• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (7.94)
nocturnal animals - tom ford
zengin, ancak özel hayatında sorunlar yaşayan sanat galerisi sahibi susan morrow (amy adams), 20 yıl önce acımasızca terkettiği eski eşi edward sheffield'dan (jake gyllenhaal) yazdığı romanın taslağını alır. roman hem susan'a adanmıştır, hem de edward'ın susan'a taktığı lakaptan yola çıkılarak romana gece hayvanları adı verilmiştir. susan kitabı okudukça kendi hayatını ve edward'la ilişkisini tekrar sorgulayacak ve yaptığı hatalarla yüzleşecektir.
gece hayvanları filmi 73. venedik film festivali'nde jüri özel ödülü'ne layık görüldü. 3 öykünün iç içe geçtiği film, austin wright'ın 1993'te yayımlanan tony and susan adlı romanından uyarlandı.(kaynak: beyazperde.com)


  1. elime aldım tostumu, ayranımı izlerken yemeğimi de yerim mis gibi diyordum ki filmin giriş sahnesi.... geçecek diye bekliyor insan bir süre ama yok bitmiyor. tostum elimde kalakaldı, bu nasıl bir dramdır. insan insana bunu yapar mı?
    giriş sahnesi hariç film çok güzeldi, ayrıntılarla ve göndermelerle doluydu. beğenmediyseniz bir daha dikkatle izleyin derim.
  2. !---- spoiler ----!

    yukarıdaki girdilerde genelde zayıf - güçlü ve intikam temalarına değinilmiş. Bu filmi izlerken benim aklıma oscar wilde' ın "herkes öldürür sevdiğini" şiiri geldi. şiirde; sevdiği öldürmenin; bir bakışla, sözlerle veya öpücükle olabileceği gibi yüreklilerin kılıç, merhametlilerin ise bıçak kullanacağı anlatılıyor. susan ve edward' ın ilişkisinde öldüren taraf susan oluyor ve bunu olabilecek en acımasız şekilde gerçekleştiriyor; edward' ın tüm güvenini yıkarak, onu kendisi yapan değerleri aşağılayarak, zayıf olduğunu ima ederek, ona inanmayarak. 15 yıl sonra ise öldürdüğü edward' ın hayaletinin susan' a musallat oluşunu izliyoruz.
    filmde bu tema, edward' ın yazdığı hikaye içerisinde de açıkça görülebiliyor. Sevdiklerinin intikamını almaya çalışırken edward' ı bir aşamada sinir krizine girmiş olarak görüyoruz. zayıf olduğu için karısı ve kızını kurtaramadığını haykırıyor. zaten sonra intikamını aldıktan sonra kendiside ölüyor.
    son sahnede susan boşuna beklemekte edward' ı. Edward gelemez çünkü susan' nın tanıdığı edward yıllar öncesinden kendisi tarafından öldürüldü. tüm bu olanlardan sonra susan' nın payına düşen ise onun lanetiyle yaşamak.
    oysa herkes öldürür sevdiğini


    !---- spoiler ----!
  3. büyük ihanetler, acı intikam.
    ani kararlar, sonsuz pişmanlıklar.
    boğucu hüzün, donuk gözler.
    hızlı kalp atışları, derin nefesler.
    gündüze zorlanmış gece hayvanları.
    şık.
    karanlık.
    tom ford.
  4. baştan sona çok iyiydi film. tom ford ikinci yönetmenlik denemesi olmasına rağmen yine iyi iş çıkarmış. filmi oyuncu senaryo vs derken 3 yıla anca hazırlamış, emek verildiği belli çünkü senaryo, oyunculuklar çok iyi. film hikaye içinde hikaye yani metafiction kullanıyor ve izleyiciyi de haliyle etkileyip içine katmayı başarıyor.
    !---- spoiler ----!

    ayrıca edward'ın romanında laura'yı amy adams a benzerliğiyle de bilinen isla fisher'a oynatmak gerçekten çok zekiceydi tom!!

    !---- spoiler ----!
  5. bu filmi izleyip de intikam hikayesi görmeyen yalnızca ben varım sanırım. herkes kendi geçmiş yaşantısının çerçevesinden değerlendirmiş olayı. filmi izleyen herkes aldatılmış ve ihanete uğramış anladığım kadarıyla. ve içten içe intikam istiyor. bu yorumların başka izahı yok.
    buradan sonra anlatacaklarım filmi izlememiş olanlar için bir anlam taşımayacak.

    yıllar önce boşandığı eski eşinden gönderilen bir roman taslağını okuyor filmin esas kızı. basılı bir roman değil dikkatinizi çekerim. yani romanın ne kadar iyi olduğunu bilemiyoruz. henüz basılmaya değer görülüp okura sunulmamış bir şey.
    romanda anlatılan hikaye korkunç. ama bilinmedik bir hikaye de değil. amerikan sinemasında romandaki öyküye benzer bir klişe var. yani roman klişenin dışına çıkamıyor. romana bakıyorum ve korkak bir adam görüyorum. kendisine ve ailesine yönelik tehdit karşısında hiç itiraz etmeden boyun eğen, ailesinin elinden alınmasına sesini çıkarmadan seyirci kalan, kendi canını kurtarmak için karanlığa karışan bir adam.
    edward'ın romanını çökmüş evliliklerinin bir metaforu olarak görürsek edward'ın evliliğin sonunun geldiğini öngördüğü ama bununla mücadele etmek yerine pasif kalarak korkusuna teslim olarak olan bitene katlandığı anlaşılabilir.
    susan yürümeyen bir evliliği bitirip yoluna devam edecek cesareti gösterirken edward bir türlü kafasında bitirememiş olayı. yıllar sonra yazdığı metin halen bunu sorguluyor. takıntı haline getirmiş, yeni bir hayat kuramamış. yazdığı roman esasında bu durumun itirafı.

    susan'ın romanı okuyunca derin bir pişmanlık duyduğu algısı oluşmuş seyircide. bu duygunun merhamet olmadığını nereden biliyoruz. giden kadının mutlaka pişman olması gerektiğine yönelik çok yaygın bir arzu var insanlarda. ama hayat öyle değil. gidip de pişman olan kadın hiç görmedim. öte yandan bırakıp gittiği şeyin bıraktığı yerde kendi kendini kemiriyor olması merhamet duygusunu tetikleyebilir.

    edward'ın buluşmaya gelmemesi de intikamın tepe noktası olarak görülmüş. edward sıkıcı yazım üslubuyla, bilinen bir klişeyi bir itiraf metnine çevirip susan'a gönderdikten sonra bir ihtimal yola devam etme arzusu duymuştur. ve nihayet hayatına devam etmiştir belki. ama bir diğer ihtimal ise yazdığı romanın sonundaki gibi ölümdür. film devam etse susan ertesi gün gazetelerde edward'ın intihar haberini de okuyabilirdi. adam zayıf karakterli bir adam çünkü. hayata devam edecek cesareti de yok. böyleyken böyle. fazla diyalog içermeyen, her şeyi açık ve net anlatmayan filmleri herkes kendi meşrebince yorumlayabilir. olan bitene yönelik başka okumalar da mümkün hatta. genel yorumların tek bir çizgide birleşmesi kültürel yapının etkisi bence.