• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (8.14)
bulantı - jean paul sartre
günlük biçiminde yazdığı bu kitabında, romanın kahramanı roquentin'in dünya karşısında duyduğu tiksintiyi anlatır.bu tiksinti yalnızca dış dünyaya değil, roquentin'in kendi bedenine de yöneliktir.bulantı, yansıttığı güçlü bireyci ve toplum karşıtı düşüncelerle, sonradan sartre'ın felsefesinin temellerini oluşturacak birçok konuya yer veren özgün bir yapıttır. "varoluş"la yüz yüze gelen roquentin'in geçirdiği değişimi anlatır.
  1. kitapların ilk bölümüne çok önem veriyorum, yakalasın beni istiyorum. hani çocukken çok bilemediğin bir böcek türü bulursun üç beş arkadaş başında durur bakarsın kimse dokunmaz ilk başta, uzaktan bakar. korku, merak, önyargı hepsi mevcuttur seyredalarsın. sonra bu dehşet ve şaşkınlık silinir eline bir çubuk alır dürtmeye başlarsın. en sonunda anlamsızca başını ezer, çıkan esrarengiz ölüm sesi, çıtırtısı tuhaf bi haz verir. yetmez, ölüsünü çubukla sürüklersin, yuvarlarsın heyecanın tükeniş anıdır bu, sonra döner gidersin. minik bir katil, yok edici insan yavrusu, ekmek arası domates hazırlar anacığı onu yer koşarak sokaklarda oynamaya gider. hayatının hiçbir anında bu cinayetin lafı bile geçmez, insan yavrusunun bir böcek üzerindeki mutlak sorgusuz iktidarı. varoluşun insan üzerindeki mutlak iktidarı da buna benziyor, eziyor.

    bu kitap bir böcek gibi, ilk 10 sayfasında insanı çocuklaştırıyor, omuzlarını düşürüyor, şaşakalmış bulabilirsiniz kendinizi. belli belirsiz bir korku ve heyecan veriyor. kitap sizi sokabilir, zehrini damarlarınıza zerk edebilir, bilincinizde zaten bulunan imgeleri gündeme getirip keşfetmenin heyecanını da yaşatabilir. yeni bir böcek türünü keşfetmenin verdiği hazzı yaşatabilir. kitabı yırtmak da isteyebilirsiniz bana göre, gerçekliğinden şüphe olmayan hislerin kelimelere yansıması rahatsız edebilir. ürkek bir tavırla yok etmek isteyebilirsiniz ya da savunma mekanizması devreye girer ve bir hiç olmadığınızı ispatlamak istercesine sayfaları çevirebilirsiniz.

    sonra raddeye geldiğinde geride başıboş dünyaya bırakılmış bir varlık olma korkusuyla başbaşa kalmak ister miyiz gerçekten. böcek gibi ezip cesedini sürüklemek isteyebiliriz bu kitabın. tabi gerçekliğimiz bize ne kadar müsaade eder bilemiyorum. insan sormadan edemiyor (bkz: bir zamanlar anadolu'da - nuri bilge ceylan) filminde dalından düşüp yuvarlanarak suya ulaşan biraz da suyla birlikte yuvarlanan nihayet diğer çürük elmaların takıldığı engele gelip onlarla birlikte orada pineklemeye koyulan elma sahnesi ile ne anlatmak istemişti? ilk düşündüğüm şey buydu dalımdan koptum, yuvarlandım, akıntıya kapıldım, diğer çürük elmaların durduğu yere ulaştım ve çürümeye durdum.
    abi

mesaj gönder