1. kurulu bi düzeni hiçbir zaman olmayan insanların, mesela ben, genel olarak hissettiği şey. zaten kendimi bir yere ait hissetmek gibi bi isteğim olmadı hiç ama böyle başlıklar görünce de düşünüyorum ara sıra. sorun yok bence, insan birden çok yere ait de olabilir veya hiçbir yere ait hisetmeyedebilir. edebiyatı yapılacak kadar derin bi konu değil benim için.
  2. 13 yaşımdan beri yaşadığım şey, biliyordum bunu ama ilk defa iki sene önce yazın bi yengemlerde bi teyzemlerde kalırken hissetmiştim. halbuki her yaz böyle yapardım, niye bilmiyorum ama bu farkındalık hissi üstüme karabulut gibi çöküp beni boğazlamıştı. “kimsen yok, yerin yurdun, düzenli bi hayatın yok” diye hıçkırıklara boğmuştu beni. şu an da aynıyım evim neresi yurdum neresi bilmiyorum. kendimi ait hissettiğim bir yer asla olmadı.
  3. ruh göçebeleridir.

    demek istediğim,bir ruh göçebesi kendini hiç bir yere ait hissetmez,kendinden başka.

    sadece kendisini sahiplenir,kendisiyle avunur. içinde bulunduğu dünya onun için bir fanustur,içinde hapsedilmiştir.

    böyle insanlar için ölümden sonrası da yoktur,o yüzden onlara göre bu tutsaklıklarından kurtuldukları an,bir ton hiçsizlik içine düşecekler ve bir hiç olacaklardır.

    kısacası,(bkz: iki ucu boklu değnek)

    hayat böyle insanların yüzüne hiç gülmez.her gittiği yerde,oradan ayrılmadan önce son bir kez arkalarına baktıklarında, çuval çuval acı ve hayal kırıklığı göreceklerdir.

    ağaçlar mı? onların üzerinde şakıyan ebabiller mi?
    rüzgarın eşliğinde raks eden çiçekler mi?

    hayır.
    sadece acı ve hayal kırıklığı.