1. nasıl yazmaz bunu kimse

    "the greatest trick the devil ever pulled was convincing the world he didn't exist"

    the usual suspects
    kikk
  2. - ama bilmen gerekir ki, benim bir duvarım var etrafıma ördüğüm.
    mutlu olsam bile bunu sana anlatamam
    veya gösteremem.
    gözlerinin içine bakabilirim ama senin derinliklerine ulaşamam.
    beni anlıyor musun?
    ben o duvarın gerisindeyim.
    o duvarla kapattım kendimi, her şeye.
    o kadar uzağım ki her şeye...
    sıcak, neşeli,
    hayat dolu olmak istiyorum.
    küçük düşürülmekten çok korkuyorum.
    yerin dibine geçmişim gibi oluyor.
    ama o rezilliği ve onunla birlikte yerin dibine batmayı da kabul ettim.
    beni anlıyor musun?
    kendini bir düş kırıklığı olarak görmek ne acı.
    bazı insanlar, iyi niyet kisvesi altında aşağılayarak sana ne yapman gerektiğini söylerler.
    yaşayan bir canlıyı ezip geçme isteğiyle yaparlar bunu.
    ben bir ölüyüm.
    hayır, bu fazla duygusal oldu.
    ölü değilim.
    ama haysiyetim olmadan yaşıyorum.
    kulağa saçma ve yapmacık geliyor, biliyorum.
    birçok insan kendine saygısı kalmamış bir hâlde yaşar.
    kalpten yaralanmış, ve üstüne tükürülüp aşağılanmış bir şekilde.
    onlar, yalnızca yaşıyorlardır.
    başka hiçbir şey bilmezler.
    hem bilseler bile, ona hiçbir zaman ulaşamazlar da.
    insan hiç, aşağılanmak yüzünden hasta olabilir mi?
    bu, onunla yaşamak zorunda olduğumuz bir illet mi?
    özgürlük hakkında pek çok konuşuruz.
    özgürlük, aşağılanmış olan için sadece bir zindan değil midir?
    yoksa o sadece aşağılanmışların tahammül edebilmeleri için kullandığı bir ilaç mı?
    bu hayatı sürdüremem artık.
    pes ettim.
    artık direnmeyeceğim.
    günler geçip gidiyor.
    yediğim yemekten çıkardığım dışkıdan ve hatta konuştuğum kelimelerden
    bile zehirleniyorum!
    güneş, uyanayım diye çığlık atar gibi yolluyor ışığını.
    uyku ise sadece beni kovalayan kabuslardan ibaret.
    karanlık; hayaletleri ve anılarımla kulaklarımı tırmalıyor.
    daha kötü durumda olan insanların diğerlerinden daha az şikayet ettiklerini fark ettin mi?
    en sonunda kabullenip susmuşlar. oysa onların da diğerleri gibi
    gözleri, elleri ve hisleri var.
    hem cellatları hem de kurbanları barındıran ne geniş bir ordu!
    güneş yavaşça doğuyor ve batıyor.
    soğuklar yaklaşıyor.
    karanlık.
    sıcaklık. koku.
    her şey sessiz.
    kaçıp kurtulamayız.
    artık çok geç.
    her şey için çok geç.

    en passion - ingmar bergman
    kahve
  3. cüneyt abimizin bizi şaşırtan dikkat yeteneği:

    siz doktor değilsiniz.şırıngada hava boşluğu var.
    (bkz: yalnız adam)
    bubba
  4. "-sana kadınları sorsam neleri sevdiğin hakkında bir sürü şey sayarsın. belki bir iki kere yatmışsındır da. ama bir kadının yanında uyanmanın ve mutlu olmanın ne olduğunu söyleyemezsin. sana savaşı sorsam shakespeare'den bahsedersin değil mi? ama hiç savaş görmedin. en yakın dostunun kafası kucağında son nefesini verirken sana nasıl baktığını görmedin. sana aşkı sorsam sonelerden alıntı yapacaksın. ama bir kadının karşısında hiç tamamen savunmasız kalmadın. sana gözleriyle hükmedecek birini görmedin. tanrı'nın seni cehennemden kurtarması için indirdiği melek olduğunu hiç düşünmedin. onun meleği olmak nasıl bir şey bunu da bilmiyorsun. bir aşkı sonsuza dek paylaşmayı.."

