• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (7.67)
the revenant - alejandro gonzalez inarritu
michael punke'ın kaleme aldığı the revenant: a novel of revenge kitabından beyazperdeye uyarlanacak olan öykü, kürkleri için hayvanlar avlayan bir kuruluş için çalışan hugh glass adındaki bir tuzakçının, bir boz ayı tarafından ölümcül bir biçimde yaralandıktan sonra, kendi ekibi tarafından ölüme terk edilmesini anlatıyor. nitekim glass'ın yaraları bir süre sonra iyileşecek ve hem kendisini ortada bırakan ekibinden hem de hayvan kürkü için katliam yapanlardan intikam alacaktır.

oscar ödüllü yönetmen alejandro g. iñárritu efsanevi hugh glass’i diriliş ile beyaz perdeye getiriyor. 19. yüzyıl amerika sınırında yaşanan destansı hayatta kalma mücadelesini konu alan diriliş, seyirciyi 1823 amerika’sının benzersiz güzelliğine, gizemine ve tehlikesine çekiyor. film sadece hayatın değil, onurun, adaletin, inancın, yuvanın ve ailenin içgüdüsünü keşfediyor.


  1. geçtiğimiz ay ankara soğuğunda gidip izlediğim muhteşem film. medyada uyandırdığı yankıdan ziyade inarritu'nun önceki çalışmalarına duyduğum hayranlık beni filme çekti. kendi adıma beklediğimi kesinlikle bulduğumu söyleyebilirim. yönetmenlik açısından başarılı bir yapım. öyle ki inarritu sizden öncelikle üşümenizi istiyor filmin başında. kanada'dan arjantin'e filmin çekildiği tüm mekanlara sizi dahil eden bir perspektifi var. duruluğunun yanında etkileyici görselliğine sizi de dahil ederek gerçekçiliğinin altını çiziyor. şubat ayında ankara'da olmamdan ötürü mü bilinmez ama filmdeki mücadeleyi yaşamış gibiydim son sahnenin ardından.

    genel fikirlerimin dışında şunu belirtmek istiyorum: sahne geçişlerini kullanmayışı veya siyah ekransız geçiş kullanışı birdman'deki gibi gözümüze çarpmasa da the revenant'ta daha farklı ve hoş bir detay fark ettim filmin ilk yarısında. eğer film tempolu bir sahneden sakin bir sahneye geçiyorsa dingin bir manzara giriyor araya. tam tersi sakinden aksiyona geçişler de yer alıyor.

    !---- spoiler ----!

    fakat beni en çok vuran kısım hugh glass'ın üzerindeki toprağı atıp oğlunun yanından ayrılırken süründüğü sahnede, sık ağaçların arasındaki gölgeden çıkıp nehrin kıyısındaki aydınlığa doğru yürüdüğü sahne oldu. gerçekten dirilişi betimliyordu.

    !---- spoiler ----!
  2. çok yüksek bir beklentiyle izlediğim için beklediğimi alamadım doğrusu. film güzel miydi evet ama çok çok güzel bir film değildi. inarritu'nun en iyi filmide değil bana göre. paramparça aşklar ve köpekler veya 21 gram filmleri gibi güzel ve akılda kalıcı değildi. leo güzel oyunculuk çıkarmış. at sahnesini bizde yılmaz güney kullanmıştır. o sahneyi gece çekmek zorunda kalmışlar. görüntü çok net olmadığından yılmaz abimiz beğenmemiş ve o sahneyi filmden çıkarmış. bizim inarritu'da yılmaz abimizin sahnesini araklamış. :) gerçi inarritu'nun sıkı bir yılmaz güney hayranı olduğu söyleniyor. ayrıca inarritu'uyu tebrik etmek lazım art arda en iyi yönetmen ödülünü almayı başardı. herkesin yapabileceği bir iş değil.
  3. abartı abartı abartı! baştan sonra abartılmış bir film izliyorsunuz. leonardo'nun da oyunculuğu aynı çok farklı ve inanılmazlık bir halt yok arkadaşlar. tabii ayda yılda bir film izleyen zat-ı şeriflere şaheser gelir bu film ama dandik. oscar'da abarttı biz de abarttık. izledim ve izledim tekrar tekrar aynı düşünceye vardım abarti. film ve hakkında söylenilenler abartı
  4. beğendim film. terrence malick'in tree of life'ı var. onu da çok beğenmiştim benzer görüntüler görünce büyülendim yine. filmi izledikten sonra entryleri okuyunca `tree of life` ile aynı görüntü yönetmeninin çektiğini görünce vay be dedim. ya ben film okuyabiliyorum yada lubezki'nin akılda kalıcı süper bir tarzı var.

