1. huy / mizaç, davranış / özellik, alışkanlık, çoğu kez birbirinin yerine rahatlıkla kullandığımız kavramlar. benim bildiğim kadarıyla ve bunun sınırları içerisinde aralarında ufak, ince ayrımlar bulunuyor. örneğin huy; bizim aslında yaradılışımızdan, doğuşumuzdan getirdiğimiz, hatta genetik olarak da aktarılabildiğinden bahseden çalışmaların yapıldığı, değişmeye pek hevesli olmayan halimiz, "mizacımızdır" benim bilgim dahilinde. yani, farz-ı muhal, bir kimseye güvenmemek / güvenememek, bir giysiyi devamlı olarak aynı biçimde giymek, yolun hep aynı tarafından yürümek, sevdi mi tam sevmek, sildi mi bir kalemde silmek ve sair tutumlar, davranışlar (tekrar ediyorum) benim bilgimin sınırları içerisinde huy kategorisine gir(e)miyor. çünkü bunların çoğu öğrenilmiş, edinilmiş tatlı veya tatsız tecrübeler üzerine geliştirilmiş yahut olanın dönüştürülmüş olduğu davranışlar. içe kapanık olmak, sakin olmak yahut fevri olmak, saldırgan olmak, canlı ve dışa dönük olmak gibi esasında öğrenilmeyen, tecrübeyle edinilmeyen, doğmuş bulunmamız hasebiyle "default" olarak yüklenmiş tutumları ise huy olarak nitelendirmek bir miktar daha doğru geliyor bana.

    fakat burada dil faktörü devreye giriyor. konuşurken, yazarken, hatta düşünürken dahi, kullandığımız kelimenin anlamını, sınırını tam olarak karşılayacak bir alternatif bulamadıkça, yanlış olmasa bile eksik olan kelimeyi kullanır dururuz. sonra dilin canlılığı ve değişime açıklığı sayesinde bu eksiklik dile, daha doğrusu kullanıma yerleşir ve artık normalleşir. tıpkı dilediğimiz kadar ateist olalım, "inşallah" temennisinin yerini aynı kuvvetle, -anlam demiyorum, temenniyi temellendirecek tenni tenni tenenenni diye gidiyormuş... temenni kuvveti açısından bakın- doldurabilecek herhangi bir kelime bulmakta güçlük çekmek gibi. ne "umarım", ne "dilerim" bu hususta pek yardıma hevesli görünmez kanımca. hülasa, uzattım, afedersiniz; huy da anlamı ince ayrımlarla "özellik"ten, "alışkanlık"tan ve sair kavramlardan farklı olsa da, dilin adeti gereği söylene söylene "her bir davranış, alışkanlık" anlamı donuna girmiş bulunuyor.

    mevzunun magazin boyutuna da gireyim madem dersem, benim kendimde bir garip bulup, sevmediğim bazı "huylarım" da şunlardır efendim:

    -hep geç kalırım. kendimden nefret etme sebebim olabilir. herkese ve her şeye ve her yere sürekli gecikirim. erken yatsam da, erken kalksam da, bir yumurtayı sütle çırpsam da netice hiç değişmiyor. kat'a zaman yönetimi ve kontrolünü sağlayamıyorum. onlarca güne, yüzlerce saate koskoca boşluklar sığdırıyorum.

    -yalnızca şu entry'den dahi anlayabileceğiniz üzere çok uzatırım. yazmayı da, konuşmayı da. bilerek yapmıyorum, hatta konuşurken farkına vardığımda girecek yarılmış yer dipleri arıyor gözüm fakat elimde ve dilimde değil. detaylar hem yara bandım, hem yaram allah kahretsin. onların birini dahi es geçersem kesinlikle anlaşılmayacağımı düşünüyorum. "de hadi yeter, uzatma, konuya gir!" diyenlere de çok içerleniyorum. haklılar ama kırılıyorum. ne cins bir ruh hastasıyım ben de anlamış değilim.

    -sevdiğim her şeyi bokunun da boku çıkana dek, defaatle tekrar yaparım. sevdiğim kitapları en az beş - on kez tekrar okurum, sevdiğim filmleri üst üste belki onlarca kere seyrederim ve farklı zamanlarda herhangi bir yerde oynasa ve yeni, farklı bir film alternatifi olsa, yine gider izlediğim, sevdiğim eski filmi seçerim. hele müzik konusuna değinmiyorum bile. bir şarkıyı sevmek, benim için onu, güftesi tanınmayacak hale gelene, bestesi epriyene, insan içine çıkamayacak hale gelene dek dinlemekten ibaret.

    -bu tekrar hususu, daha çok yemek yediğim, bir şeyler içtiğim yerler için de geçerli. bir yerde tek bir şey hoşuma gittiyse, başka alternatif mekan denemiyorum, aynı mekanda alternatif ürün bile denemiyorum. galiba bu konuda fazlasıyla muhafazakâr davranıyorum.

    -bazı kelimeler beni gerçekten agresifleştiriyor. ard arda süratle söylenen "hadi" ve "kes" bunların başında geliyor. cinayete teşebbüs ettirir, o denli tövbe estağfurullah... (daha çok var gerçi fakat başlığı bu değil)

    -göz teması kurmakta çok güçlük çekiyorum. yeni tanıştığım biriyse rahmetli ciguli'ye dönüyorum. hele gözümün içine içine bakan biriyse muhatap olmam gereken, vay halım ha halımey...

    -ne kadar uyumuş olursam olayım, kendim uyanmayıp da birinin "multiple hadi uyan" çağrısına maruz kalmışsam uyanmam, uyanamam. uyandıysam da psikolojik olarak bitkin ve uykusuz hissederim.

    düzeltme ve kontrol amacıyla baştan bir okudum da, ben bir psikiyatriste görünsem iyi olacak sanki...

    okuyanın gözlerinden af dilerim efendim. bu entry de her nevi itiraza, açıklamaya ve düzeltmeye tabidir. heyirli sebehler.

mesaj gönder