1. aziz nesin yıllar önceki bir konuşmamız sırasında şöyle demişti:

    "geçmişte atatürk'ü eleştirmiş olmaktan dolayı şimdi utanıyorum. her geçen gün gözümde küçüleceğine, tersine daha da büyüyor."

    benzer aşamadan geçmiş bir kişi olarak, bu değerlendirmeyi gönülden paylaşmam zor değildi. zaman bizleri değil mustafa kemal'i haklı çıkarmıştı.

    ahmet taner kışlalı - atatürk'e saldırmanın dayanılmaz hafifliği
    ae
  2. eski kitapları kurcalarken karşıma çıktı. "bugün türkiye'de darbe ihtimali var mı?" sorusu üzerine yazılmış bir yazının son parçası:

    "amerika'nın türkiye'de sivil yönetimlere kabul ettirmekte zorluk çektiği önemli çıkarları var mı yok mu?
    eğer bu soruyu "yok" diye yanıtlayabilirseniz, türkiye'de bugün bir askeri darbe olasılığı da "yok" demektir." (cumhuriyet, 11 ekim 1992) - ahmet taner kışlalı

    tabii ki o dönemde özal henüz yaşıyordu. abd'nin istediği bir şey nasıl olmayacaktı ki? ha sepet taşınırken bazı yumurtalar kırılmıştı ama onları henüz o gün bilmek mümkün değildi.

    2007 senesinde e-muhtıra olduğunda abd sivil yönetimlerden bir şey istediğinde ret cevabı alır mıydı? basit bir soru aslında bu. ret cevabı alacak olsa 28 şubat 1997'deki durum 27 nisan 2007 e-muhtırası'nda da olurdu. zaten abramowitz dememiş miydi "akp, erbakan'ın düştüğü hatalara düşmeyecek." diye. ha 15 temmuz mu? evet erdoğan, erbakan'ın hatasına düştü ve batı'dan bağımsız işlere girişti. cevabı yine ordu verdi. bu kez laik ordu değil, fetö'cü ordu vermişti cevabı. yöntem aynıydı(orduyu kullanmak), amaç aynıydı. sadece sonuç farklı oldu. iyi ki de oldu.
    ae
  3. sultan galiyev: avrasya'da dolaşan hayalet (cumhuriyet söyleşileri ekim '97 - mart '98) - attila ilhan

    "o süssüz boyasız (gömleği erkek kesimi, kazağı v yakalı) genç kadın; bir öğle sonu, ana hikayelerini getirmişti: yirmi küsür yıl önce, ankara: yayınevindeki odamda, hem çay içiyoruz hem konuşuyoruz. 'solcu' ve 'ilerici'ymiş, bu yüzden 'anadolu'ya sürülmüş'; hikayelerinde, oralardan bir şeyler yazdığını sanırsınız, öyle mi? hayır! o, amerikan kız koleji 'anılarını' yazmıştı; kızlar aralarında nasıl dans eder; gizli gizli, birbirleriyle nasıl flört ederlermiş! 'anadolu halkından', gizleyemediği bir istikrahla bahsediyordu; oysa 'ne zaman londra'ya gitse, kendini asıl şehrinde hisseder'miş! o gün akşam düşünmüştüm: besbelli lezbiyen, kendini solcu ve ilerici sanıyor, oysa herhangi bir sömürgedeki 'komprador aydın' tipinin, ta kendisi!

    olayı yıllarca sonra başka bir genç kadın hatırlattı; dah doğrusu, asıl anlamını netleştirdi. holding basınının 'amerikan' dergilerinden birisinde çalışan bir gazeteci: meğer aralarında, kendilerinden ve kendilerine yakın 'ilerici' ve 'modern' kişilerden, beyaz türkler diye söz ederlermiş; yani, halk kalabalığına yukarıdan bakıyorlar, onlar -ne de olsa- kara kalabalık! bu genç ve güzel, aklı fikri 'amerika'ya gitmek' olan gazeteci hanım solcu değildi elbet; liberaldi. üstelik değişimi anlamış bir liberal!

    türkiye'deki 'komprador alafrangası' bu iki tip ve benzerleri, post-modernist liberal sol cephenin dokumasını oluşturacaktır."

