1. lisede ilk dönemi bitirdik, tüm dönemde aklıma koyup da başarabildiklerim;

    -kitap okuma alışkanlığı. bunu canla başla çalışıp başardım sonunda, sadece kendi sınıfım için değil 9. sınıfların son saatlerini kitap okuma saatine çevirdim. ankara kitap fuarından sınıfım aralarında para toplayıp istedikleri serileri alınca, aileleride eve kitaplık istediklerini söyleyince artık bu tamam dedim. bir süre sonra sevdikleri ders hakkında okumaya başlayıp hocaları düzeltince veletler, çok fazla tepki aldılar. kafa kafaya oynuyorlar şimdilik. bu aynı zamanda kavgaları 0'ladı, 9. sınıflardan 1 kavga olurken, 11. sınıflarda sene boyunca disiplindeydik. ben derslerine girmediğimden uzağım sıkıntılarına ama ikinci dönem 10. ve 11. sınıflar var aklımda. çocukların kavga etmelerinde ki sıkıntılardan biri iletişimsizlikleri. kitap okuma bunu baya bir aşıyor, hem ortak bir hobi olarak çocuklar arasında tanışma ağı yaratıyor, hem de yeni kelimeler ile ifade sorununu dolayısıyla yanlış anlaşılmaları bayağı bi ortadan kaldırıyor.

    -hak arama. bunu hiç bir öğretmen istemesede zorla başardık. ben ve anarko-kominist bir tarih hocasıyla beraber el ele verip, haklarının ne olduklarını kendi sınıflarımıza dağıttık. çocuklara ara ara quiz misali hakkımızı aşan hareketler yapıp test ettik. sonuçları zor ama müthiş bir kazanım oldu. meyvesini yazayım; kimya sınavıda gözetmen öğretmenler cuma günü tören var diye 25 dakika içinde kağıtları toplamışlar. sınav yönetmeliği tam bir ders saati 40 dakika der. bizim çocuklar pısmamışlar diğerleri gibi ortalığı birbirine vermişler çok güldüm. sınavı tekrar ettirdiler dilekçe ile soruları değiştirmek şartıyla. haklarını aramaları müthişdi.

    -ders'e ilgi gösterme. en zor bu oldu, yeri geldi tokat atmak zorunda kaldım, yeri geldi bağırdım. zaman zaman okuldan çıkmak zorunda da kaldık ama en iyisi buydu. liseye başlayan öğrenciler birden konuların dallanıp budaklanmasına anlam veremediğinden ilgi göstermeyi beceremezler. bu yüzden gerçek hayatta ne işe yarar sorusunu sürebiliyorlar. bunun için ilk geldiklerinde "lise'de olmak hiç bir bilgiyi direk kabul etmemektir" demiştim. bilginin onlar için anlam ifade etmesini felan sürekli konuştuk. bunu kırmak için kafalarına; "ne öğrenirseniz öğrenin direk onu götürüpde uygulamazsınız. ama bu öğrendikleriniz sizin davranışlarınız değiştirecek. " şeklinde bir argüman koydum. sonuçlar idealdi ama bir süre sonra edebiyat dersinin tarih, dil ve anlatım dersinin her hangi bir meslek lisesi dersi ve tarih karışımı olduğunu fark ettiklerinde sıkıntılar başladı. bu yüzden hocalarıda gelişmeye sevk ettiler ama öğretmenlerin genel kibri burada sıkıntılı olduğundan çocukların üstüne oynamaya devam ettiler.

    aslında çocuklarımızın çokta bir sıkıntısı yok, sadece altyapıları sıkıntılı. liseye gelipde hiç kitap okumamış, hiç tartışmamış çocuklar var. temel sıkıntı öğretmenlerden kaynaklı bu sistemde. hiç bir öğretmen iyi yetişmiyor, zihniyet hep kolaya, hep cinliğe gidiyor, üstüne içeriklerde berbat olunca sıkıntılar gitgide artıyor. tez için kafamda buraa girdiğim ilk entry'im üzerindeyim halen. merak etmeyin halen umut var, hem de artık daha fazla.
  2. özne (öğrenci) ve nesne arasındaki bilgi aktı'nı kolaylaştıran bir katalizördür.

    daha sonra zaman geçer...

    öğrenci bilgi aktı'nı öğretmeninden yardım almadan kurar. bu andan itibaren öğrenci için öğretmen de bir nesnedir artık. öğretmen bir nesne haline gelince öğrenci öğretmenini de öğrenir.

    evet... beklenen son... muhtemelen bir çoğunuzun başına gelmiştir:

    öğretmeniniz bir geri zekalıdır.

    bu noktada psikolojimiz devreye girer ve hayal kırıklığı yaşarız. ama biliriz ki psikolojik eğilimlerimiz bizi yanlış inanç'a sürükler.

    o yüzden öğretmeninizin bir geri zekalı olduğu sonucuna vardıysanız artık o sizin öğretmeniniz değildir. bu sebeple de hayal kırıklığı yaşamanız anlamsızdır.

