1. yapılan herhangi bir eylemin yanlış olması değil, bu eylem sonucunda karşınızdakinin kırılmış olmasıdır önemli olan.
    inanın olaylar unutuluyor. sadece ne hissettiğimi hatırlıyorum.
    samimi bir özür sonucunda da yerine gelen güven ve sevinci de çok iyi hatırlıyorum
    parov
  2. anlaşılamamaktan nefret ediyorum.
    söylediğim şeyin hemen anlaşılmamasından nefret ediyorum.
    karşımdakinin anlayacağı kadar sadeleşmeye çabalamaktan ve yine anlaşılamamaktan nefret ediyorum.
    sadeleşmeye çabalamasam bile sözlerin ağzımdan döküldüğü anda anlaşılmayı bekliyorum. yavaş işleyen beyinlerden nefret ediyorum.
    parov
  3. meditasyon yapan kurbağa heykelleri istiyorum.
    2 tane istiyorum.
    biblo değil heykel istiyorum.
    parov
  4. aşk acısının günden güne geçmesi çok saçma değil mi?
    hep aynı şiddette devam etmeli bence. hatta gün geçtikçe daha çok özlendiği için artmalı. aşk lan aşk boru mu bu?
    duygunun kendisi bile tatmin etmiyor beni.
    içimdeki ağrının geçiyor olmasına şaşırarak uyanıyorum her güne.
    parov
  5. “karnının doymayacağı yere açlığını belli etme” demiş birinin babaannesi.
    kafamın karışıklığı toparlandı resmen
    parov
  6. ulan ne dönüyor acaba şimdi ya?
    bundan önce de ben burada uslu uslu işime gidip gelirken arkamdan neler dönmüş de ben sonradan öğrenip hayattan ve hayatımda olan herkesten soğumuştum. hala ısınabilmiş değilim.
    parov
  7. az önce sinemadan çıktım eve geliyorum. bir araba içinde de 2 tane orospu çocuğu bana baktılar ve araba yavaşladı. onların hizasına gelmemi bekleyip beni arabaya davet ettiler. “sen ne diyosun piç” dememe kalmadı. bana dedikleri “ ne gülümseyerek yürüyon o zaman?” bu nedir? inanamıyorum bu nedir? sadece neşeliyim. sadece kendi başıma eğlenceli bir gün geçirdim. sadece hayal kurarak ve gülümseyerek eve gidiyorum. kafamda berem. üzerimde montum. kıyafetlerimin rengi beyaz olsa kardan adam sanacaklar. davetkar bir halim bile yok ( ki olsa bile bunu yapamazsınız orospu çocukları) bu nedir? günümün bütün güzelliği gitti. kirlendi günüm. sinirden kıpkırmızıyım şu an. allah belanızı versin ya.
    polisi aradım. plakalarını verdim. şikayetçi oldum. ama bir şey olmayacağını biliyorum. dilerim ölürler. hemen bu gece. kimsenin başına bela olmadan geberip giderler.
    parov
  8. bir köpeğim olsun. yavruyken sahipleneyim. sonra kocaman olsun. ben eve gelince üzerime atlasın. boyum kadar olsun bana sarılınca. amin.
    parov
  9. içimde hiçbir şeyi sebep gösteremediğim bir sinir var ve geçmiyor. sinirli olmaya, üzgün olmaya, yorgun olmaya tahammülüm yok. beni sinirlendiren şeylere değil sinirlendiğime sinirleniyorum. beni üzen konuya değil üzülmüş olmama üzülüyorum. bunların hepsi beni yoruyor. hayatımı tam anlamıyla rayına oturtmuş, huzura kavuşmuş, canım ne isterse onu yapan biri olarak bir sabah uyandığımda sinirliydim ve bundan kurtulamıyorum.
    başka şeylerle ilgileniyorum. çalışıyorum, geziyorum, kitap okuyorum, sinema ve konserlere gidiyorum... kafamı dağıtacak her şeyi yapıyorum ama yalnız kaldığımda göğsümü taşa çeviren sinir yine benimle. kendime mi acaba bu sinirim? bunu da düşündüm. hayır. ne istediysem yaptım. yine mi yaranamadım kendime?
    parov
  10. ben “şimdiye kadar öğrendiklerimiz dursun. yeni şeyleri beraber öğrenelim. eskilere ihtiyaç duyduğumuzda birbirimizden besleniriz.” dedikçe
    sen “olmaz ben bunları biliyorum. önce bunu göstermem lazım. bakalım sen neler öğrenmişsin?” dedin.
    parov