1. işbu entry kesinlikle romantik yalnızlığı tanımlamamaktadır. "yalnızlık überdir,süperdir" diyenlere kendi açımdan bir reddiyedir yalnızca.

    yalnızlık tek başına yemek yemektir her şeyden önce. bu yüzden de yemek yapmamaktır, hep hazırdan geçiştirmektir. sofra hazırlamayı bile istemediğinden can, yemek elde tabak bilgisayar karşısında yenir. ekmek bölmeye bile üşenirsin her lokmada, onun için baştan bölüp tabağın etrafına dizersin, sonra yemeği üzerine boca edersin. köpek maması gibi...kahvaltıda da sallama çay yaparsın, pınar'ın simit yanında yemek üzere ürettiği mini kahvaltılıklarından alırsın, plastik çatal-bıçak kullanıp bayat ekmeği buharda ısıtarak taze hale getirirsin. akabinde çay içtiğin kupa hariç kullandığın her şeyi atabilirsin, bulaşık da çıkmamış olur böylece.
    çok kötüdür yalnız yemek yemek.

    yalnızlık dizi * yırtık pijamayla özgürce ve kişiliksizce gezebilmek demektir evde. amaan kim görecek ki sanki düşüncesiyle dikmemektir, dikmeye elinin gitmemesidir. bunun yanı sıra bulaşıkları tezgaha özgürce yığmaktır yalnızlık "yarın yıkarım" diyerek. banyo yaptıktan sonra giderdeki saçları almak için acele etmemektir.

    yalnızlık bir süre sonra sesli ve kendi kendine konuşma dürtüsü doğuracak durumdur. her şeyi tartışırsın kendinle, kendine karşı satranç oynar gibi. sonra bu durum günlük hayatına da sirayet eder ve söylediklerinden bir şey çıkaramadığını söyler insanlar. çıkaramazlar, zira o sırada sen daha kendi kendine düşünmekte ve bir düşünceyi netleştirmeye çalışmaktasındır, onlar bilmezler.

    yalnızlık bir kıyafetin nasıl durduğunu anlamak için boy aynası olmayan evinin pencerelerinden kendine bakmandır. kimseye fikir soramamandır. her şeye kendi başına karar vermen ve suçlayacak birini asla bulamamandır.

    yalnızlık hastayken kendine ıhlamur kaynatmak, kendi çorbanı kendin yapmaktır, hatta bazen suyunu çıkarıp "ah kuzum hasta olmuş,kıyamam"vari anne baba cümlelerini kendi kendine söylemendir. kalkıp kendi suyunu kendin içmendir, bir bardak su getireninin olmamasıdır.

    yalnızlık, evde deprem olduğunda senin evin öteki odalarından korkmandır. korkunu sanal arkadaşlarınla paylaşmaktır. odaların önünden geçerken yan gözle içerilere bakmaktır biri çıkacak gibi. tüm lambaları açmak ve yatarken dahi kapamaya elinin gitmemesidir. hatta bazen gerçekten lamba açık yatmaktır. bazen de sadece tuvalet lambasını açık bırakmaktır, sanki dışarıdan bakan bütün gece tuvalette olamayacağını akıl edemeyecekmiş gibi.

    lambayı açık bırakmak dedim de aklıma geldi, bazen oturduğun eve göre yalnızlık korkmaktır. altıncı katta oturduğunda korkacak bir şey olmayabilir ama ya bir apartın, bahçedeki kömürlüğü oda yaptığı ve senin de sırf "tek kişilik olacak, kapım milletten ayrı olacak, gürültülerini duymam, eşyalar da sırf bana ait olur" gibi saçma bir düşünceyle tuttuğun "in"iyse ev dediğin, işte o zaman korkudur yalnızlık. tek oda olduğundan, tuvalet lambası şüphe çekeceğinden yattığın odanın lambasını açık bırakırsın mesela. gözünde bir göz bandı. bilgisayar sabaha kadar açık, winamp'ta slow bir liste. dışarıdaki seni hala oturuyor zannetsin diye. gary moore'un on dakikalık who knows şarkısını o zaman tanırsın, zira öyle uyutan bir şarkıdır ki, oradan kurtulduktan sonra duyduğunda direkt uykun gelir. işte yalnızlık bu gürültüyle uyumaktır, araya karışmış bir hypnogaja- here comes the rain again'in çığlığıyla korkup uyanmaktır. odanın direkt bahçeye açılan pimapen kapısı açılmasın diye kapının önüne her gece mini buzdolabını çekmek ya da biri kapıyı kurcalarsa anlayayım diye kapının önüne gitarı dayamak, gece dengesi bozulmuş gitarın düşmesi sonucu dengesi kalmamış bir şekilde uyanmaktır.

    yalnızlık bir örümcekle altı ay aynı evde yaşamak, tuvalete her girişinde ona selam vermektir. gece tahtaları kemiren böceğin sesini duyamadığında garipsemektir. koyun saymak yerine onun sesine kafayı takıp uykuya dalmaktır.

    iyice facebook insanı, sağlam sözlük yazarı, twit uzmanı olmak hatta bunlarla yetinmeyip tumblr idi formspring idi, oralara da şöyle bir bakmaya başlamaktır. sonra onlardan bıkıp kitaplara kapanmak, ama bunu da çok fazla sürdüremeyip ikisinin arasında bir denge kurmayı öğrenmektir.

    kısacası iyi değildir o çoğunun özendiği yalnızlık. sürekli kendi kafanı dinleye dinleye artık başkasını dinlemeyi unutursun. tek bir güzel yanı vardır, ağladığın zamanlarda gizlenmek zorunda değilsindir, evin her yerinde istediğin gibi höyküre höyküre ağlayabilirsin. aynaya bakma ama, büyüsü kaçmasın göz yaşlarının.

mesaj gönder