1. benim bu :)
    klasigin disinda olacak ama soyle;
    gune bagli olarak (mesela bugunlerde hava guzel ve 11'den once kararmadigindan) isten cikip eve gelip once bahcedeki tum ciceklerimi sular, tarladaki tum yabani otlari ayiklar (hergun yapmazsaniz sonra basedemezsiniz :)) ardindan onlari da sularim.
    gecen hafta gelen kislik odunlarimiz (10 metrekup) bahceye yigili durumda oldugundan, el arabasiyla yerlerine tasiyip yerlestirmek ozellikle muthis kol kasi yapar. tabi bu is bir aksamlik is degil :) neredeyse 4 aksamdir yapiyorum, hala bitmedi :)
    ardindan tarladan kestigim marulu ayiklayip yikayip kistan yaptigim kirmizi lahana tursusu ve yine bahcedeki domates, salatalik, taze nane ve maydanozla karistirip guzel bir salata yapip yemek ve ardindan biraz kediyle oynayip biraz bahcede yuruyup dinlendikten sonra odun tasima isine geri donmek. odun isleri olmadigi zaman ise, hafif aksam yemeginden sonra bisiklete atlayip soyle yollarda 1 2 3 4 gezinti yapmak da hem spor hem stresle basetmek acisindan harika ;)
    sonra arkadaslarim soruyorlar evimde neden tv yok, hic mi izlemiyorum yahu diye, e vaktim mi var ki oturup tv izleyecek :)
    biliyorum turkiye kosullarinda olmayan ve asla olamayacak (doga mi kaldi memlekette? olan yerde de is imkani yok vs) seyler bunlar ama yine de paylasmak istedim. birilerinin istedigi gibi yasamak zorunda degiliz hayati, degistirmek elimizde.
    dufduf sahili olmasa da kucuk kasabasindan bildirdi :)
    kasabalar guzeldir, bosverin o metropolleri ;)
  2. büyük şehirde yaşıyor ise, kaliteli bir yaşamı olan insandır.. bundan kastım; çok para kazanmaktan ziyade; çalışma saatlerinin çok uzun olmaması, iş ve ev arası mesafe veya ulaşımın çok zaman almaması gibi etkenlerdir nazarımda. zordur, imkansız değildir.. zira parayla alakası olabildiği gibi zamanla da alakalıdır.

    taşra da yaşayan insanlar ise bu anlamda çok daha şanslıdır. hele ki deniz kenarıysa yaşadığı yer tadından yenmez o hayat^:gönümüzün bebeğidir küçük şehirler :))^

    iş dediğin şey o koca koca şehirlerde olduğu gibi, insanın suyunu sıkan uzun çalışma saatleri demek değildir çoğu zaman.. 8 saat çalışırsın hadi 9 olsun.. spor salonuna bile ihtiyaç duymayan imkanlar bazen elinin altında olabilir. ege'deysen deniz eve en uzak 20dk mesafede olabilir pek ala.. yaz günleri saatin kaç olduğu kimin umurunda çok da güzel yüzmeye gidilebilir.^:gece de gayet keyifle denize girilebilir bu arada.^^:bu da başka bir başlığın konusu olabilir^

    tam tersi, bunu sabah işe gitmeden yapabilme imkanı da var. hani deniz çarşaf gibiyken vakti var ya emekli amcaların dilinden düşürmediği.. tam da bahsettiğim bu saatler işte..

    olmadı koşuya çıkabilirsin bunun için de salon gerekmez.. her ikisini de dönüşümlü olarak ^:yaz ve kış aylarına bölüştürerek söylüyorum^ yapılabilir ve de imkanlar dahilindedir..

    velhasıl bırakalım biz bu büyük şehirleri... buralarda yaşamak da zor, imkanlar da çokmuş gibi göz boyuyor ama oturup düşününce bir numara yok! anca daha çok tüketebilmek için daha çok çalışıyor, sonra kendimize gelebilmek için rahatlama imkanları peşinde koşuyoruz.. büyük şehirlerde bu işlerin kapısını da para açıyor yine.. eee ne oldu? hoop başa döndük.. hadi daha çok çalışalım.. bildiğin kısır döngü içinde girilince çıkılamayan..

    işten çıkınca yüzmeye gidebilme imkanını seviyorum ben..
    yok benim yine ege özlemim depreşti yaz da geldi ya.. her konunun ucunu bucağını güney egenin çok sevdiğim denizine bağlamaya başladım yine.. düşünüyorum bazen "ne işim var benim buralarda?" diye..

    sonunda dayanamayıp, toplayıp tası tarağı gideceğim üç beş sevdiğim dostun da aklını çelerekten..
    güzel olacak her şey güzel..
  3. ben de "ben de bunlardan biriyim" diyemeyenlerdenim.
    ama olmak için çabalıyorum bugün. şortumu ayakkabılarımı attım çantaya akşam spor salonunun yolunu tutacağım. bu sefer olacak motivasyonuyla yola çıkacağım inşallah.

    malumunuz yaz ortası- ramazan ve bayram sonrası, üstüne bir de pazartesi...

    spora mazeret yok! sloganıyla başlamak lazım.... hayırlısı bakalım.

