• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (8.18)
çavdar tarlasında çocuklar - j.d. salinger
"modern zamanların başyapıtı" olarak değerlendirilen bu eser, "ahlâk dışı" ve "açık saçık" bulunduğundan abd'nin birçok tutucu bölgesinde uzun süre yasaklı kaldı. hâlâ bazı amerikan kütüphanelerinde yasaklı kalmasına rağmen, kitabın yasaklanması günümüzde ilginç bir hal almıştır: abd'de lise düzeyinde en çok yasaklanan kitap olmasına rağmen aynı zamanda en çok okutulan kitaptır.
kitap, anti-kahraman holden caulfield'ın okuldan atılmasıyla başlayan süreci holden'ın kendi ağzından anlatır. stylist.co.uk sitesi tarafından "en iyi ve en ironik 100 giriş cümlesi" listesinde romanın giriş cümlesi birinci sırada yer alırken "en iyi 101 kapanış cümlesi" listesinde on beşinci sırada yer aldı."


  1. okuduklarım arasında en sevdiğim karakterin anlatıcı olduğu kitaptır. öyle ki nickime de adını vermiştir.
  2. mel gibson'ın bir filminde evinde onlarca, aynısından bulunan kitap.
  3. bu kitabı elime almadan önce emrah serbes' in (bkz: deli duman) 'ını okumuştum bir kaç ay önce. okumaya başladığım andan itibaren bana ikinci defa okuyormuşum hissi vermeye başladı. konusu birbirinden her ne kadar farklı olsa da ; deli duman' ın üslubuna ve karakterlerine oldukça benziyordu. çağlar iyice-holden caulfield ve kız kardeşleri. holden caulfield ve çağlar iyice, iki kahramanımız da kız kardeşlerini çok seven, insanların beklentilerini umursamayan, ağzı bozuk, ergenliğin verdiği özerklik duygusuyla ilginç şeyler yapan gençler. serbes' e kitabını yazmakta esin kaynağı olduğunu düşündüğüm şahane kitap. son cümlesiyle sizlere unuttuğunuz arkadaşlarınızı ve anılarınızı hatırlatamanıza ; bir nebze hüzünlenmenize sebep olur. naçizane tavsiyem çavdar tarlasında çocuklar' ı okumadan deli duman'ı okumayın.
  4. hayatımda okuduğum en iyi kitaptır.içinde bu kadar kendimi bulduğum,kendine bu kadar bağlayan bir kitap olmadı hayatımda.bitince gözlerim dolmuştur hatta,o son cümlesi falan muhteşemdir,okunması farzdır.

    "hiç kimseye bir şey söyleme.eğer söylersen herkesi özlemeye başlıyorsun."

    not:orijinal dilinde okunmalıdır bence.
  5. "gidip heriflerin hayatını kurtarsan bile, bunu, onların hayatını gerçekten kurtarmak için mi, yoksa o iğrenç filmlerdeki gibi, felaket iyi bir avukat olduğun için herkesin sırtını sıvazlayıp seni tebrik etmesi için mi yaptığını nereden bileceksin? sorun da bu işte; asla bilemeyeceksin."
    cümleleriyle 'ah be insanız be' dedirtmiş, gün içinde kafamın içinde "asla bilemeyeceksin-ceksin-eksin-sinnn" şeklinde yankım yankım yankılanmıştır
  6. eğer her kış parktaki kuğuların donup donmadığı endişesi ile uyanip hızlıca parka giden ve kontrol eden ben gibiyseniz kitapta ne aradığınızı bilmeden onu bulmanız kaçınılmaz olacaktır.
  7. salinger'ın en sevdiğim 2. kitabı kesinlikle. bir çok insan kitabı türkçe okuduğundan oyuncu dili ve çocuksuluğunu tam olarak hissedemiyor diye düşünüyorum, çünkü kitap tam olarak anlatmak istediği temaları anlatıyor. daha azını değil.

    !---- spoiler ----!
    büyümekte olan bir çocuğun, yaşadığı yabancılaşma durumunu anlatıyor kitap. bu yabancılaşmaya, korkularını ve duygularını, kendini korumak uğruna yalancılık, kendini beğenmişlik ve başkalarından üstün görme olarak dışa vuruyor. çünkü holden bir romantik ve çocukluğu saflık ve temizlik olarak görürken, yetişkinliği ve getirdiği her şeyi pis ve "phoney" olarak görüyor. ne kadar yalan söylemeyi ve prim yapmayı eleştirse de ve kendisinin de bunları yaptığını kabul etse de, aslında bunlar holden'ın, dediğim gibi, kendini korumak için yarattığı duvarları. duygularını ve korkularını böylece bastırmaya çalışıyor ve bu korkularını öğretmeni veya kız kardeşine ulaşmadan kabul edemiyor. bir kaç yerde bize yetişkinlikten korktuğunun ipuçları verilse de, bunlardan korku olarak asla bahsetmiyor, seks hakkında "cidden seks yapmayı anlamıyorum" diye bahsediyor mesela, korkuları ile yüzleşemiyor, çocuk olduğundan anlamadığını ileri sürüyor.

