• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (8.33)
jeder für sich und gott gegen alle - werner herzog
1828 yılında nrümberg sokaklarında polis tarafından bulunan, sadece adını yazabilen, konuşamayan, ellerini ve ayaklarını kullanmayı bilmeyen kaspar hauser’in hikayesini anlatır. kaspar’ın gözünden anlatılan kısa ve basit hikayelerle uygarlığın yarattığı ıssızlığı çarpıcı şekilde ifade eden herzog aynı zamanda modern toplumun duyarsız yapısını eleştirir.
  1. film, konusunu tarihi bir gerçeklikten alır. kasper hauser isimli bir genç 1928’te nuremberg’de ortaya çıkar. geçmişi hakkında hiçbir şey bilinmeyen bu genç konuşamaz, doğru düzgün yürüyemez. bu bilinmezlik onun hapishaneye kapatılmasına sebep olur. daha sonra deli olmadığının anlaşılması üzerine hapishaneden çıkarılıp bir profesörün yanına verilir.kaspar, profesörün yanına geldiğinden ölümüne dek büyük bir değişimin içine girer. 1933 yılına gelindiğinde kaspar bıçaklanır ve bir süre sonra hayata veda eder. bu hikaye mitleşerek truffaut, herzog, sehr, manuli gibi yönetmenlerin elinde başkalaşıp birer filme dönüşür.

    (bundan sonraki kısım spoiler içerir.)

    kaspar doğuyor

    bir insan kaç kere doğar? kaspar filmin başından beri defalarca doğar. varoluşunu taçlandırdığı her saniye yeniden dünyaya gelir. hücresinden çıktığında, sokakta bulunduğunda, acıyı tattığında, sorular sorduğunda, yanıtlar verdiğinde… defalarca ve defalarca doğar. herzog’un onun için kurduğu tanrının olmadığı bu dünyada kaspar, kendisi içindir ve tanrı kendi de dahil olmak üzere hepsine karşıdır.

    kaspar aptallar ülkesinde

    kaspar bulunduğu günden itibaren insanların ilgisine mazhar olur. önce deli sanılarak hapishaneye kapatılır. sorguya çekilmeye çalışılır, üzerine raporlar tutulur. sonra zararsız olduğu anlaşıldıkça halk ona bir şeyler öğretmek için seferber olur. tüm bunlar olurken kaspar konuşmayı hatta yazmayı öğrenir. burada kierkegaard’ın bireyin nasıl bir yaşam sürmesi gerektiği sorusu karşımıza çıkıyor. bireycilikten bahseden kierkegaard sosyal bir yaşama dayalı çözüm önerisini reddeder. burada da kaspar çoğu duruma ayak uydursa da öznelliği karşısındaki şeyleri hemen kabullenmez, sorgular.

    rüyalar

    filmin başından itibaren kaspar’ı birçok sahnede uyurken görürüz. hücredeyken ve hücreden yeni çıktığında kaspar’ın uykuları huzurludur. bir bebek gibi uyur. fakat sonraları yatağında uykusuz kaldığını görürüz. rüyalar görmeye- daha doğrusu gördüklerini ifade etmeye- başlar. önceleri rüyaları gerçekle karıştıran kaspar rüyalarını profesörle paylaşır. kaspar rüyalarla değil rüyalardaki imajlarla mücadele eder. gördüğü iki önemli rüya ‘ölüm’ kavramı etrafına örülüdür.

    ilki sis içinde dağa tırmanan kalabalığın olduğu rüya. burada körlük meselesi de devreye girer. tırmandıkları dağın sonunda ölüm olduğundan bahseder. ölüme giden insanlar netliklerini kaybederler, nereye gittiklerini bilemezler. bir nevi kördürler.

    ikincisi kafileyle çölde geçen rüya. bu rüyada da bir kalabalık çölde yollarını kaybeder ve kör berberi rehber hariç herkes önlerinde bir dağın olduğunu iddia eder. berberi ise onun yalnızca bir serap olduğunu söyler.
    bu iki rüyadaki benzerliklerden yola çıkılacak olursa sadece dünyada anlamlı olan insanın yaşam karşısında ölümü bilinmez ve dolayısıyla değersiz görmesi rüyaların ana sorunsallarından biridir. körlük ise sadece yaşanılan zamanın bilinirliği ve ölümün ve sonrasının bilinmezliğini temsil eder.

    filmin çok boyutluluğu onun üzerine sayfalarca yazı yazmaya elverişlidir. sonuç olarak herzog’un yarattğı kaspar hauser, yönetmenin isteğiyle elbette izleyiciye seküler bir hümanizm yaratma amacını sonuna kadar gerçekleştirmiştir diyebiliriz.

mesaj gönder