1. zaten hep yalnız olduğumu bildiğim için.
    kendimi kandırmanın alemi yok.
  2. işten dolayı sanırım şu andaki yalnızlığım.
    işte o kadar vakit geçiriyorum ki sosyal olabilmek için biraz dinlenmem gerekiyor.
    dinlenmem bittiğinde iş yeniden başlıyor.
    böyle bir döngüye düştüm..
  3. öncelikle kimseyi beğenmiyorum. sonrasında hayal kırıklığına uğramaktan çok yoruldum. asıl mevzum ise, yalana tahammül edemiyorum.
    şimdi onlar düşünsün.
    ozumm
  4. çünkü yalnız olmak çok eğlenceliymiş!
  5. içten içe herkes yalnızlığından şikayetçi aslında ama ortamlarda "yalnızlık çok güzel" diyip duruyoruz. kendimden biliyorum.
    yalnızlık insanı yorar. bazen başından geçen en saçma şeyi anlatacak birisini arıyorsun telefon rehberinde. anne, baba, arkadaş tamam kabul bunlar var ama an geliyor yetmiyor. en saçma anını en saçma olayları anlatacak biri lazım geliyor. sonra o telefonu yavaşça bırakıyorsun. ve bir süre sonra yalnızlık sana kendinle konuşmayı öğretiyor. kendi kendine konuşup yine kendi kendine tepkiler veriyorsun.
    hatta an geliyor hayali biri oluyor yanında onunla eğleniyorsun belki saatlerce onunla sohbet ediyorsun. saatin kaç olduğunu bilmiyorsun bile.
    ama tabi sen de haklısın ortamlarda "yalnızlık iyi ~ bekarlık sultanlık oğlum" dersin kim bilecek.
    ama ben söyleyeyim yalnızlık çok b*ktan.
  6. birazda çagımızın etkisi var. yani yalnızlıgın "tükenişi" degil "tüketilişi" ile ilgili. aslında egoist/benmerkezci/boş ve gri bedenler olarak günümüz sisteminde daha işgörür oluyoruz. aynı anda hem tek başına hem de halkanın bir parçası olabilecekken, kapital bizi duvarların içinde ilahlaştırıyor. olay sadece para degil elbet. otorite ve sömürü sadece fiziksel anlamda gerçekleşmiyor. her sabah dügmesine basıp kapattıgın rahatsız edici sesin alarm oldugunu düşünmüyorum. çünkü bu bütün gün içinde acıyla duydugun çıglıgı açıklamıyor. içinde ki çıglıgı kapatamıyor insan. duymamak için kafamızı derslere, işe, alkole veriyor, sürekli bir erteleme çabasına giriyoruz. sürekli 'bir sabah daha, hadi bir sabah daha' diyerek yasamı geçistiriyoruz.

    "vücut bulmus her ruh yalnızlıga mahkumdur" demis aldous huxley.

    guattari'den haneke'ye kadar, hatta biraz daha ilerlersek tolstoy'la amcaoglu olan demirkubuz'a kadar, modernite elestirisi yapmayan bu dünyada bir ben varmısım gibi hissettim. o yüzden huxley abiye selam çakıp şu cümlenin yozlaştırılmasını zevkle üstleniyorum:

    "sonunda ruh bulabilecek her vücut, yalnız kalacaktır."

    işte tam burada bir ahmet erhan dizesi çat kapı!

    -her şey bir acının bilincine varmakla başladı.
  7. bayılıyorum yalnız olmaya ve sessizliği beraberinde getirişine. çoğu zaman istemsizce maruz kaldığınız duruma ya alışırsınız, sevilecek yanlarını ararsınız ya da o durumun içinden çıkmak için çabalarsınız. sonuçları değişkenlik gösterir. sevilmediğim için yalnızdım ve alıştım. kalabalık gruplar gürültülü gelmeye başladı. kendimi ifade etmekte zorlanmama sebep olmasının önüne geçemedim. çok nadir de olsa tahammül edebilirim kalabalığa. yine çok nadir de olsa bazen sıkılıyorum yalnızlıktan, özellikle paylaşacak bir şeylerim olduğunda.
    kısacası önceden yalnızlık bir zorunlulukken artık bir tercih haline geldi benim için. kendimi tanıyorum, kendimi buluyorum zamanla. yalnızlıktan ve sessizlikten hoşlanan biriyim.
  8. tercih edilmeyen yalnızlığın kurbanıyız çoğumuz. sadece tercihmiş gibi yapmaya çalışıyoruz. oyun içinde oyun.
  9. korkutucu derecede seviyorum yalnızlığı. her zaman değil ama çoğu zaman tersini soruyorum: niçin yalnız değilim? insan ilişkilerinin çoğu zul geliyor. hastalıklı bir durum tabi. belki bir gün yazarım yalnızlık başlığına.