1. "içinde örümcek eritilmiş bir kadehi kafaya dikip gidersin de, zehirlenmezsin yine de, çünkü zihnine bulaşmamıştır; ama o iğrenç şey gözlerinin önüne konursa, onu nasıl içtiğini öğrenirsen, kıvrana kıvrana patlarcasına çıkarırsın yuttuğunu. ben hem içtim, hem de örümceği gördüm."

    der shakespeare. görüyorum ve arttırıyorum. ben örümceği götüme de soktum.

    yendim seni shakespeare. iyi çalışmalar herkese.
    jole
  2. insanların birbirleri üzerinden kurdukları duygusal bağları aslında sadece kendi benlikleri arasında kurduğunu görüp, başkalarına hissettiklerinin birer duygu illüzyonu olduğunu fark edince ayna gibi hissetmek, sana yöneltilen okların hiçbirinin aslında sana yöneltilmediğini anlamak, sana uzanan ellerin aslında kendisine uzandığını, sana sarılan kolların kendisinin bedenine sarmalandığını algılamak. ve bu farkındalığın kuyusundan aşağı zamanın sayamayacağı kadar sonsuz bir düşüş.
    jole
  3. bu yazıyı okuyan herhangi birine söyleyeceğim bir şey var, bana herhangi bir gün, herhangi bir saat, herhangi bir hissini veya düşüncesini yazabilir mi?

    insanların zihinlerinde kaybolmayı seviyorum, sizler de öyle. kitaplar, filmler hepsi bunun üzerine kurulu. zihninizin içini merak ediyorum, bir insanın zihnini. tanışmadan, hal hatır sormadan, olması gerekmediği gibi olan bir iletişim. sadece bilmek istiyorum.

    edit: çok güzel hislere değme imkanı sağladı bu yazı bana, umarım daha da çoğalırız.
    jole
  4. dun siddetli bir ic burulmasi, bulanti ve bunalti ile basbasa kaldim odamda. suslenip guzel kiyafetler giyinip sokaklarda gezebilecegim, en azindan bu enerjiye maksimum miktarda sahip oldugum su genc yasta ve bos zamanda yataklara dusup duvarlari izlemek pek hos olmasa gerek.
    bir cikar yol lazim. ama ne? arkadaslardan mi gecer bu yol, sevgililerden mi, aileden mi yoksa aileden kacabilmekten mi? cunku benim yolum benden gectikce sadece duvarlara bakiyoruz, sessizce, kan kaybeden bi hasta gibi.
    jole