    (bkz: good will hunting - gus van sant)
  5. (bkz: yasar usta)

    "bak beyim, sana iki çift lafım var. koskoca adamsın. paran var, pulun var, her şeyin var. binlerce kişi çalışıyor emrinde. yakışır mı sana ekmekle oynamak? yakışır mı bunca günahsızı, çoluğu çocuğu, karda kışta sokağa atmak, aç bırakmak? ama nasıl yakışmasın! sen değil misin öz kızına bile acımayan, bir damlacık saadeti çok gören. anlamıyor musun beyim, bu çocuklar birbirini seviyor. ama ben boşuna konuşuyorum. sevgiyi tanımayan adama, sevgiyi öğretmeye çalışıyorum. hıh, sen, büyük patron, milyarder, fabrikalar sahibi saim bey! sen mi büyüksün? hayır, ben büyüğüm! ben, yaşar usta! sen benim yanımda bir hiçsin, anlıyor musun, bir hiç! gözümde pul kadar bile değerin yok. ama şunu iyi bil, ne oğluma ne de gelinime hiçbir şey yapamayacaksın. yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, mağlup edemeyeceksin bizi. çünkü biz birbirimize parayla pulla değil, sevgiyle bağlıyız. bizler birbirimizi seviyoruz. biz bir aileyiz. biz güzel bir aileyiz. bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun? dokunma artık aileme! dokunma çocuklarıma! dokunma oğluma! dokunma gelinime! eğer onların kılına zarar gelirse, ben, ömründe bir karıncayı bile incitmemiş olan ben, yaşar usta, hiç düşünmeden çeker vururum seni! anlıyor musun, vururum ve dönüp arkama bakmam bile!"
  6. - bir zamanlar, burada senin gibi çalışan biri vardı. vidanjör şoförü, kalcho. görevini kötüye kullanmaktan atık yönetimi bölümü'nden kovulmuştu. evliydi fakat karısı kaltağın tekiydi.
    adam acayip kıskançtı. kadın bir gün arkadaşlarıyla yemek yemeye gitmiş. kalcho onu gizlice takip etmiş. tahmin edeceğin üzere arkadaşları yerine siyah çikolata
    renginde bir fırıncıyla buluşmuş. onunla yatıyormuş. fırıncı bir apartmanın giriş
    katında yaşıyormuş. kalcho vidanjörü evin önüne kadar çekip hortumu camdan içeri sokmuş ve tankın tüm yükünü boşaltmış. tam 3 ton bok.sonra hemen oradan uzaklaşmış. polis pislik izlerini takip ederek onu yakalamış. araştırma raporuna göre... 2.5 ton pislik... ve yarım ton toz haline gelmiş dışkı duvarı. mobilyaları mahvetmiş. dava açılmış ve fırıncı
    şahit olarak gösterilmiş. savcı şöyle sormuş:

    "işten sonra biraz dinlenmek için eve geldin.kapıyı açtın ve
    her taraf pislik içinde. miden bulanmadı mı, kusmadın mı?"

    - "hayır, kusmadım." demiş fırıncı.
    savcı sormuş ;
    - "nasıl olur?"
    "şöyle oluyor, savcı bey demiş.

    içeride biraz pislik olsaydı kusabilirdim.
    ama iki buçuk ton pislik
    midenizi bile bulandırmıyor."

    yani dostum, mantık basit:

    bok çoğaldıkça verdiği zarar azalır.

    javor gardev - zift
  7. kahve
  8. bragi