1. "ben çok seyahat ettim, dünyayı avucumun içinde çevirdim ve bir şeyi iyice anladım. insanı en mutlu eden şey, ihtiyaçlarıyla varlıkları arasında bir denge bulunmasıdır. bütün sorun, bu dengenin nasıl sağlanacağı. insan bunu belki varlıklarını yükseltip ihtiyaçlarının düzeyine çıkararak yapabilir. ama bu budalalık olur. bunu yapmak, arada bir sürü doğa dışı şeyler yapmayı gerektirir. pazarlık etmek gibi, çalışmak gibi, çabalamak gibi. öyleyse? öyleyse akıllı bir adam dengeyi, ihtiyaçlarını azaltarak, yani onları varlıklarının düzeyine indirerek sağlar. bunu yapmanın da en iyi yolu, bedava olan şeylerin değerini bilmektir. dağların, kahkahanın, şiirin, bir dostun verdiği şarabın, yaşlı ve şişman kadınların, bakın bana! ben elimdekilerle mutlu olmayı çok iyi bilen biriyim. bütün mesele elimdekileri yeteri kadar çoğaltmak"

    shibumi-trevanian
  2. "apartmanın girişindeki lambayı sen mi kırdın bülent?"
    "hangisini?"
    "otomatik yanan, sensorlu lamba"
    "hayır"
    "komşu görmüş yalan söyleme. süpürge sapıyla kırmışsın dün gece"
    önüme baktım
    "neden kırdın?"
    cevap yok
    "hasta mısın evladım? söyle bana, neyin var, neden kırdın lambayı, yapma böyle..."
    "kırdımsa kırdım, ne olacak! çok mu değerliymiş?"
    "lamba senden değerli mi evladım ... sen değerlisin benim için"
    "beni görünce yanmıyordu baba."
    "nasıl ya?"
    "görmezden geliyordu, yanmıyordu. kaç sefer yok saydı beni"
    "e beni görünce de, yanmıyordu bazen, böyle el sallayacaksın havaya doğru, o zaman yanıyor."
    "hadi ya! sahiden mi?"
    "evet ucuzundan takmışlar. bizimle bir alakası yok."
    babama sarıldım. yıllar sonra.

    erken kaybedenler - emrah serbes
  3. "love doesn't just sit there, like a stone, it has to be made, like bread; remade all the time, made new.”
    ursula k. le guin, the lathe of heaven
  4. korku yüreksiz bir insanın nefreti, nefret de cesur bir insanın korkusudur.

    suskunlar
  5. senin buraya gelmenin sebebi sadece bizim gel dememiz değil, ayrıca onlarn sana git demeleri. hiç kimseye 'kötüdür' deme. aslında onlar, bilmeden iyilik eden insanlardır.

    suskunlar - ihsan oktay anar
  6. insan, çektiği ıstırap nispetinde zevk duyar: ne kadar acıkırsa yemekten, ne kadar yorulursa dinlenmekten, ne kadar ararsa bulmaktan o derece zevk alır. ihtiyaç ve ıstırapla muvaffakiyet ve saadet arasındaki bu riyazî tenasüp, bütün insanlar arasında tam ve ezelî bir müsavat temin etmiştir
  7. beni incitmek korkusunun kendisi için biraz da çirkin bir gurur olacağını bilmem ki anlamış mıydı? zira böyle bir korku, onun kendisine verdiği ehemmiyetin ve en fena hodbinliğin sahte bir âlicenaplık kisvesi altında meydana çıkması demekti.
  8. düşün ki her an ben değişiyorum, her an sen değişiyorsun, buna rağmen birbirimizi nasıl tanıyabiliyoruz? bu kaçan benliklerimizi birbirimizde aramak tecessüsü olmasaydı bir saniye konuşabilir miydik?

    peyami safa- bir tereddudun romani
  9. bütün rönesans bir şüpheden doğdu. bütün yeni felsefe zaferini descartes’ın şüphesine borçludur. fakat mücerret sahada zekânın evcini işaret eden bu şüphe ve tereddüt, amelî sahada ölümden başka bir şey değildir.
    peyami safa- bir tereddudun romani