1. küçük kütaphaneleri daha çok severim (bilimsel araştırma falan yapılmayacaksa tabii). sanırım ilk gittiğim (ve sonra çocukluğumun büyük bir çoğunluğunu geçirdiğim) kütüphanenin, Eskişehir'de tek odalı müstakil evde kurulmuş sobalı bir çocuk kütüphanesi olmasından dolayı olabilir.

    belki bu yüzden, belki de ilk gördüğüm anda (aslında birebir bağlantılı olmasa da) bana sahilde kafka'daki kütüphaneyi anımsatmasından dolayı cunda adası'nda, rahmi koç tarafından restore edilen, eskiden değirmen ve kilise olan bir yapıdan dönüştürülmüş Sevim ve Necdet Kent Kitaplığı'nı çok sevmiştim. önünde muhteşem bir deniz manzarası bulunan ufacık ama bana çok sıcak gelen bir kütüphanecik. yolunuz düşerse mutlaka uğrayın, önündeki cafede oturup kitabınızı okurken denize karşı bir çay için;

    ilgili görseller ve bilgi
  2. geçenlerde yolum düstü. unutulmus, eski ve yalniz bir dost gibiydi. eski kitaplara dokundum. allahim okunacak ne cok kitap var dedim ve zaman nasil da az.
    zahle
  3. çok zengin insanlara karşı özel bir ilgim de yok, alıp veremediğim de. kimsenin sahip olduklarını da hiç bir zaman kıskanmadım.

    gel gelelim ki, binlerce kitaptan oluşan, devasa kitaplıkları olan kocaman kütüphanelere sahip evleri (şato) olan insanları kıskanıyorum. evet.

    neyse, bir gün belki benim de torunlarıma miras bırakabileceğim kocamaaan bir kütüphanem ve binlerce kitabım olur. kimbilir belki çocuklar için bir kütüphane bile yapabilirim. şimdilik eldeki imkanlarla idare edeceğiz artık.

    (bkz: kütüphanecik)
  4. yakında manşetlerde "kütüphanede gürültü kavgası: iki ölü." diye birşeyler görebilirsiniz.

    "karakedi (23) uyarılarına rağmen yüksek sesle sohbet etmeye devam eden iki genci onaltı yerinden bıçakladı. "

    vesaire.
  5. ortaçağ'da kitaplar çok kıymetli olduğu için raflara zincirleniyormuş. geym of tırons'taki o zincirli kitaplar filan fantastik öge olsun diye değil yani.

    zincirleri ne kadar uzundu acaba diye hep merak etmişimdir. bilen varsa kural 2'ye takılmadan aydınlatabilir mi?
  6. ortak salonlarin ve sessiz calisma bolumlerinin iyi belirtilmesi gereken yerlerdir. sonra istenmeyen durumlar ortaya cikabiliyor.

    her zaman kullandigim iki kutuphane var ve birinin ortak salonu grup calismalarina ve sohbette acik ama bunu bilmeyenler tarafindan elestirildigimiz oluyor. ortak salonun sessiz kalmasi gerektiginde israr edenler gorevlilerden bilgi alip salonu terk ediyor ama biz moralimizin bozulduguyla kaliyoruz. diger sessiz salonlarda henuz ses yuzunden tartisildigini gormedim. sadece yemek yiyenlerin agiz sapirtisi. o baby carrot yetistiren ciftciye bile kiziyorsun. yemek ve icecek sokulmasi yasak kutuphanelerde mevcut.

    iyi bir kutuphane sadece oturup ders calisabildigin degil sosyallesebilecegim de bir ortam olmali. bunu icin kutuphane yonetiminin ufak etkinlikler, okuma gruplari, yazar soylesileri yapmasi lazim. kasvetli bir ortam ariyorsaniz evinizin komurlugu de en az kutuphane kadar sessizlik saglar.

    edit: aklima gelmisken bir kutuphaneci ile konusmami paylasmak istiyorum.

    gecen yaz ailemi ziyaret icin ulkemdeydim ve ilcemizde calisan bir kutuphaneci ile tanisma firsati buldum. yurtdisindan geldigimi duyunca basladi anlatmaya. gittigi ulkeleri saydi, ove ove bitiremedi. sordum bu kadar ulkeyi nasil gezdiniz, vakit bulabildiniz. avrupa birligi ve diger bakanliklarin destegi ile il ve ilceden kisiler proje kapsaminda cesitli ulkeleri geziyormus. duymustum bu tarz projleri ve yakin akrabalarimdan da giden ogretmenler olmustu. ortak bir okul ile isbirligi kapsaminda hem egitim yaklasimlarini inceliyorlar hem de birbirlerinin ulkesini geziyorlar. bu kutuphaneci amcamiz bir lisenin kutuphane gorevlisi. ilginc geldi sormus bulundum nasil buldum diger ulkelerin kutuphane anlayisini degince basladi kucumsemeye. yok efendim bizim ulkemizin kutuphaneleri cok islevselmis yurtdisinda sadece arsiv olarak varmis kutuphaneler vs. sasirdim saka yapiyor sandim cunku ben de bircok ulkede bulunmus kutuphane kulturunu yasamis biri olarak bu dedikleri asilsiz seylerdi. sonradan basladi zaten siyasi durumlardan, baktim bu amcamizi kafasi yanmis. sonra dusundum bu bahsettigi ulkeleri kendi cebinden gezmek istesen bagini, bahceni, koyunu satman gerekir ki yine yetmez ama amcamiz gezip gormus ve hicbir sey kazandiramamis ulkeye. o amcanin kutuphane dolasmasi icin harcanan para ile benim ilceme cok buyuk bir kutuphane yapilirdi. hep soruyoruz ya bizde bazi seyler niye degismiyor diye. iste bu yuzden degismiyor. degisim icin gidilen yerde gezilip tozulup masrafini devlete yukleyenler geri dondugunde sadece bos anlatiyor. bu odenek ve projelerin akli basinda kisiler tarafindan yurutulmesi gerek, vizyonsuzlar tarafindan degil.
  7. bir nevi mabeddir.
  8. sabahleyin türkan saylan kültür merkezi'nde yer alan kütüphaneyi gezdim; ekranımdan.. cidden çok hoş bir görüntüsü ve konforu var.. üyelik gerektiriyor mu, saatleri nedir bilmiyorum ama mutlaka gidip bir nefes alınmalı diye düşünüyorum..
  9. oldum olası benim için bir rehabilitasyon merkezidir. ders çalışmaya da, kitap okumaya da, kantininde birşeyler içip manzarayı izlemeye de senelerdir kütüphaneye gelirim. hatta çoğunlukla kafam doluyken insanlardan kaçmak için gelirim. eskiden yaşadığım yerde manzara lüksü yoktu, şehrin ortasında küçük bir kütüphane vardı ama son zamanlarda geldiğim kütüphanenin muazzam bir manzarası var.

    şuan ise beni en mutlu eden yanı 24 saat açık olması. zira pansiyon olarak kullanıyorum bu gece. ben de krizi fırsata çevirip elimdeki kitapları bitireyim hazır evsizken diyorum.

    bir de inanılmaz güzel ve eski kitaplar var derinlerde, gecenin ilerleyen saatlerinde onları kurcalayacağım galiba ödünç vermiyorlar onları.

    dipnot: manyak mısınız, neden duvara yazı yazıyorsunuz?
  10. kütüphane müdürü beni her gördüğünde "deli ayten kaç yıldır burdasın, ne zaman gidiyorsun?" diyor. oysa ki okulu yalnızca bir yıl uzattım ve beni daha çok görecek haberi yok.