1. gidip 1 filtre kahve alıp isterseniz onu bile almadan saatlerce oturup çalışabileceğiniz, okuyabileceğiniz hatta isterseniz uyuyabileceğiniz bir mekandır burası. insanlar her ne kadar fahiş fiyatları olduğunu söylese de kahve yapan diğer mekanlarla kıyaslandığında gayet uygun fiyatları vardır.
  2. sirket politikasinda fair trade olayini hice saydiklarini dusunuyorum. hicbir yerde fair trade ibaresine rastlamadim. nedir bu fair trade?

    kahvenin tarladan toplanip bardaklariniza gelinceye kadarki surecte insan haklarina aykiri bir uygulama olmamasi. yani cocuk isci calistirmak, ruhsatsiz tarlalardan kahve cekirdegi almak, gumrukte usulsuzlukler vb. kahve olayinda buyuk haksizliklar donuyor ozellikle cocuk isciler olayin en dramatik tarafi. son donemde fair trade logosu olmayan kahvecileri tercih etmeyen buyuk bir kitle olustu. umarim devami gelir ve yaptirimlari olur.
  3. sıtarbaksla tanışmamı anlatayım. şimdi sevgili youserlar. benim sıtarbaksla olan bakışım ismini yazmamla eşdeğerdi. tamam kahve içmek için "alengirli" tipler gidiyor yaee deriz. hepimiz deriz. hatta benim gibi yolu önünden geçmeyen tipler kesin der. fakat arkadaşlar durum bundan biraz farklıymış. durun anlatayım.

    firmalar potansiyel olarak çok sevilme ve nefret edilme kaderini yaşarlar. işte benim için bu kategorilerde bile yer etmeyen bir yerdi. o sıcak içecek taşıma kaplarına, yeşil saçlarını yanlarına atmış logosuna falan ben ayar oluyordum. kıbrıs şehitlerinin sonundaki şubeden mega boy kahvelerini almış güzelliklerinden çok tiki pıtı hareketleriyle ben buradayım diyen dil öğrencilerine gıcık olduğumdan olsa gerek bayağı kıl oluyorum bu işletmeye. ve sanırım benimle aynı sebepten olmasa da benzer şeyler düşünen bazı kimseler var. netekim aklımda çizdiğim pahalı ve değeri etmez hizmet imgesi berlin duvarı gibi gözümü kör etmişti. önünden geçerken içeri bakmıyorum o derece. 6 sene izmirde yaşayıp bir kere de gitmemek başarı ise ev-vet, i made it! :)

    filtre kahveyi içmeyi çok severim. bak çay bardağında türk kahvesinden (bizim burada süvari derler) sonra keyfini çıkararak içtiğim yegane içecektir. arkadaşlarımla buluşup güzel bir kafeteryada vakit geçirmek hepimizin genellikle yaptığı bir şeydir. ben de sık sık arkadaşlarımla böyle yerlerde buluşuyordum. alengirli türlü türlü isimdeki bu kafelerde filtre kahve için arabanın yağ filtresi kadar para istediklerinden kısa zamanda cep tıngır mıngır boş kalmaya başladı. fiyat mevzunu çok dile getirmesem de içten içe lan burada böyleyse sıtarbaksta ne kadardır acaba lan diye içimden geçiyordu. bendeki filtre kahve arzusu banka hesabımın 3 haneli olduğu bir vakitte gerkoldu.

    hesapta öyle üç haneyi görünce kafiften dötüm kalkmış şekilde yanaştım sıtarbaksa. sabahın 10'u dışarda takım elbisesiyle tek başına oturan birkaç tip. kıyafetinden zerafet akan bir kadın oturmuş şu beyaz kaplardan yudumluyorlardı kahvelerini. yönümü kapıdan tarafa verip sakince kapıyı kendime göre çektim. ama kapı da kapı ha. o ne ağırlık lan. omuz atsan açılmaz da cam kırılır sanki. kapıyı kendime çekip içeri girdim. o arada müşteriye kahvesini veren yakışıklı çalışan işini bitirdikten sonra ona çapraz dönmüş dışarıyı seyretmeme rağmen günaydın beyefendi dedi. oha! oha!

    en son bana günaydın diyen bir işletmeyi pariste görmüştüm. prag paris izmir dedim :) ama aradan seneler geçmiş. nasıl bir dağda yaşamışsam yıllardır. kendimden şüphe ettim o an. dedim ki bana günaydın diyorlardı da ben mi algılamıyordum acaba diye. sonra günaydın beyim ben bir vayt çaklıt moka alabilir miyim az şekerli orta boy olsun deyiverdim. daha kapıdan geçmeden ezberlemiş olduğumu anlamasınlar diye de sırıttım. şaka tabi ki. vayt çaklıt moka nedir bilmem. hiç içmedim.

    sade filtre kahve alabilir miyim dedim. tabi ki hangi boy? orta boy lütfen. o sırada gözümü kısıp kasiyerin hemen üstündeki tablodan kaç kayme vereceğimi aramaya başladım. alengirli birkaç kelime gördüm. filtre kahveyi bulamadan nazik beyefendi kahvemi hazırlayıp kapağını kapatmıştı bile. 6 lira 25 kuruş efendim dedi. parayı verdim. fişimi aldım. çıkarken o ağır kapıyı itip dışarı çıktım. aklımın ucunda verdiğim para vardı. 9 lira 12 lira arasında değişen ücretler ödediğim filtre kahve için 6.25 ödemiştim.

    sonra kahvem elimde çıktım kütüphaneye geldim. kahvesini çok beğendim demek isterdim peşin hükümle ama maalesef öyle olmadı. türlü denemelerle o şahane kutudan kahveyi içmeyi denedim. ama ya ağzım yanıyordu ya da o minnacık delikten azıcık kahve geliyordu. bir türlü tam bir yudum alamamıştım. sabırsızlıktan da iyiden iyiye gıcık oldum. kardeşime mesaj attım.

