1. uzun yılları neden daha revaçta ya da görece daha zor dilleri öğrenerek büyümediğimi sorarak geçirdim. türkçe dilinin yeterliği-yetmezliğinden ayrı olarak farklı açılardan da bakıldığında sanki insanın çok da bilmesi gereken bir dilmiş gibi durmuyordu türkçe.

    insanların bir dilde bulunan yabancı dillerden geçmiş sözcükleri o dilin değeri saymamalarına şaşırıyorum. bir dil, bir kelimeyi veya kavramı veya bir durumu başka bir dilden alıyorsa veya şöyle diyeyim alabiliyorsa bu eksikliğinden çok işlevselliğini gösterir bence. ayrıca bu dil kendi kavramlarını üretmekten hepten mi aciz? hiç de bile..

    belki de türkçe'nin en iyi tarafı sondan eklemeli bir dil olmasıdır. zira bunu öğrenebilmiş kimselerin herhangi türden başka dillerin mantığını kavrayabilmeleri de daha kolay oluyor. bu sondan eklemelilik türkçe'ye inanılmaz bir kıvraklık sağlıyor.

    son olarak değinmek istediğim ve belki de insanlarımızın büyük çoğunluğunun -yakın zamanlara kadar benim de- en büyük hatası türkçe'yi hakir görürken ona karşı en ufak ilgi göstermemeleri. çevre veyahut kısıtlı çevre -buna okuduğunuz şeyler de dahil- gözlem yapıyorsanız yanıltıcı olabiliyor. nasıl ki siz düşünemiyorsanız diye insanların aklına icatlar, fikirler gelmiyor değil aynı şekilde siz kuramıyorsanız veya duyamıyorsanız da bir dil üretme becerisinden, duygu ve düşüncelere tercüman olma gücünden yoksun değil. bu anlamda erken dönem türk edebiyatı eserleri insana kendi dilinin sınırlarının sınırsızlığını gösteriyor.

    yahya kemal'in şu sözüyle bitireyim: türkçe; ağzımızda, anamızın dili gibi helâl ve güzel olmalı.