1. bugün havaalanındaki bir turistin "do yu speak english?" sorusuna derdimi anlatacak kadar bildiğim ingilizce yerine daha da az bildiğim almanca "ein bischen^:biraz^" olarak yanıt verdim. tabi kadın da bir şey anlamadı. sonra birbirimize anlamsızca bir süre baktıntan sonra vedalaşıp ayrıldık.
    sde
  2. çocukluğumun o büyülü pazar sabahlarından birinde, aklımda kaldığı kadarıyla köpek balığıyla olan kavgası yüzünden elleri halatı tutmaktan artık yıpranmış olan yaşlı bir adam ve sandalından ibaret olan filmi az önce posterleri gezinirken buldum. hatırladığım kısmı sadece birkaç saniyeden ibaret olan filmi posterindeki yaşlı adam sayesinde hatırladım. böylelikle çocukluğa olan özlem tutkusunu bir nebze olsun dindirdim sanırım. yarın ilk iş filmi izleyip hayal kırıklığımı taçlandırmak olacak. çünkü o kadar da güzel bir film değildir herhalde.
    neyse bundan sonra ingiliz sömürgesindeki adamları inşaatta aç susuz çalıştırdıkları ikinci hatırlamak istediğim filme kavuşmak dileğiyle.
    sde
  3. vasatı seviyorum. yaşadığım hayata, özel bir duruma, sohbete, izlediğim filme, okuduğum kitaba ya da yaşantıma 10 üzerinden genelde 5-7 aralığında puanlar veriyorum.^:çok sevdiğim filmlere 10 üzerinden 6 veriyorum^^:evet^ fakat bu durumdan rahatsız değilim. şükür etmek anlamında değil, gerçekten bu durum bana daha hoş geliyor. bizlere aşılanan sözde yüksek ideallerdense yeni yeni tanışık olduğum vasat insan arketipleri hem daha mantıklı hem de ömrümün sonunda kendime soracağım nasıldı? sorusuna daha güzel cevaplar vereceğe benziyor. bu yüzden "çok güzel", "berbat", "beğenmedim" gibi aşırı sözlerle tekerrür etmekten nefret ediyorum. edenden de pek hazzetmiyorum.
    sde
  4. zor bir ailem var. normalde düşünsel dünyamı rasyonel zemine oturtmaya yatkın, akılla muhafaza edilen şeyleri 'inanmam' için bir zorunluluk olarak addetsemde beni duygusal planda yazmaya itecek kadar sınırladılar. 20 senedir ekmeğini yediğin, barındığın ve sevildiğin evinde görüşlerin yüzünden yabancılaşmak kolay değil. karşındakilerin şanslıysan cahil, değilsen yarı cahil olduğu bir toplulukta kendini bir zorunluluk olarak 'yüksek' görme eğilimi, kişinin objektiflik sınırlarını tehdit eder dereceye vardığında, ideallerin ve korkuyla karışık inanç odakların için pasifist yaşamaya mecbur olduğun siyasi keşmekeşin içinde orta çizgiden sınırlara doğru kaydığını hissettiğin an doğal olarak bir kaçma isteği oluşuyor. kendini karşındakine anlatmanın en iyi yolu onun fikrinde bi ağırlık kazanmayacağın önkabulünü içselleştirerek onun seviyesine inmek zorunda kalmak hayatın bize yaptığı cilvelerden biri. bugüne dek bulunduğum konumu sorgusuz sualsiz kabullenmemin ardından ilk defa beynimin ayrılık sinyalleri verdiği bir dönemdeyim. hiçbir zaman yabana atamadığım ve iyi ki var dediğim fikirlerimin mimarı o konumum olsa da.
    şimdilik sadece kayıt alıyorum ve kayıtsız kalmaya çalışıyorum. küçük çapta aileme, büyük çapta türkiye'ye.
    "bir ağacı kök saldığı yerden ayırıp başka bir yere taşırsanız, ağaç meyve vermez olur. verse de, kendi yerindeyken vereceği meyve kadar güzel olmaz. bu, doğanın kanunudur. bence, ülkemi terk etmiş olsaydım, aynen o ağaç gibi olurdum."
    sde
  5. tavlada 15-0 yenildim.
    sde