1. kapitalist eğitim sistemi ile sosyalist eğitim sistemi arasında bir yerdedir. hangi tarafı ağır basıyor çözemedim. sendeleyip duruyor arasında gibi.

    tübitak bir grup akademisyen ile liseler için seçmeli olacak şekilde ileri biyoloji, kimya, fizik ve matematik dersleri için müfredat hazırlıyor. bunu duyunca çok sevindim zira bölüm okumak isteyen kimseler için ekstra bir güzellik olacak. fizik bölümü hocaları da memnun bu durumdan çünkü her geçen yıl biraz daha az başarılı bir öğrenci profili ile karşılaşıyorlar. diğer bölümleri bilemem tabii ama çalışmanın içinde olan hocaları tanıyorum, destek vermedikleri bir durumun içinde olacaklarını sanmıyorum.

    ikinci olarak sınavdan sonra dahi bölüm/alan seçen birçok öğrenci var. tıp okumak isteyen matematik dersi almasın makul bir öneri değil. ama tıp okumak isteyenler için "tıp bilimine giriş" tarzında ekstra seçmeli dersler hazırlanabilir. bildiğim kadarıyla hazırlanan ileri biyoloji dersi bir miktar anatomi bir miktar genetik kapsıyor. ben biyolojiden çok anlamadığım için aklımda kalanlar bunlar daha doğrusu.

    yıllarca tıp isteyip son anda mühendislik gibi bölümlere kayan birçok tanıdığım var (hayır mesele puan değil hepsi derece yapmış kimseler normalde), çok çok temel dersleri almamak hiçbir ülkenin eğitim sisteminde makul değil zaten. kaldı ki alan seçimi ile bazı dersleri eliyorsun otomatik olarak. bunları biyoloji ve kimya derslerini külfet olarak gören biri olarak söylüyorum, yapacak bir şey yok yani.

    ortaokul ve lisede sıkı bir akademik ortamdan geçtiğim için genel hakkında yorum yapamıyorum. ama kaliteli ödevlerin sınavlardan daha eğitici olduğunu düşünüyorum.

    üniversite giriş sınavına "test olduğu için girmek istemiyorum" diyerek protestliğini kendi içinde yaşayarak ve ailesine yaşatarak eli kolu bağlı bir vaziyette girmek zorunda kalmış biri olarak zaten karşıyım. amma velakin düşününce "bir milyondan fazla kişiyi nasıl yerleştirecekler" diye sormadan edemiyorum. klasik bir sınavın okunması imkansız, okul puanına bakılması da bir çok okulun yüksek not verip ayırt edici özelliğini kaldırmasından dolayı imkansız. geriye kalan tek seçenek, öğrenciye daha iyi bir psikolojik destek sağlayarak yıl içerisindeki başarısını sınavda da elde etmesini sağlamak; sağlamak ki sınavlar adil olabilsin. üniversite giriş sınavı uygulanan pek çok avrupa ülkesi ile malumunuz üzere uzak doğu ülkelerini kıyasladığımda aradaki en önemli fark olarak öğrenciye verilen destek ve öğrencinin sahip olduğu stres olarak görüyorum ben. avrupadaki öğrencinin stresinin az olmasının sebebi ise en kötü ihtimal kendi şehrine yakın bir kampüse gidebilecek olması ya da mesleki eğitim almaya dünyanın sonu gözüyle bakılmaması. bu farklı bir başlığın tartışma konusu: üniversitelerdeki kaliteyi artırmak için öneriler

    üniversitelerdeki öğretim sistemine gelecek olursak benim kanaatim sınavın azaltılıp ödev ve projelerin sıklaştırılmasının öğrenmeyi artırdığı yönünde. (sayısal bölümler için) ama 150 kişilik sınıfta ödevi nasıl okur bir akademisyen (hadi yanında asistan da var diyelim en iyi ihtimal) bilemiyorum. imkansız duruyor. fakat 30 kişiden az dersler için gayet uygulanabilir.

    bunun haricinde ingilizce 12 yıl boyunca berbattı benim için. gerçi şimdi daha interaktif bir öğrenim görüyorlar sevindirici bir gelişme. oyunlar, internet üzerinden düzenli olarak verilen oyun-ödevler hem keyifli hem tekrarı sağlıyor kardeşimden gördüğüm kadarıyla. inşallah daha iyi olurlar.

    eğitim sistemi kadar insanlardaki hazırcı ve garantici zihniyet de sıkıntılı, bu da ebeveynlerden geliyor. eğitim sisteminin devamlılığı öğrenciye bağlı ise öğrencinin sahip olduğu zihniyeti de göz ardı edemeyiz.

    konuya sadece öğrenim yönüyle baktım yoksa bir bireyin gelişiminin sadece ders olmadığının farkındayım. bu noktada ailelerin de insiyatif alması gerekiyor biraz. çocuğun sosyal hayata vakit ayırması, zevk aldığı bir konuda yüzeysel bilginin ötesine geçebilmesi vs.

    eyyorlamam bu kadar.