    -
    ertesi gün yazılan not: bütün akşam çay bahçesinde çekirdek çitledim.^:vah ki ne vahhh^
  4. daha önce çay bahçesinde çekirdek çitlemeyle sonlanan girişimimi anlatmıştım : (#134716)

    ama artık işler değişti. 2 haftadır iş çıkışı spor yapıyorum. beklediğimin aksine kendimi daha iyi daha enerjik hissediyorum. işin son saatleri artık bitsin gidip koşayım diye diye geçiyor...

    işin stresini tantanasını aşıp kendini egzersize adamak psikolojik olarak çok büyük etki ediyor. bu konunun hakkını vermek lazım.

    spor zaten hormonal etkisi sayesinde insanı mutlu eden bir eylem. yaşasın endorfin! canım serotonin!
  5. evet bu benim. o 5 günün 3'ünde iş çıkışı spor yapıyorum. aslında baktığınızda mazoşistçe bir davranış, pratikte pek bir açıklaması yok. sabahın 8'inden akşamın 5 buçuğuna kadar kafayı düzdürdükten sonra çıkıp bir de fiziksel olarak kendimi yoruyorum, sınırlarımı zorluyorum falan. ama bazı sebepler ortaya koyabilirim. bazı insanlar daha sağlıklı bir hayat için, bazıları başkalarına daha güzel görünmek için, bazıları da endorfin bağımlısı olduğu için bunu yapıyor olabilir. bunların hiçbiri benim öne süreceğim sebepler olmazdı. spor yapmaya, ve yarışmaya yaklaşık 9-10 yaşlarında başladığım için ufak bir alışkanlık durumu var ama asıl sebep 'dibi' görmek, evet dibi görmek. nasıl yani? şöyle ki bütün gün boyunca kafa düzen insanlar, yolunda gitmeyen işler, hayatın genel yoğunluğu falan derken ben her yeni günün sonunda beklendiği gibi sıkıştırılmış hidrojen tankına dönüyorum. bu biraz da tahammül sınırlarımın askeri lise yıllarının yıpratıcılığı ve sinir bozuculuğu sebebiyle baya bir düşük kalmasından kaynaklanıyor. konuya geri dönersek, işte günün sonundaki bu halden kurtulmamın yegane ve en zararsız yöntemi spor yapmak. olabildiğince kendimi yorarak ve zorlayarak o bir buçuk saatin sonunda dibi görmek benim için orijine geri dönmek demek, ve tankta ertesi gün için biraz daha yer açmak demek. dibi görmekten kasıt, soyunma odasında oturduğunuzda kafanızı önünüze alıp yavaş yavaş nefes alırken nasıl da bitkin olduğunuzu fark etmeniz ve tek derdinizin nefesinizi düzenlemek, eve gitmek ve duş alıp yatmak olduğu o anı yaşamak. o an bitmiş durumdasın, herhangi bir şeye karşı kendini savunamazsın, sinirlenemezsin, kibirli olamazsın ve dahası bitmiş olan güne dar pek bir şey düşünemezsin. ve sonunda vücudunda yükselen hormonlar sayesinde doğru olanı yapmış olma hissinin verdiği rahatlıkla kafanı yastığa koyarsın. belki yine kolay uyuyamazsın ama en azında zaman daha hızlı akar gözlerini kapadığında.

    ya da bütün bunların yerine eve gider 3-4 bira, yarım paket sigara içer yatarsın ama zaman daha yavaş akar gözlerini kapadığında.
  6. yapmak isteyip de yapamadığımdır. sabah altıda hayata başlıyorum. uzunnca bir yol ve bolca araç değiştirme sonucunda işe geliyorum. mesai saatleri normalse de eve dönüşte yine o uzuuunn yolu çektiğimden açıkçası halim kalmıyor. ee dile kolay; günde 10 araç değiştirmekten bahsediyoruz yeri gelince. ben yemeğimi de evde hazırlayıp götüren biriyim üstelik. sırt çantam artı elimde yemek çantası ağırlıklarım..kaliteli zaman kavramını unutalı çook oldu. bu suretle işin hemen ardından spora koşanlar ve yapmaya fırsat bulanlar gözümde v.ı.p sınıfından insanlar.
  7. bunlardan biri de benim.

    eve gidip üzerimi değiştirip 10 km'ye yakın hafif tempo koşusu yaparım düzenli olarak başlarda biraz zorlanmış olsamda 3 seneye yakındır bunu yapıyorum ve kendimi daha iyi hissediyorum üzerimdeki negatifliği de atmama vesile olduğu da bir gerçek
  8. spor çıkışı işe giden insandan daha az mutlu olan insandır.
  9. belirli çalışma saatleri olan insanlar için geçerlidir.
  10. bu benim 5 sene boyunca yapıyorum ayrıca pazar sabahları minimum 10 km koşuyorum.