    "lan sıtarbakstan kahve aldım nası içiliyo bu?" hüp diye çekeceksin diye cevap geldi. ayıp değil kapağını çıkar da iç. açıkçası kapağını çıkarıp içmek benim de aklıma geldi. öyle eşek değilidir yani. ama heves edip almışım, bir aktör olarak tecrübe etmeliydim. biraz soğusun diye sabredip sonunda ilk sıtarbaks kahvemi içebildim. açıkça söylüyorum bakın reklam falan yapmıyorum. kıbrıs şehitlerinden sonraki zamanlarda da filtre kahve içtim. inanın güzel. ama aynı şeyi bornova süvari caddesindeki şube için söyleyemeyeceğim. kötüydü bildiğin. sıtarbaksa sadece filtre kahve almak için uğrarım. bir iki kere de oturup içmiştim, karışan rahatsız eden kimse yok bu gayet iyi. kahven bitince başka bir arzunuz diye başında biten tipler olmadığı için de takdir ediyorum.

    öyle pinti bi insan değilim / :) / ama hakettiğinden fazla para vermek de istemem. daha iyi kahve içeceğim başka yerler de vardır belki. ilerde öğreniriz.
  4. hani bir fıkra vardır. bilir misiniz bilmiyorum. bir gün kadının biri doktora gider ve der ki kocam artık benimle ilgilenmiyor. ne yapmam lazım. doktorda bir ilaç verir der ki al bunu kovanın kahvesine at. kadın alır ilacı gider. aradan bir kaç gün geçtikten sonra geri gelir doktora. ama bu sefer iki göz iki çeşme ağlamaktadır. doktor sorar ne oldu. işe yaramadı mı diye. kadın da cevaplar: işe yaradı. kahvesinden 2 yudum aldı, sonra gözü döndü. üzerime atladı ve sonra da benimle birlikte oldu diye. doktor sorar e ne güzel işte diye. kadında ama artık bizi starbucksa almazlar diye.

    bu kadın neye üzülüyor? bir daha starbucksa giremeyeceğine. e bu kadının kafasında onlarca insan var bu ülkede. evet, iyi bir mekan, iyi bir kahve. ancak bu kadar abartılmamalı. özellikle aydının küçük bir ilçesinde bile çok daha iyi kahve yapabilen yerler varsa starbucks iyi bir kahveci değildir.
  5. garip garip argümanlarla eleştirilen kahveci.

    self servis bir kahvecinin nasıl cam bardak ile servis yapabilmesi düşünülüyor anlamıyorum. pratik değil, maliyetleri karşılamaz, gelenlerin yarısı alıp çıkıyor. adam elinde 2 kilo camla mı dolaşacak?

    ha gelirsin, kahvesi yanık, bayat vs. dersin eyvallah. ama argüman sakat.

    bu arada her gün düzenli espresso içiyorsanız, 300 lira civarına bir espresso makinası + sözen el değirmeni ile tatmin edici sonuçlar alırsınız. 2 aylık starbucks masrafı ile almak mümkün. internette kahveyi kavurup yollayan firmalardan da aylık 250 gr kahve alsanız (25 lira civarına geliyor kargo dahil) çok daha uyguna iyi kahve içersiniz.
  6. marka değeri yüksek olan kahve dükkanı. tıpkı apple gibi, insanı kendine sürükleyen bir imajı var ki insanlar bunu başarabilmek için hayatlarını veriyor. kahvesini bilmem, çok da anlamam ama böyle bir marka imajı yaratabilmeleri bile takdire şayan.
  7. neden lüks bir mekanmış gibi algı oluştu anlamış değilim, ben uygun olduğu için tercih ediyorum çoğu zaman.
  8. kendi çapımda protesto ediyorum. neden ediyorum hiçbir fikrim yok ama olsun ediyorum. sadece bir kere gittim ve inanılmaz varoş sevimsiz geldi.
  9. hafta da bir kaç defa kahve içmek için gittiğim mekan. filtre kahvesini seviyorum. orta boy filtre kahve sanırım 5,75tl. pek çok yerden daha ucuz. elbette pahalı olan kahveler de mevcut. sadece kahve içmek için yada muhabbet etmek için kullanışlı cafeleri var. daha ne olabilir ki?
  10. tek içtiğim sütsüz şekersiz filtre kahve, öyle oynak kremalı bol şekerli kahveleri sevemedim. dolayısıyla olsa da olur olmasa da olur. kahve içmek bahane sosyalleşmek şahane tarzı da olmadığından pek mühim bir yer değil. lakin havuçlu kek müstesna, o güzel işte.