    leonardo di caprio için insanların şöyle bir algısı var, titanic sonrası geçen yıllar içinde "abi adam artık baby face değil oscar'ı hakediyor" şeklindeydi. yani baby face'likten çıkması tamam oldu artık oscarı verin için sebep gösteriliyor gibiydi. ben ise o kadar da haketmiyor modundaydım daha doğrusu leonardo'nun oscarı hakedip haketmemesi konusunu çok umursamıyordum. yani tonla oyuncu varken neden ısrarla leonardo'ya oscar verme konusunda bu kadar gündem yaratıyor bizim millet anlamıyordum. belki kendi ülkesinde bu kadar konuşulmuyordur. leonarda iyi yönetmenlerle çalışıyor haliyle iyi filmler çıkıyor ona şüphemiz yok. the revenant için şöyle bir durum var filmin hakkını verirsem oscara göz kırpmış olurum zira
    natalie portman black swan gibi
    rain man'deki dustin hoffman gibi kendimi gösterebileceğim bir film the revenant. bu dürtü belki leo için bir anahtar olmuştur.
    diğer taraftan innaritu'nun geçen yıl aldığı ödüller de bonus puan olarak yanında. velhasıl leo için durum bu.
    innaritu'ya gelince `paramparça aşklar ve köpekler` ile başlayan süreçte her filmini beğenerek izledim ancak yanılıyor olabilirim birdman ile birlikte hollywood'a transfer olması ile birlikte malesef aynı büyüyü veremiyor. innaritu'nun da şahsına münhasır bir tarzı var. hikaye çakışması konusunda fatih akın gibi yönetmenler bile adamın tarzından etkilenip filmler çekti. innaritu'nun her filmi kalite ama amerika bayrağı gösteriyorsan filmin giriş, gelişme, sonuç ve algı konusunda her amerikan bayraklı film gibi genel bir benzerlik görüyoruz. bu da rahatsız ediyor. her fırsatta rus sineması, iran sineması, fransız sinemasına gireyim diyorum ama bir şekilde bu filmler de karşımıza çıkıyor. sonuç olarak imdb diliyle 7,2/10 gibi bir oranla film kendini izlettiriyor
  5. film, öldürmeyen acı kuvvetlendirir temasında geçiyor. tamam o kadar ayıyla güreştin ölmedin kırılmadık kemiğin kalmadı, yetmedi uçurumdan düştün nasıl ayağa kalkmayı başardın be adam!
    beni filmde en çok etkileyen şüphesiz ki muhteşem doğadır. gerçekten görsel bir şölen yaşadım. akıcılık yönünde bazı şikayetler olsada hikayeye konsantre olup bir de eşsiz doğaya daldığınızda izlemesi keyifli bir film ortaya çıkıyor.
  6. intikamın ne denli büyük bir hırs olduğunu gözler önüne seren mükemmel film.
    bence yılın en iyi filmi olmaya aday.
  7. oldukça beğenmeme rağmen beklentimi tam olarak karşılayamayan, senaryonun ve karakterlerin oscar alacak kadar güçlü olmadığını düşündüğüm inarritu filmi. tam olarak filme ısınamama nedenlerimden biri de sinemayı izlediğim salonun çok sıkışık ve dar olmasıydı. oturduğum yere bacaklarım sığmadığı için filmin anlam ve önemini kaçırmış da olabilirim. eğer bursa'da iseniz zafer plaza'da izlemeyin derim.
  8. bugün filmi izledim ve birkaç kelam edeyim
    beni en çok etkileyen şey doğa görüntüleriydi. kar temasını seven biri olarak ayrı bir mest oldum. sadece kar değil, gösterilen doğa kesitlerinin tümü mükemmel, suyun bazı sahnelerdeki sükûneti, bazı sahnelerdeki o hırçınlığı, ağaçların hazır ol komutu almış gibi insanların yanındaki dik duruşları...filmi izlerken kendimi doğa ile baş başa buldum. bunların yanında amerikan yerlilerine de pek meraklıyımdır, karın getirdiği soğukluk ile birlikte yerlilerin konuştuğu dilin yabancılığı birleşince daha da bir ürperdim. filmi beraber izlediğim arkadaşlarım, filmin hikayesini eleştirdiler, sanırım hikayeyi biraz durağan bulmuşlardı ve senaryodan pek hoşlanmamışlardı amma ve lakin ben beğendim ve izlemenizi tavsiye ediyorum.
  9. savaş sahnesi ile izleyiciye sanki oradaymış hissi veren film. ayı saldırısı da aynı derecede etkili. fakat hikayenin çok etkileyici olmadığını söyleyeceğim. yine de sinemaseverlerin mutlaka izlemesi gerek.
    fady