarında,yazarın her gün küçük kız ile buluşup ona mektupları okuduğu,en sonunda da bebekten ümidini üzüntüsüz kesmesi için,bebeği panayırlı düğünle evlendirerek sonlandırdığı yazıyor.

    --küçük kız, yazı sayesinde sayesinde bebeğini özlemekten, aramaktan vazgeçmişti. kafka, bebeğin yerine başka bir şey vermişti ona. bir hikâyesi vardı artık. insan bir hayal âleminde, bir hikâyenin içinde yaşayabilecek kadar şanslıysa eğer, gerçek dünyanın acıları sona erer. hikâye devam ettiği sürece gerçek yoktur.--

    [il] the brooklyn follies [/il] - [il] paul auster [/il]

    didem madak'ın düşü.
  2. milena'sının(*:milena polak) deyimiyle kafka:

    bazı kitaplar vardır, sonuna kadar okunduğunda dünyayı öylesine bütünlüklü temsil ettiği hissini yaratır ki, başka tek kelimeye gerek kalmaz; işte bu da onlardan biri. onun (kafka) bütün kitapları, insanlar arasındaki gizli anlaşmazlıkların, suçsuz suçun dehşetini anlatır. o, diğerlerinin duymayarak güven içinde yaşadıklarını sandıkları seslere bile kulak verecek kadar hassas vicdanlı bir sanatçı ve insandı.

    6.6.1924
  3. herkesin okuyoruz ayağına yattığı yazar. bunu nereden mi biliyorum, sözde okuyanlarla bir iki romanı hakkında yaptığım kısa sohbetlerden. sohbetler kısa sürdü, buradan biliyorum herkesin okuyor ayağı yaptığını. sohbetler uzun olmalıydı, şayet okuyor olsalardı.

    belki de teşhisim yanlıştır, herkesin okuyor ayağı yaptığı değil, herkesin okuyup bir bok anlamadığı yazar demeliyim.
  4. Nişanlısına yazdığı mektuplar iş bankası'ndan tekrar basıldı. mektup formunu modern yazarlarda sevmesem de kafka sonuçta.
    sezgi
  5. babasına yazıp da yollayamadığı "babaya mektuplar"ı var ki, gel de sevme bu adamı. sonuca ulaşamayan, otoriteye bulaşamayan, böcekleşen, yetersizleşen, acı çeken bu adamı sevmeyelim de n'apalım şimdi? sembollerini yediğim...
    yok
  6. kafka neden dünya tarihinde öne çıkmış önemli bir yazardır?
    onun eserlerini farklı kılan ve popüler kültüre bu kadar kurban eden şey nedir ?
    bunu birçok sebeple açıklayabilsek de en çok öne çıkan taraf kafka'nın goethe, cervantes ya da sheakspeare gibi eserlerindeki kavramsallaştırmadır. bu yazarların eserleri incelendiğinde ana karakterlerin bir kavramdan öteye geçmediği, ne boyu ne ırkının eserlerde öne çıkan taraf olmamasından kaynaklıdır. neredeyse hamlet okuyan herkes hamletin bir danimarka'lı olduğunu bilir ancak bunu kafasında canlandırma gereği duymaz, istese de eseri özümsedikten sonra bunun bir önemi kalmaz zaten.
    konuları her çağın kendi içeriklerini içine yerleştirebileceği kavramlar oluşturabilecek kalıcı yazarların başarılarının gizidir. ancak kafka gibi yazarlarda bu tarz salt kalıcılıktan bahsetmek yetersizdir önemli olan kalıcılığın nereden kaynaklandığı hakkında çözümleme yapabilmektir. bunun için de kafkanın hayatını ve dünya görüşünü irdelemek yanlış olmaz.

    kafka 1883'te yahudi bir ailenin 6 çocuğunun ilki olarak dünyaya geldi. gerek yahudiliği gerek içinde yaşadığı toplum gerekse siyasal ortam kafka'yı çevresine karşı yabancılaştırdı. bu yabancılaşma da beraberinde çağımız insanının korkuları, çevreye ve kendine karşı yabancılasması ve yalnızlığı gibi konuları eserlerinin ana konusu haline getirdi.

    yabancılaşma ile gelen ruh hali dünya görüşünün şekillenmesinde büyük rol oynadı. 20. yüzyılı korkunun çağı olarak tanımlayan kafka korkuyu da insanların birbirini anlamaması ve hissedememesi olarak tanımlamıştır. son 2 dünya savaşını kastederek söylediği şu sözler ile korku hakkındaki düşünceleri net bir şekilde anlaşılabilir:
    " kısa bir geçmişte yaşadığımız yılların sergilediği oyun, içimizdeki bir şeyi yıktı. ve bu şey de insanoğlunun bir başka insanla insanlığın diliyle konuştuğu takdirde, onca insanca tepkiler yaratabileceğini yönelik o sonrasız güven duygusu, insanlar arasında sürüp giden uzun diyalog, artık kesildi. ve diyalog yoluyla ikna edilemeyenlerin insanda ancak korku uyandırması da son derece doğaldır... "
    aynı zamanda 20. yüzyıldaki korku kavramını notlarında da farklı şekillerde ele almıştır:
    " o(notlarında sık sık kendinden o diye bahsetmiştir) , bu yaşamın mutluluklarını değil, daha yüce bir yaşama yükselme karşısında duyduğumuz korkuyu paylaşıyor; bu yaşamın acılarını değil, fakat o korku yüzünden kendimize verdiğimiz acıyı çekiyor. "
    korkuyu kendisiyle özdeşleştirdiğini de çok açık bir şekilde milenaya söylemiştir:
    " ... ve ayrıca benim özüm, korkudan başka bir şey değil. "

    not: bu yazının esinlendiği kişi ahmet cemaldir ve bu yazı bir bakıma ahmet cemalin kaleminden çıkmış bir yazının özeti sayılabilir. daha kapsamlı ve inceleme içeren bir yazı isteyenler kafka,dava ve gerçeklik yazıp aratarak yazıya ulaşabilirler.
  7. kronik yalnız,kendiyle pek barışık olmadığını düşündüğüm çok güçlü bir kalem.
    orr
  8. yazdığı dava kitabı ile beni benden almış yazardır.
  9. tarihin görüp görebileceği en duygusal yazarlardan biridir. bu adam uzak mesafe ilişkisi akımının öncülerindendir. tipsiz tipsiz kadınlara hayatları boyunca yaşayamayacakları romantizmi yaşatmasına rağmen mutlu bir ilişkisi olmadı bu garibanın. nedenini açıklayayım; bu adam uzun boyuna rağmen sadece 60 kilo. testosteron seviyesi yerlerde. kadın milleti acır mı? sömürüyor bütün duygusallığını. bakmıyor gözünün yaşına. genç yaşında(40 yaşında) ölüp gidiyor kahrından.

    oysa aleksandr puşkin öyle mi? gözünü sevdiğimin slav'ı, bam bam bam takılmış. neden? çünkü testosteron seviyesi yüksek, kadınlar etrafında pervane. eserlerinde cinselliği ele alış biçimi bugün dahi kadınları tahrik ediyor. gel gelelim karı kız davasına giriştiği bir düello yüzünden 38 yaşında ölüyor fakat hayatı dolu dolu yaşıyor. kafka gibi sürünmüyor. ikisi de büyük üstad, o ayrı.

    sonuç olarak anlatmak istediğim şu; ölümlü dünya. saçma sapan duygusallıklarla ömrünüzü heder etmeyin. kafka olmayın, puşkin olun. hayatı dolu dolu yaşayın.