• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (8.23)
the tree of life - terrence malick
1950'lerde geçen film, büyüdükçe masumiyetin kaybına tanık olan çocukların hikayesini anlatıyor.
  1. giriş, gelişme ve sonuç olarak standart filmlerden bir miktar ayrılıyor, açıkçası sinemada gece 23 gibi izlesem sıkılırdım ancak haftasonu puslu bir hava, sünmüş bir pijama, muhteşem görsellikler , lacrimosa ile kelimeleri hiç acele etmeden tane tane fısıldayan jessica chastain eşliğinde dalıp götüren bir film oldu.

    yazımın bundan sonraki kısımları spoiler içersede bu filmin spoileri da olabilir mi, çok emin değilim. film iki seçenek sunarak başlıyor birisi doğa diğeri inayet. filmin başından sonuna kadar da bu sorgulama devam ediyor, arkasından çocuklarını kaybetmiş bir aileye başsağlığına gelenleri görüyoruz. yönetmenin kendi kardeşini kaybettiğini , bu filmde kendi hayatını anlattığını ve yaklaşık 25 yılını bu filme verdiğini biliyoruz. canlılığın devamında esas canlıların üremesidir ve kabul edilir olanı ölümlerin sıralı olmasıdır. çocukları olan bireylerin ölümleri olmayanlara göre daha kolay olur, gözü açık gitmezler çünkü kendi hücrelerinden meydana gelmiş genç bireyler hayatlarına devam etmektedirler. acıların en büyüğü ise evlat acısıdır. bana göre yönetmen yaşadığı büyük travma nedeniyle, içinden çıkamadığı sorgulamada neden sorularını insanlarla paylaşma ihtiyacı hissediyor.

    brad pitt ve sean penn gibi isimlerin filmimde oynasın gişe yapayım derdinde olduğunu sanmıyorum tam tersi oyuncuların yönetmenin peşinde koştuğunu duyuyoruz. kısaca yönetmen anlaşılır bir filmden çok bu benim emeğim, bu benim hayatım demek istiyor ve 25 yıllık emeği ile saygıyı hakediyor, o yüzden oyuncular da bir parça geri planda kalıyor ve her sahnede gösterilen fotoğraf kareleri ile kendi sanatını konuşturuyor diyebiliriz. kendim de bu tablo gibi görselliklerin hipnotize edici etkisi ile filmden keyif alan kısımda yerimi aldım. oyunculuklar açısından naif anne rolüyle jessica chastain oldukça dikkat çekiciydi, çocuklarına karşı şefkatli anne rolünde başarılıydı. baba despot, sert bir baba görüntüsü sergilese de esasen çok gaddar değildi, çocuklarını hiç sevmiyor diyemeyiz. ve sean penn kısa rolüne rağmen plaza adamı olmuş, gökdelenlerin arasında kaybolmuş ve kalbindeki sızı ile ortada avare avare dolanması ile ekrana yakışıyordu

mesaj gönder