    97'de yazılmış bir yazı. ne kadar da doğru. günümüzün liberal sol cephesi ve yukarıdaki iki tip... öngörü bu olsa gerek.
    ae
  4. sultan galiyev: avrasya'da dolaşan hayalet (cumhuriyet söyleşileri ekim '97 - mart '98) - attila ilhan

    "... inönü cumhuriyeti'nden itibaren, aydınlarımızın önemli bir kısmı, cumhuriyet modernliğini 'alafrangalık' sanmışlardır: ne vahim bir yanılgı! bu yanılgı, tepki olarak, o dönemin 'alaturkalığını' hortlatacaktı: üç çeyrek yüzyıl sonra, türkiye cumhuriyeti, yeniden 'komprador' alafrangalığı ile 'tanzimat' alaturkalığı arasına sıkıştırılmıştır; çünkü -dikkat isterim- ne laiklik diye kıçını yırtan 'alafrangamız', 'çağdaş ulusal bir sentez' peşindedir, ne de 'şeriat' diye yırtınan muhafazaklarımız; baksanıza kavgaları sadece birbirleriyle; iki taraf da, düvel-i muazzama'nın (sistem'in) kuyruğuna takılmış, karşılıklı bağımlı, 'özelleştirilmiş' dolayısıyla 'küreselleştirilmiş' 'gizli' sömürge bir türkiye'den rahatsızlık duymuyorlar.

    oysa başlangıçta o vardı, 'hürriyet ve istiklal benim karakterim' demişti: 'hür' ve 'müstakil' bir kimlik 'alafrangalığa' ya da 'alaturkalığa' sığar mı?" (18 şubat 1998)
    ae
  5. "...bir köşede bir çift, yavaş yavaş cinsel oyunlara girişmişti. shevek iğrenerek başını çevirdi. cinsellikte bile bencillik mi ediyorlardı? eşsiz kişilerin önünde birbirini okşayıp sevişmek en az aç insanların önünde yemek yemek kadar kaba bir davranıştı." mülksüzler - ursula k. le guin

    hiç bu açıdan düşünmemiştim bu durumu, ilginç geldi.
    ae
  6. "... mustafa kemal ona altı üstü birbirini tutmayan kıyafetini işaret edince, o açıkça:

    - kemal, hakikat gördüğün gibidir. bundan başka giyecek pantolonum yok,
    diyebilmiştir." tek adam - şevket süreyya aydemir

    not: mustafa kemal harp okulunu bitirmiş, suriye'ye sürgüne gönderilmiştir. orada geçer bu konuşma.
    ae
  7. "ingiliz gazetesi times'ın çanakkale cephesindeki harp muhabiri aşmet bertlet'in, bu savaş için gazetesinde çıkan mektubunda şu cimle vardır:

    'bu muharebe, devler ülkesinde bir devler muharebesi idi...'

    evet, conkbayırı muharebesi, devler ülkesinde bir devler muharebesi oldu ve muharebeyi, devler ülkesinin sahibi olan devler, yani türkler kazandı. bu devlerin başında da mustafa kemal vardı." tek adam - şevket süreyya aydemir
    ae
  8. "... şimdi isterseniz, inönü döneminin kültür önderlerinden nurullah ataç'ın türkiye için çıkar yolu nerede gördüğüne geçebiliriz. ataç, inönü'nün gözde adamıydı(cumhurbaşkanlığı çevirmeni miydi neydi, ulus'ta yazardı, partinin kültür işlerinde önemli söz sahibiydi), inönü dönemi ulusal eğitim politikası hatırlanırsa, ataç'ın sözlerinin, o dönemin eğilimini yansıttığı hemen fark edilir. bu eğilim mustafa kemal düşüncesinin tam karşıtıdır. ataç diyor ki: a/ "bizim devrim dediğimiz hareketin amacı bu ülkeyi batı ülkelerine benzetmektir; devrimcisi ile gelenekçisi ile." b/ " biz görüyoruz eksiğimizi, yunanca öğrenmedik, latince öğrenmedik, avrupalıların eğitimden geçmedik, onun için ne denli uğraşsak avrupalılar gibi olamıyoruz. buna üzülüyoruz." c/ " gençleri, kendilerine hür edebiyatı öğreterek kurtarabiliriz. eski yunaneli'nin, eski roma'nın edebiyatı. platon'u, aristophanes'i, euripides'i, horatius'u, vergillius'u okusunlar. yalnız birini değil hepsini okusunlar. onların etkisi ile yetişen avrupa edebiyatlarının eserlerini okusunlar."

    buna karşılık ataç, 'halk musikisini sevenleri' uygarlığa düşman saymakta, aydınları bu 'laubalilikten vazgeçirmek' gerektiğini ileri sürmektedir. ' o zaman alaturka musikiden de belki kurtulur'muşuz. divan şiirini okumamak gerekirmiş, onun için de 'severekten, yüreğimiz kanayaraktan kapatacağız divan şiirini' dememiş midir?"

    hangi atatürk - attila ilhan

    atatürkçülük, inönü atatürkçülüğü, milli kültür ve batılılaşmak konuları üzerinde her daim kalem eskitmiş bir yazar attila ilhan. şu kısacık alıntı bile günümüzün özeti aslında. ruhu şad olsun.
    ae
  9. "... öldürmenin incelikleriyle ilgilenmezlerdi; işkenceyi ise bilmezlerdi, zira işkence barbarların değil, uygarlaşmış halkların harcıdır."

    jean-paul roux - türklerin tarihi
    ae