1. insanların kararlarını yönlendirmenin ne kadar kolay olduğu. davranış bilimcisi dan ariely'nin yaptığı deneylerden bahsedeceğim.

    öncelikle bu fotoğrafa bakın. kübün üstünde ortadaki kare kahverengi, sol tarafta tam ortadaki kare ise sarı gibi gözüküyor. ama aslında ikisi tam olarak aynı renk. böyle düşünmemizin nedeni soldaki karenin üsttekine göre daha karanlıkta kalması. yani etrafı daha karanlık olduğu için gözümüze daha açık renkli göründü.

    gerçekten öyle olduğunu göstermek için karelerin ekran görüntüsünü alıp internete yükledim. çevrelerindeki kareler olmadan bakınca aynı renk oldukları daha net anlaşılıyor. hala inanmayanlar paintten renklere bakabilir.

    peki bunun verdiğimiz kararlarla ne ilgisi var?

    yapılan deneyde insanlara 2 farklı seçenek sunulmuş, 1. seçenek tüm masrafları karşılanmış roma tatili, 2. seçenek ise tüm masrafları karşılanmış paris tatili.

    bu 2 seçenek arasından roma ve paris seçeneklerini birbirine yakın sayıda insan seçmiş. neredeyse %50 - %50 yani.

    ikinci aşamada işin içine yeni bir seçenek eklenmiş, 3. seçenek kahvaltısı haricinde tüm masrafları ödenmiş bir roma tatiliymiş.

    bu 3 seçenek insanlara tekrar sorulmuş ve tüm masrafları ödenmiş roma tatilinin diğer seçeneklerin önüne geçtiği görülmüş. paris tatilinin bile oldukça farkla önüne geçmiş. kahvaltısı ödenmemiş roma'yı hiç seçen olmamış tabi.

    başka bir deyişle kahvaltısız roma seçeneği kahvaltılı roma seçeneğini daha çekici göstermiş. çok ucuz bir numara ama işe yaramış.

    bununla ilgili başka bir örnek ise the economist dergisinin verdiği bir ilanda var. ilanda okuyuculara 2 seçenek sunulmuş.

    1. seçenek derginin online üyeliği (59 dolar).
    2. seçenek derginin hem basılı hem online üyeliği (125 dolar).

    seçenekler böyleyken insanların %68'i 1. seçeneği, %32'si ise 2. seçeneği seçmişler.

    sonrasında 125 dolar karşılığında sadece basılı dergiyi sunan 3. seçenek eklenmiş. 1. seçenek %10'a düşerken 2. seçenek birden %90'a fırlamış.

    insanlar başta ucuz olan seçeneği seçmenin daha karlı olduğunu düşündüler. ancak 2. seçeneği daha kârlı gösteren bir yem atıldığında ondan etkilenip 2. seçeneğe yöneldiler.

    benzer bir etki karşı cinsi beğenirken de ortaya çıkıyor. yanında çirkin bir kızın olduğu güzel bir kızı normalde beğendiğimizden daha fazla beğeniyoruz. tabi erkekler için de aynı durum geçerli.

    bi dahaki sefere bara giderken çağıracağınız arkadaşlarınızı seçerken dikkat edersiniz.

    national geographic de buna benzer ufak bir deney yapmış.

    kaynak
  2. “Yıldızların yüzlerce, binlerce yıl önceki halini görüyoruz. Kimbilir, belki o yıldız çoktan yok oldu ama biz henüz bilmiyoruz…” sözünün "çok büyük oranda hatalı" olması.

    !---- spoiler ----!

    “Yıldızların yüzlerce, binlerce yıl önceki halini görüyoruz. Kimbilir, belki o yıldız çoktan yok oldu ama biz henüz bilmiyoruz…” Evet, bu sözü çok duymuşsunuzdur. Başta çok doğru gibi görünüyor ama değil. Daha doğrusu, “çok büyük oranda hatalı”. Bizler çıplak gözle, dürbünle veya amatör teleskoplarla (istisnalar hariç) sadece galaksimiz Samanyolu içerisindeki yıldızları görebiliriz. Galaksimizin çapının yaklaşık 100 bin ışık yılı olduğu ve bizim de tam galaksi kenarında bulunmadığımız düşünülürse, görebileceğimiz en uzak yıldız yaklaşık 75 bin ışık yılı uzakta yer alır. Hadi biz küresel kümeleri ve en yakın cüce galaksi komşularımızı da işin içine katarak 150-200 bin ışık yılı uzaktaki yıldızı gördüğümüzü varsayalım. Bildiğiniz gibi bir yıldızın ışık yılı olarak uzaklığı neyse, onun o kadar yıl önceki halini görüyoruz. Çünkü ışığın hızı sınırlıdır ve bize ulaşması için belli bir zaman geçmesi gerekir. Örneğin ışık 9.5 trilyon kilometrelik bir mesafeyi, tam 1 yılda kateder. Buna basitçe “ışık yılı” diyoruz. Yani aslında ışık yılı terimi zaman değil, bir uzaklık birimidir. Bize en yakın yıldız olan Proxima Centauri yaklaşık 40 trilyon kilometre uzakta olduğuna göre, onun 4.2 yıl önceki halini görüyoruz demektir. Yıldızın uzaklığı arttıkça, daha da eski zamanlara ait görüntüsünü görürüz.

