1. güçler ayrılığı ilkesinin en ileri uygulaması olarak, yasama, yürütme ve yargı erklerinin birbirinden bağımsız olarak işlemesi temeline dayanan ve yürütme erkini, halk tarafından doğrudan seçilen bir başkanın tek başına kullandığı sistem.

    klasik örneği abd'de görülen bu sistemin ayırıcı özelliklerinden birisi; devlet ve hükümet başkanlığı işlevlerinin başkanlık konumunda birleşmesidir. başkanın siyasal açıdan halka karşı sorumlu olduğu bu sistemde yasama organının yetersizlik ve ülke çıkarına ihanet dışında, başkanı görevinden uzaklaştırma yetkisi olmadığı gibi başkanın da yasama organını feshetme yetkisi bulunmamaktadır.

    sistemin temel dayanağını, denetim ve denge ilkesi oluşturmaktadır. buna göre, başkan yalnızca kendisine karşı sorumlu olan kabine üyelerini parlamento dışından atayabilmektedir. bir nevi siyasi atama. başkanın diğer yetkileri arasında yüksek mahkeme üyelerini atama, kongrede kabul edilen yasaları veto etme, kongreyi toplantıya çağırma, khk çıkarma yer almaktadır.

    yasama organı ise atamaların onaylanması, uluslararası anlaşmaların uygun bulunması, bütçeyi kabul, bakanlık kurma ya da kaldırma, soruşturma yapma ve başkanı yukarıda bahsedilen koşullarda görevden uzaklaştırma yetkilerini kullanmaktadır.

    üyeleri başkan tarafından atanan, senato tarafından atanmaları onaylayan yüksek mahkeme ise hem yasaların hem de yürütme organının faaliyetlerinin anayasaya uygunluğunu denetlemektedir.

    abd'de katı olmayan iki partili sisteminin (cumhuriyetçiler ile demokratlar), merkezci olmayan parti yapılanmasının ve federatif sistemin başkanlık sistemi uygulamasına elverişli koşulları sağladığı söylenebilir. genellikle, yasama ile yürütme arasında çıkan anlaşmazlıklar, "istikrar"(!) hedefi çerçevesinde başkanın konumunun yükselmesi ile aşılır.

    abd dışında; latin amerika ve afrika'da da uygulaması olan sistemin, iktidarın kişiselleşmesi ve rejim istikrarsızlığına neden olduğu görülmüştür.

    başkanlık sistemi en iyisi mi?

    belki abd'ye göre en iyisi ama finlandiya'ya göre en kötüsü.

    izlanda başbakanı, panama papers'da ilgili belgelerin ortaya çıkmasından 2-3 gün sonra istifa etmiştir. türkiye'de ortaya çıkan birçok tape, belge vb. rağmen bakanlıktaki bir daire başkanı seviyesinde dahi böyle bir durum ortaya çıkmamıştır. bu iki ülkede aynı model sistemin yürütülebileceği düşünülebilir mi?

    gücü eline aldığında daha da güçlenmek isteyen siyasi figürlerin bol olduğu bir ülkede, bu ortamı daha kolay kılabilecek, denge ya da fren mekanizmasını etkisizleştirebilecek nüansları olan bir sistem türkiye'de olabilir mi?

    temel sorun ve rejime, toplumsal değerlere ilişkin kaygı oluşturabilecek durum ise; ülkelerin kendi toplumsal gerçeğine uygun yönetim sistemini geliştirmekten ziyade aktarmacı bir tutumla model ithal etmesidir. baskın olan güçlü model ülkenin yönetime ilişkin pratiğini "biz de böyle yapalım, onlar gibi oluruz" mantığıyla at gözlüğüyle sahiplenmek yani.

    mesele; ülkenin kendisine özgü olan, diğer ülkelere göre farklılıklar barındıran maddi-manevi birçok gereksinime cevap verebilecek şekilde ilgili modelleri de inceleyerek toplumsal gerçekliğe uyan bir sistem oluşturabilmekte.
    ozee

mesaj gönder