    kitaba ismini veren, holden'ın çavdar tarlasından koşarak tepeden düşerek ölen çocukları yakalamaya ve kurtarmaya çalıştığını anlattığı kısımda da bunu görüyoruz. oradaki çocukların tepeden düşerek ölmesi, aslında yetişkinliğe geçişlerini sembolize eden bir imaj. bu analizler eşliğinde, kitabı bir kez daha okuduğunuzda bunları destekleyecek bir çok şey fark ediyorsunuz ve kitabın zevki yüze katlanıyor. salinger'a olan saygınız ve sevginiz de bir o kadar artıyor.
    !---- spoiler ----!
  8. lise yıllarımda okuduğum bir kitaptı. geçtiğimiz yıllarda, arkadaşlarım arasında ne kadar popüler olduğunu görmemle, kitaba dair hiçbir şey hatırlamadığımı fark etmem bir oldu. bu aralar fırsat bulup tekrar okudum, çok etkilenmedim.
    kitapta kendimi bulduğum cümle ise şu oldu: "oldukça cahilimdir, ama epey okurum." ya okuyup okuyup sonra unutmaktan; ya da büyük resme hakim olmayıp, okuduğum parçayı nereye yapıştıracağımı bilememekten. neyse, bu büyük resim meselesi başka bir yorumun konusu galiba.
  9. holden gibi bomboş bir karakterin etrafındaki karakterlerle doldurulmasını anlatmaktadır bence. kitabı kendi dilinde okumak kesinlikle daha iyi olacaktır. açıkçası türkçe çevirisini hiç sevmedim. phoebe karakteri ise kitabın şüphesiz herkes tarafından sevilen bir karakteridir ancak ben ölmüş olan diğer kardeşle ilgili de bir şeyler okumak isterdim.
  10. kitap, okuyan ve beğenip beğenmemesinden bağımsız olarak herkesin belirttiği gibi akıcı bir dile sahip.

    evet holden kıyak bir herif ancak yaşadığı şartlar arasında pek çok şeyi emek harcamadan elde etmiş bir karakter aynı zamanda. ama hayattaki bazı kavramlara diğer insanlardan ayrıksı bir şekilde bakması kitabı bu seviyelere getirmiştir tahminindeyim. insanların normallik olarak adlandırdıkları sınırların tek tip yaşamlar oluşturan kafesliği ve bu kafese girmeme diretisinde bir kahraman holden.

    kardeşi allie'nin toprağın altında herkesin gidişi sonrası yağmur yağarken üşüyeceğini hissedebilen unutmazlığı, bize hayatı devam ettirmemizi sağlayan ama sırf bu niteliğinden dolayı minnettar mı olmamız gereken ya da sorgulamamız ve belki savaşmamız mı gereken unutmak duygusunu hatırlatıyor.

    holden'ın gittiği okullara tutunamaması da aslında kitapta anlatılan amerikada değil bizim ülkemizde daha fazla yaşanan bir sorun. eğitim sistemimiz bireyleri ilgi ve yetenekleri doğrultusunda değil toplumun beğenisine göre olan (beğeni düzeyi veya popülerlik de denilebilir) mesleklere yönlendiriyor ve yapmaması gereken işi yapan asık suratlılar güruhu bu şekilde inşa ediliyor.

    son olarak kitaptan fena olmayan filan bir iki kıyak kısım aktarayım:

    !---- spoiler ----!

    irtifa kaybeden arkadaşlar için bir uyarı ya da dönüm noktası olabilecek bir kısım: ( şu bay antolini'den)

    & başına bela sarıp düşmeye başlayan birine dibe vardığını anlama şansı verilmez. düşer, düşer, düşer ama düştüğünü anlayamaz. tüm düzen, hayatlarının şu ya da bu döneminde çevrelerinin onlara veremediği şeyleri arayan insanlar için kurulmuştur. veya çevrelerinin onlara sağlayamadığını sandıkları şeyleri arayan insanlar için. onlar da, aramaktan vazgeçerler.

    bizim eğitim sistemimizdeki sınav sürecinin de çok az sayıda ( eğer varsa) faydasından birini anlatıyor gibi:

    & akademik eğitim sana bir şeyler kazandırıyor. biraz yol alırsan, zihninin boyutları hakkında bir fikir veriyor sana bu eğitim. zihninin neye uyup neye uymadığı hakkında. bir süre sonra da, zihninin yapısına hangi düşüncelerin uygun olduğu hakkında bir fikrin oluyor. her şeyden önce, sana uymayan, sana yakışmayan düşüncelerle uğraşmaman için olağanüstü bir zaman kazandırıyor bu. gerçek boyutlarını, gerçek ölçülerini alıp, zihnini ona göre giydirip kuşandırıyorsun.

    !---- spoiler ----!