1. "eğer bir şeyi bütün olarak görebilirsen" dedi, "hep güzelmiş gibi görünür. gezegenler, yaşamlar... ama yakından bakıldığında bir dünya yalnızca toz ve kayadan oluşur. günden güne yaşam daha da zorlaşır, yorulursun, ritmi kaçırırsın. uzaklığı ararsın - ara vermeyi. dünyanın ne kadar güzel olduğunu görmenin yolu, onu ay gibi görmekten geçiyor. yaşamın ne güzel olduğunu görmenin yolu ölümün bakış açısından bakmaktan geçiyor. "

    mülksüzler - ursula leguin
  2. bu duruma nasıl geldim ? neden bana yaşamasını öğretmediler ? neden bana, bizden bu kadar gerisini sen bulup çıkaracaksın dedikleri zaman isyan etmedim ? hayata atılmak gibi bir çılgınlığı nasıl yaptım ? insanların dünyasına atılmayı nasıl göze aldım ? ben insan değildim ki. yaşamadığım bir hayatın içine nasıl atıldım ? beni nasıl gürültüye getirip de bu soğuk bakışlı mimar gibi insanların karşısına çıkardılar ? onlar da bilemezdi: görünüşümle insana benziyordum. denemelerden geçmiştim. onları aldatmayı başardım. sonumu kendim hazırladım. her an ne yapacağımı söylemezlerdi bana. beni aldattılar; gene de suçluyum. insanların en verimli olduğu çağda tükendim. her anı, ne yapmam gerektiğini düşünerek geçirdiğim için çabuk yoruldum. bana müsaade.

    tutunamayanlar - oğuz atay
  3. "sana hiç bir zaman gül bahçesini vadetmedim ben. hiç bir zaman kusursuz bir adalet vadetmedim ve hiç bir zaman huzur ve mutluluk vadetmedim. sana ancak bunlarla savaşma özgürlügüne kavuşmanda yardımcı olabilirim. sana sunduğum tek gerceklik savaşım."

    sana gül bahçesi vadetmedim - joanne greenberg
  4. "biliyor musunuz, bir dakika, hatta bir saniyede verilen veya verilemeyen bir karar, bir tereddüt anı insanın hayatı üzerinde ne uçsuz bucaksız neticeler doğurabiliyor."

    ~sabahattin ali
  5. kışlık paltomu giydim ve tahammül edilmez bir ruh halinde, tahammül edilmez bir dünyada dolaşmaya çıktım.

    karanlığın sol eli, ursula k. le guin
  6. “seni bir bütün olarak, olduğun gibi içime aldım. maskesiz bırakılacağından korkmana gerek yok, sadece sevileceksin.”


    “içimde duygulanmayan, heyecanlanmayan bir şey var, beni o yönetiyor. eğer bütün benliğimle harekete geçeceksem, önce onun kışkırtılması gerek.”


    “senden ne beklediğimi bilmiyorum ama mucize gibi bir şey. senden her şeyi talep edeceğim – olanaksızı bile, çünkü buna bizzat sen çanak tutuyorsun. gerçekten güçlüsün. sahtekarlığından, hainliğinden bile hoşlanıyorum. bana çok aristokratik geliyor.”


    henry ve june - anais nin
  7. “beni boş ver. konu ben değilim ki. hiçbir zaman da olmadım. asıl sen kimsin? senin heyecanların neler, tutkuların neler, hayal kırıklıkların neler? şu hayatta başın sıkıştığında ilk kimi ararsın? seni karşılıksız seven insan kimdir, ne bok yersen ye seni bağrına basacak insan kimdir? eğer böyle biri varsa bu akşam onu ara, halini hatırını sor bu vesileyle. yoksa sen de bir gün benim gibi yapayalnız kaldığında, ufacık bir şeyi danışmak için bile arayacak kimseyi bulamazsın. bu sözlerimi harcanmış yıllarımın manifestosu olarak kabul edebilirsin. çünkü büyük bir tecrübeyle konuşuyorum, tecrübe ıstıraptır güzelim ve zannettiğinden çok daha fazla ıstırap çektim. istersen sonra yine araşalım, daha 64 dakika bedava konuşma hakkım var çünkü.”

    erken kaybedenler - emrah serbes
  8. "…ve birlikte çıktığımız bir yolculukta, tıkış tıkış belediye otobüsünün tutunma demirlerine sarılan obur eller arasında yan yana duran ellerimizin birbirine ne kadar az benzediğini kederle gördüğümde, seni kendi gövdemi tanır gibi, beni terk eden ruhumu arar gibi, bir başka kisi olduğumu, acı ve sevinçle anlar gibi severdim, severdim seni; nereye gittiğini bilmediğimiz bir trene bakarken yüzünde beliren esrarlı ifadeyi ve bu kederli bakışın tıpatıp aynısını, bir aksam üstü sürülerle kargaların çığlıklar atarak çılgın gibi uçuştuğu bir saatte, elektrikler birden kesildiğinde evimizin karanlığı ile dışarısının aydınlığı yavaş yavaş yer değiştirirken gene esrarlı ve hüzünlü yüzünde ben gördüğümde kapıldığım o çaresizlik, acı ve kıskançlıkla severdim seni."
    (bkz: kara kitap - orhan pamuk)
    bulut
  9. "hiçbir şey geçmeyecek baba. kimse kurtulmayacak. çünkü tanrı'nın tanrısı yok. biz ona inanıyoruz, ama o hiçbir şeye inanmıyor. belki de tek gerçek tanrısız, tanrı'nın kendisi. tanrısızlık tanrı'ya mahsus! bu yüzden, kurallarda asalet ve adalet arama! çünkü tanrı, ne asil ne de adil olmak zorunda! benim gibi!"
    hakan günday - azil
  10. ağzının, güzel dudaklarının kenarında bir gülümseme yaratmak için, ne uzun yollardan geçiyorsun. kendinden veriyorsun ve durmadan eksiliyorsun. oysa bazı insanlar, oldukları gibi kalarak, elde ederler istediklerini. ben, kanımı damla damla süzerek veriyorum.
    tehlikeli oyunlar - oğuz atay