1. hayattaki en onarıcı his. birini, bir şeyleri sevdikçe çoğalırız, farkına varırız, hissederiz. etrafımızda gördüğümüz kör kütük aşkla birlikte tarif edilen sonsuz sevgiler, genellikle insanı olumsuz duygualara sürükleyen türden. yıllar geçse de unutamamalar, o olmazsa ölürümler, sensiz hayatın ne anlamı varlar... gerçek sevgi de bunlara yer yok. sevginin onarıcı tarafı, kendine zarar vermemektir. kimseyi aşağıya çekmez.

    birlikteyken insanların sözde sevgileri uğruna, birbirlerine kurdan uzak yaptıkları ego kökenli kıskançlık ve abartılı ruh hallerini yansıtan hareket ve sözlerine şahit oluruz. ben böyle bir sevginin varlığına inanmıyorum açıkçası. gerçekten sevdiğini iddia eden kimse karşısındaki insanı üzmek için çabalamaz. gereksiz lafı uzatıp, kırıcı konuşmaz. kısacası ilişkilerde gördüğümüz kısır döngüye sebebiyet verecek hakaret ve düşünceleri içermez.
  2. var oluşsal noksanlıklarımızı tatlandırmak için, tamamen bencilce yaptığımıza inadığım bir eylem. mesela ben şimdi birini seviyorum ama sevme duygusunun bana mazoşistce ya da herhangi bir şekilde haz vermesinin dışında, sevdiğime faydası var mı? ona yaptığım her güzelliği aslında kendimi tatmin etmek için yapıyorum. içimde olup bitiyor her şey.
  3. 7 yılın 7 gün gibi sürmesine sebep olur.
  4. "Bu eksik sana değil, bana ait. Bende inanmak noksanmış. Beni bu kadar çok sevdiğine bir türlü inanamadığım için, sana aşık olmadığımı zannediyormuşum. Bunu şimdi anlıyorum. Demek ki, insanlar benden inanmak kabiliyetini almışlar. Ama şimdi inanıyorum. Sen beni inandırdın. Seni seviyorum. Deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum."

    Bazen sevmekten korkarız. Sevilmediğimizi ya da sevilmeyeceğimizi düşünürüz. Korkunca da sevilmeyiz. Sevemeyiz. Geç olmadan korkmadan sevmek gerekli demek ki. Ve bunu geç olmadan söylemek.

    Bilmiyorum duymuş muydunuz yukarıdaki alıntıyı. Sanırım kafama takır takır kazınan, kulaklarımdan hiç çıkmayan o ses, zihnimin derinliklerine işlemiş o güzel yüzün bendeki en büyük varlığı bu söz, altını çizdiğı kırmızı keçeli kalemin tonu bile zihnimde öylesine çok yer işgal ediyor ki... İşte bu aklı başında sevmenin ötesine geçiyor.

    Sevmek... aklı başında biri gibi mı? Yoksa deli gibi mi? Ben sadece olduğu gibi güçlü sevmekten yanayım. Bunu kontrol edebilmek, ya da edememek sevginin doğru ya da yanlış olarak sınıflandırılması gibi bir şey. Yapamam ki başka türlüsünü. Olduğu gibi, içten ve kocamandan ötesine müdahil olamam ki.

    Seviyorumdan ötesi, "nasıl"ı "niçin"i cevaplanamaz, bilinemez. Bilinse de anlatılamaz. (Agnostikçiyim tabi)
    Sadece yaşanır ve hissedilir, hissettirildiği gibi.

    Ha ama bir şeyden de oldukça eminim. Köpek gibi sevilmez.

    Bakın yani şöyle
  5. uyumayınca uyumamaktır.
  6. nedensiz olması gereken duygudur.
    -neden seviyorsun onu doktor?
    -inan bana bilmiyorum theodora.
  7. bir köşeye çekilip kıs kıs gülmek isteme hali de denilebilir.
    abi
  8. sırf sevdiği fanatik fenerbahçeli diye, fenerbahçeli olup maçları izlemek, kazansın diye dua edip, totem yapmak.

    böyle sevgi unutulur mu?
  9. insana dair bir şeydir..hem yüce hem aşağılık.
    zahle