1. camus ifade eder ki, ölümün hakikati (kaçınılmazlığı) hayatı absürtleştirir. bir başka ifadeyle ölüm, yaşamı kocaman bir şakaya dönüştürür. ve ölümün bilinçli farkındalığıyla yaşamaya, mücadele etmeye, sevip, sevilmeye, inanmaya devam ediyorsak, bir nevi ya absürtlüğü kabul ediyor, ya da ölüm hakikatinden kurtulacağımızı ümit ediyoruz.
    - tek gerçek, ölüm müdür - diye soruyorum. ikinci şıkka daha yakın gibiyiz. hani, insanlığın en eski inançlarından biri olan, ölümsüzlüğe. ölüm, gün geçtikce sıradanlaştırıldı. ve normal olan da buydu bir yere kadar - ölümün sıradanlaşması; fakat hakikati kavrayan insanlık olarak değil, ölümü unutarak yaptık bunu. yoksa, yaşamın var oluşsal saçmalığından değil.
    ve bu kavram, credo quia absurdum, hakikatle deliliğin arasında çırpınan bir insana (sebep ve sonuç ilişkisinden özgür yaşama atılana) anlamlı gelebilir. ve ne ironidir değil mi, saçma olanın anlamlılığı? (tanrım, kendimi kısa süreliğine nietzsche sandım ve geçti)

    ayrıca bu saçma kavramı sadece "inanmak" ve "inanmamak" olgusuyla ilintili değildir; öz yaşamsal eylemlerimize de adapte edebiliriz.
    güzel bir kadına seni seviyorum diyorum; çünkü saçma.
    seni öldüreceğim, çünkü saçma.
    sana ihanet ettim, çünkü saçma.

    ve burada dikkat ederseniz saçma olan var olanın değil, sebepin saçmalığıdır; ki bu da özünde var olanı saçmalaştırır.

    yukarıdakilerin hepsi de saçmalık.

mesaj gönder