• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (7.71)
la la land - damien chazelle
caz piyanisti sebastian (ryan gosling) ile oyuncu mia (emma stone) arasındaki romantik ilişkiyi anlatan müzikal.
  1. filmi dün izlediğimde henüz oscar adaylıkları için rekor kırmamıştı. bu yüzden büyük beklentiler içinde olmadım ancak geçen yıl whiplash'in yarattığı büyük sükse neticesinde genç kuşak müzisyen yönetmenden boş bir film çıkmayacağını da tahmin ediyordum.

    la la land'e geçmeden önce whiplash'den bir kaç cümle de olsa bahsetmekte fayda var. whiplash alışageldiğimiz film tür'leri içinde farklı bir yere sahipti. dram, macera, komedi, korku vb diye giden türler içinde yer almayan, unuttuğumuz sınav ve öğrenci tipi gerilim stres gibi bir türle bir çoğumuzu ortaokul yıllarındaki blokflüt stresine, soğuk terlere, kalp çarpıntısına kadar götürecek şekilde koltuğumuza çivilemişti. izlerken yaşanan stresi ne testere serileri, ne hayvan mezarlıkları, medyumlar vb king serileri bile sağlamamıştı. bu yaşanan duygu durum ile birlikte caz'ın büyüleyen tınıları da filmi ayrı bir kefeye koyuyor, genç davulcu ile birlikte whiplash'deki kel adam da oyunculukları ile damga vuruyordu. la la land'de ise durum biraz farklıydı;

    emma stone her ne kadar filmi alıp taşısa da ryan gosling için aynı düşüncede olmak zor. ryan gosling'i driver filmi ile tanıdığımda bu bebek yüzlünün mafyaya kafa tutan inandırıcılıktan uzak tavrından ve kasıntı oyunculuğuna kadar beğenmeyerek ilk notumu vermiştim. (kendisinin her ne kadar umurunda olmasam da) bu benim düşüncem ve bu keremcen'den hallice kasıntı mıy mıy genç; la la land'de de gördük ki çok farklı bir tavır içinde değil. böyle kalas dansı inanın amatör latin danslardaki kursiyerler bile fazlasıyla ekrana yakışacak şekilde icra ederdi. yönetmenin çok genç oluşu kumaşının muazzam oluşu ve müzikten anlaması oyunculardan anlayacağı anlamına gelmediğini filmin ortalarında belli etti. dans edemeyen ryan gosling artık hangi teknolojik hile ile piano çaldırdılar orasını sinema televizyon öğrencileri bilir.

    diğer taraftan gönül whiplash'deki kel adam'ı daha uzun süre filmde görmeyi isterdi ama sembolik olarak görsek bile filme damgasını vurduğunu söyleyebilirim.
    oscar amerika'nın vitrini; belki son 10 yıla kadar bir şekilde kendini izlettirmeyi başarmış bir pazarlamadan ötesi değil. lotr efsanesinden sonra değer kaybı var mı diye düşünmeden edemiyorum.
    la la land'e dönecek olursak yönetmenin müzisyen kimliği ile emma stone filmi taşımış diyebiliriz, filmin müzikleri, verdiği mesajlar çok yerindeydi, çağan ırmak olsam gider adımı değiştirir, green card başvurumu yapardım, bakın bu benim ıssız adam'ım alın filmimi derdim, havuçlu kek'ten, ayla dikmen'e kadar filmimi pazarlama yolları arardım...

mesaj gönder