    öğretmen öldü. öğrenci ise yaşamaya devam ediyor. öğretmen ve öğrenci arasında dostluk ilişkisi olmadığı için vefalı olmak gibi bir görevim de olamaz.
  3. en başta annelerdir, ondan sonra bu işin eğitimini almış önemli meslek mensuplarıdır. insanın hayata bakışını etkiler. bir ırktan soğumanıza dahi neden olabilecek veya tüm dünyayı kucaklamanızı sağlayacak güce sahip olanlardır.

    ne yazık ki günümüzde hak ettiği değeri görmemektedir.
  4. öğretmenlik
    öğrencilerin başka bir yerden okuyup, izleyip öğrenebilecekleri şeyi senin anlatman değildir. bu öğretmenlik değildir.
    bu cümleyi iyi oku genç arkadaş!
    işte bizim ülkemizin temel yanlışı bu,
    sen ve ben ya da diğer öğretmenler zincirleme hep aynı şeyleri anlatmaya mahkum ediliyoruz
    istersen anlatma nolur ki ?
    sor bu soruyu!
    sınav gibi bir gerçek varken
    bir soruyu sınavda doğru çözmesi için bir öğrencinin, bilmem kaç bin soru çözmesi gerekirken öğrencilerine o ezber konuları anlatma bakalım
    mümkün mü ?
    değil !
  5. ben bir çok şey yazmayı düşündüm ama daha önce yazılanları görüp tartışma yaratmamak adına sadece öğretmen marşını paylaşmak istedim.

    öğretmen marşı

    alnımızda bilgilerden bir çelenk,
    nura doğru can atan türk genciyiz.
    yeryüzünde yoktur, olmaz türk'e denk;
    korku bilmez soyumuz.
    şanlı yurdum, her bucağın şanla dolsun;
    yurdum seni yüceltmeye andlar olsun.
    candan açtık cehle karşı bir savaş,
    ey bu yolda and içen genç arkadaş!;
    öğren öğret halka hakkı, gürle coş;
    durma durma koş!
    şanlı yurdum, her bucağın şanla dolsun;
    yurdum seni yüceltmeye andlar olsun.

    böyle bir şey..bir zamanlar bu ülkedeki öğrenmen okullarında bu marş gerçekten söylenirdi.
  6. bu ülkede ki öğretmenlerin üçte ikisinin psikolojik sorunları var ve cahillikleri aptallıklarıyla yarışıyor.
  7. kutsal bir meslek değildir. en kutsal olmaması gerekendir hatta çünkü kutsal dediğimiz şey değişip gelişemeyecek değerleri ifade eder. öğretmenlerse tam tersi olmalıdır.
    uzun süre yüceltildikten sonra sevgili devlet büyüklerimizin politikalarıyla en cahil insanın bile kalkıp "3 ay yatıyorlar yea" diyeceği seviyeye düşürülmüştür. bana kalırsa ne yüceltilmeyi hak eder ne bu kadar basitleştirilmeyi.
  8. uzaktan bir bakis veya ufak bir gozlem ile oturduklari yerden genclerin ogretmen olma motivasyonlarini, egitim sisteminin sorunlarini, ailelerin egitim beklentilerini ve mevcut ogretmenlerin dunya gorusunu, yeterliliklerini, hatta ogretmenlerin zeka puanini bilen insanlar var. ogretmene ne gerek var degil mi?

    Iste ulkeyi cehalete surukleyen bu kendini begenmis insanlarin egitilememesidir ki bu konuda ogretmenler degil psikologlar devreye girmeli.
    tanim: http://youreads.net/yorum/158202
  9. yaşantısına, tarzına, takıntılarına ve alışkanlıklarına hayranlık duyuyor, onunla her karşılaştığımda hazine bulmuş gibi hissediyordum. gizemli bir havası vardı. zaman zaman yazılarında kendini gösteren muzırlığı, kaynağını kişiliğinin bu gizemli boyutundan alan huzursuz, mantıksız ve vahşi yanının bir yansımasıydı.

    sıradanlıktaki düzeni görüyorum. düzenin tanrı olduğunu biliyorum. tanrıyla tanıştığıma memnun oldum.

    kendisi tanrıyla ortak arkadaşımız olur.

    cool cat.^::))^
  10. nefret ettigim meslek grubu.
    not: öğretmenim.