• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (8.14)
bulantı - jean paul sartre
günlük biçiminde yazdığı bu kitabında, romanın kahramanı roquentin'in dünya karşısında duyduğu tiksintiyi anlatır.bu tiksinti yalnızca dış dünyaya değil, roquentin'in kendi bedenine de yöneliktir.bulantı, yansıttığı güçlü bireyci ve toplum karşıtı düşüncelerle, sonradan sartre'ın felsefesinin temellerini oluşturacak birçok konuya yer veren özgün bir yapıttır. "varoluş"la yüz yüze gelen roquentin'in geçirdiği değişimi anlatır.


  1. söylendiği gibi zor okunan bir kitap. metinler ağır yorucu sıkıcı hatta bunaltıcı boyutlara ulaşabiliyor. yine de varoluşçuluğun doğuşunu detaylı ve net biçimde aktarıyor. kitabı okuyan kişi varoluşçuluğun ne tür bir beyinden çıktığını fark etmiş olacaktır. yazarın bulantı dediği bana göre delilik anlarının taviri muhteşeme yakındı. geçmişi olmayan, yalnızlık içinde bir varlık gözlemcisi gözüyle kaleme alınmış, okuyucuya da hissettiriliyor.

    en önemli gördüğüm tespit "varolmama şansı" idi. zaten bulantı da buradan geliyor yazara. etraftaki herhangi bir nesne ya da canlının orada olmama şansı yoktu. varoluş bu şekilde yapışkan iğrenç bir şey olarak tasvir ediliyor. varolmaktan başka bir şey yapmayan roquentin'in çevresinden ve dahi kendinden tiksinme sebebi onların bu aciz halleri.

    sartre 30 yaşında yazmış bu kitabı, ben de 30 yaşında okudum. ruh hallerimiz oldukça yakın geldi. bazı anlamsızlıkları buna yıllarını vermiş birinin kaleminden okumak iyi bile geliyor. farkındalığı artırıyor, davranış biçimini de eğitiyor. kitap daha bitmeden etkisine girdim, varlığımı hissetmeye çalıştım, bununla eğlendim hatta. bitince de değişmedi durum.

    okunmasını öneriyorum, 30'lu yaşlarda okumayı da ayrıca öneririm daha iyi anlaşılması bakımından.
    abi
  2. kitapların ilk bölümüne çok önem veriyorum, yakalasın beni istiyorum. hani çocukken çok bilemediğin bir böcek türü bulursun üç beş arkadaş başında durur bakarsın kimse dokunmaz ilk başta, uzaktan bakar. korku, merak, önyargı hepsi mevcuttur seyredalarsın. sonra bu dehşet ve şaşkınlık silinir eline bir çubuk alır dürtmeye başlarsın. en sonunda anlamsızca başını ezer, çıkan esrarengiz ölüm sesi, çıtırtısı tuhaf bi haz verir. yetmez, ölüsünü çubukla sürüklersin, yuvarlarsın heyecanın tükeniş anıdır bu, sonra döner gidersin. minik bir katil, yok edici insan yavrusu, ekmek arası domates hazırlar anacığı onu yer koşarak sokaklarda oynamaya gider. hayatının hiçbir anında bu cinayetin lafı bile geçmez, insan yavrusunun bir böcek üzerindeki mutlak sorgusuz iktidarı. varoluşun insan üzerindeki mutlak iktidarı da buna benziyor, eziyor.

    bu kitap bir böcek gibi, ilk 10 sayfasında insanı çocuklaştırıyor, omuzlarını düşürüyor, şaşakalmış bulabilirsiniz kendinizi. belli belirsiz bir korku ve heyecan veriyor. kitap sizi sokabilir, zehrini damarlarınıza zerk edebilir, bilincinizde zaten bulunan imgeleri gündeme getirip keşfetmenin heyecanını da yaşatabilir. yeni bir böcek türünü keşfetmenin verdiği hazzı yaşatabilir. kitabı yırtmak da isteyebilirsiniz bana göre, gerçekliğinden şüphe olmayan hislerin kelimelere yansıması rahatsız edebilir. ürkek bir tavırla yok etmek isteyebilirsiniz ya da savunma mekanizması devreye girer ve bir hiç olmadığınızı ispatlamak istercesine sayfaları çevirebilirsiniz.