    Bir yıldız için 50, 100 veya 200 bin yıl sadece bir göz kırpma süresidir ve bu geçen sürenin ortalama ömrünün yanında esamesi okunmaz bile. En kısa ömürlü yıldız bile yaklaşık 2 milyon yıl kadar yaşar. Eğer böyle kısa ömürlü bir yıldızı gözlemliyorsanız, o anki halini inceleyerek ne kadar ömrü kaldığını hesaplayabilirsiniz. Yıldızın ölümünün yaklaştığını tespit ettiğinizde ise diyebileceğiniz tek şey; “bu yıldız önümüzdeki birkaç yüzbin yıl içinde sönebilir” olur. Ama unutmayın, bu yargıya sadece belirttiğimiz çok kısa ömürlü dev yıldızlar için varabilirsiniz.

    Evrende var olan yıldızların %50’sinin ömrü, 100 milyar yıldan, %30’unun ömrü 40 milyar yıldan, %8’inin ömrü 20 milyar yıldan, %5’sinin ömrü 5 milyar yıldan, %3’ünün ömrü 1 milyar yıldan, %3’ünün ömrü 100 milyon yıldan uzundur.

    Bizim çıplak gözle gördüğümüz yıldızların %99’u son %3’lük dilime giren 1 milyar ila 100 milyon yıl arasında yaşayan yıldızlardan oluşur. Dolayısıyla gördüğünüz yıldızların %99’u için 100 bin yıl hiçbir değişiklik gözlemleyemeyeceğiniz kadar kısa bir süredir. Bu süre içinde görebildiğiniz yıldızların ancak %0.0001’i yok olacaktır.

    Dolayısıyla bir yıldıza bakıp “belki artık orada değil” demek, sevgilinizi kültürünüzle etkilemeniz dışında pek bir anlam ifade etmez. Büyük ihtimalle o yıldız, siz ölüp petrole dönüştükten, hatta belki de bütün insanlık yok olduktan sonra bile orada parlamaya devam edecek.

    Zafer Emecan
    !---- spoiler ----!

    kaynak
  3. Van gogh'un kestiği kulağını, bir çiftçi kızı Gabrielle Berlatier'e göndermesi.

    Bunun 128 yıl sonra keşfedilmesi.
  4. kadın-doğum uzmanlarının sıkça kullandığı litotomi pozisyonu nun aslında 300-400 yıl öncesinde erkeklerin mesane taşlarını kırmak için oluşturulduğu gerçeği. zira lito- tomi, taş-kırımı anlamına gelmektedir. bu pozisyonda iken mesane taşı olan hastanın anüsünden bir parmak sokularak ve hastanın ıkınması ile yeri belirlenen taş perineal kısımdan kesilerek çıkarılırdı. malumunuz hasta uyanık şekildeydi ve çok kanlı bir işlemdi. ameliyat sonunda %40 kanamadan ölüm ihtimali ile çoğunlukla idrarını tutamama riski vardı. sonraki dönemde enfeksiyon bu yüzdeyi iyice yukarılara taşıyordu. yaşlı amcaların bu mesane taşını parmak ile dokunulmasını sınırlayan yaşlandıkça büyüyen bir yapıdan bahsedilir. önde duran manasına gelen 'pro-status' ^:yani evet prostat^ bezesi idi. bu yüzden taş kırımı yalnızca 40 yaşına kadar yapılırdı. günümüzde bu şekilde yapılmamaktadır.

    fransız besteci marais,apış arasından yapılan litotominin nasıl birşey olduğunu anlatabilmek için bu ameliyatı müziğe dökmüştür. le tableau de l'operation de la taille isimli eserle hasta perspektifinden ameliyat bölümleri anlatılmaktadır.