    sonra raddeye geldiğinde geride başıboş dünyaya bırakılmış bir varlık olma korkusuyla başbaşa kalmak ister miyiz gerçekten. böcek gibi ezip cesedini sürüklemek isteyebiliriz bu kitabın. tabi gerçekliğimiz bize ne kadar müsaade eder bilemiyorum. insan sormadan edemiyor (bkz: bir zamanlar anadolu'da - nuri bilge ceylan) filminde dalından düşüp yuvarlanarak suya ulaşan biraz da suyla birlikte yuvarlanan nihayet diğer çürük elmaların takıldığı engele gelip onlarla birlikte orada pineklemeye koyulan elma sahnesi ile ne anlatmak istemişti? ilk düşündüğüm şey buydu dalımdan koptum, yuvarlandım, akıntıya kapıldım, diğer çürük elmaların durduğu yere ulaştım ve çürümeye durdum.
    abi
  3. kitap kesinlikle sıkıcı değil, eleştirilmesi gereken yönü bu değildir. sıkıcı olanın yalnizlik olayının sartre ın yansıttığı biçimidir.

    hani bir söz varya, 'ben yalnız olmak istemiyorum/ yalnız kalmak istiyorum' diye, sartre yalnız kalmak istediğini söyleyen ancak hayatı boyunca yalnız olan biri. şahsen ben yalnızlığı çok seviyorum, hatta kitabı okuduğum sürece, 'allahım hayır, yalnız olmak böyle birşey değil' diye söylendiğim çok oldu.

    kitabın bi bölümünde kısa boylu insanlarla dalga geçmektedir. 153 boyunda erkek mi olur demektedir. sonra bi baktım, 153 olan kendisiymiş
  4. varoluşa duyulan bulantı, akşam yatarsınız geçer diye sabah kalktığınızda hala vardır. kitap burada belirtilenlerin aksine hiç de sıkıcı değil. bu kitabın 70'lerden kalma bir basımını sarrafta bulmuştum. belki de farklı çevirileri daha sıkıcı olabilir, benim elimdeki oldukça iyiydi ki fransız yazarlar malum mübalağalı anlatımı pek severler. bu kitabı sevmek için az da olsa varoluşçu felsefeyi benimsemek gerekebilir.
  5. anlatılmasının, dillendirilmesinin imkansız olduğu düşünülen duyguların, ruh hallerinin tasvirlendiği kitaptır. hitap ettiği kitle her zaman sınırlı olduğu içindir ki kült bir kitap olmuştur.
  6. yaş 23-24, kitabı aldım ki bulantı yı okumak için geç bile kaldığımı düşünüyordum
    bu arada okuma konusunda kesinlikle inatçıyımdır, gerekirse kitapla gerekirse kendimle savaşır ama o kitabı muhakkak kısa sürede bitiririm
    gel gör ki bunda öyle olmadı
    bir de camus nün veba da öyle olmamıştı
    günlerce elimde süründü kitap
    benle her yere geldi
    resmen sayfa sayfa ilerledim
    en sonunda boktan bir dershaneye işe girdim de benle aynı dili konuşan ama beni anlamaktan çok uzak insanlar arasında iki günde okudum kitabı
    pek içime sinmedi tabii, ilerleyen yıllarda bir kez daha okumak lazım

    dipnot: sartre a bulantı yla başlayanlara 'no exit'i öneririm
  7. hayatının bir dönemi uzun yıllar boyunca kim dev bir ıstakoz tarafından kovalanabilir? sartre kafasındaki kemikleri kırmayı ve hayalgücünün kilidini açmanın bir yolunu nihayet bulmuştu, meskalin. yıllar boyu tuhaf imgelerin, sanrıların ve psikedelik algıların roman halini almış şeklidir bulantı. roquentin, kendisini ve bizleri kuşatmış gerçeklik algısı ve nesneler dünyasıyla ruhumuzu birleştirir.
  8. kitabı okuyup birkaç yıl sonra tamamen unutmak. işte bir bulantı daha.
    abi
  9. halihazırda okuduğum kitaptır.
    şu ana kadar işleyişi öyle akıcı ki adı gibi bir bulantı veya sıkıcılık kesinlikle yaratmıyor.
    bittiğinde buraya izlenimlerimi yine girmek isterim...

    edit: imla

    güncelleme: kitabı bugün bitirdim ve denildiği gibi sıkıcı, bayıcı ve adı gibi bulantılı değildi.
    o varolma fikri çok iyi verilmişti ve yer yer hak verdim denilenlere...
    güzeldi, lezzetli idi, tavsiye ederim...
  10. "benim bildiğim nesnelerin insana dokunmaması gerekir. çünkü canlı değillerdir. aralarında yaşar, onları kullanır, sonra yerlerine koyarız. onlar sadece yararlıdır. oysa bana dokunuyorlar… geçen gece deniz kıyısında, çakıl taşını elime aldığım zaman ne duyduğumu şimdi daha iyi anlıyorum. içim bayılır gibi olmuştu. bu duygunun çakıl taşından geldiğinden kuşkum yok… ellerde duyulan bir çeşit bulantı bu."