    hipokrata göre taş kırıcılığı meslek ilkelerine aykırı bir durumdu. taş kırıcılarını tıbbın dışında tutardı. çünkü mesane taşı bir insanın hayatını ne kadar zehrederse etsin, öldürmüyordu da. oysa taş kırıcılarının elinde ölme ihtimali çok yüksekti.

    zamanla cerrahinin gelişimi, hijyen kurallarının tıbbın içine girmesi ile bu oranın kat ve kat düşürülmesine ve artık rahatlıkla bu ameliyat şeklinin yapılmasına, hastanın hayat standartlarının yükseltilmesine yol açılmıştır.
  5. herhangi bir sitede, herhangi bir tarayıcıda bir linkin üzerine tıklamadan geldiğinizde sol alt tarafta nereye yönlendiriceğiniz gözükecektir.

    peki bu neden ufku iki katına çıkarmalı? bir youser yıldızlı bakınız vermiş olabilir. yıldızın içinde ne yazdığını merak ediyorsunuzdur.^:bunun gibi^ yıldızın üstüne gelin ve çıkan adresi okuyun.

    ayrıca youser'ların çektiği fotoğraflar başlığı gibi site dışı linklerin hangi siteye gittiğini görebilirsiniz. like this malum yakın zamanda linkler ile ilgili bir sorun yüzünden birçok yazar gidik olmuştu.
  6. bugün malum youreads e bir anlığına erişemedik. ^:24 ağustos 2016 youreads in çökmesi^ internet ortamında bazı sitelere anlık olarak erişemeyebiliyoruz. sorun sizde veya sitenin kendisinde olabilir. bu durumu anlamanın çok kolay bir yolu var.

    bu siteye girerek giremediğiniz sitenin adresini yazıyorsunuz. size sadece sizde mi sorun olduğunu söylüyor.
  7. tarihe yön vermiş kişilerin bir günlük yaşam çizelgeleri. herkesin ki birbirinden çok farklı aslında. bir rutin yok yani ortada.
    tık tık
  8. takim yildizlarinin bin kusur yillik "kisa" zaman dilimleri icinde bile ciddi oranda degismesi... hani su ayiya hic benzemeyen buyuk ayi, aslana da hic benzemeyen aslan/leo takimyildizi filan var ya... olum zamaninda, atalarimiz isimlendirirken yani onlari, adlarina epey benziyorlarmis lan... bak misal, aslan'in degisimi boyle...

    bunu ogrendigimde ben bi "vay anasini" cekmistim, sizi bilmem... o benim cahilligim de olabilir...
  9. sıcak yaz ayları geldiğinde insanın bir gözü denizde oluyor. imkanı olanlar istanbul’dan etraftaki plajlara veya güney sahillerine gidiyor. vaziyet şimdilerde böyle. peki osmanlı insanının deniz ile arası nasıldı? kaynaklar bize payitahtta insan vücudu ile denizin ilk temasının 19. yüzyıl ortalarında başlamış olduğunu söylemekteler. şehr-i dilara-yı istanbul’un denize girilen ilk yeri 1826-1850 tarihleri arasında çardak iskelesi deniz hamamı olmuş. istanbul’da ilk olarak denize girilen yerler ise galata köprüsü, büyükdere, bakırköy, yeşilköy, moda… tabi o zaman plaj gibi batıdan devşirme adetler daha yok. istanbullu denize girmeyi bu hamamlarla öğrenmiş.

    peki nedir deniz hamamı? deniz hamamı, bir diğer ismi ile derya hamamları mevsimliktir. yüzme mevsiminin ne zaman başladığını fikret adil’in tan mecmuası’nda 1941’de yayınlanan yazısı ile öğreniyoruz: “yüzme mevsimi, karpuz kabuğu suya düştüğü vakit açılırdı. yani karpuz çıkıp da harcıalem olup çürükleri denize atıldığı zaman soğuk alıp üşümek, sam yelinden vücudun lekelenmek tehlikesi olmadan suya girilebilirdi.”

    mevsimi geldiğinde deniz hamamı kurma çalışmaları hummalı bir şekilde başlarmış. denizin dibine kazıklar çakılır ve suya dayanaklı ağaç kütükleri ile dört bir tarafı sanki bir ambalaj gibi sarılırmış. etrafına soyunma odaları, ihtiyaç odaları yerleştirilirmiş. bazı sahillerde erkek ve kadın deniz hamamları, bazılarında ise sadece erkek veya sadece kadın hamamları varmış.

    derya hamamları sadece istanbul’da bulunuyor değildi. 19. yüzyıl sonunda osmanlı coğrafyasında denize kıyısı olan bütün şehirlerin deniz hamamları bulunmaktaymış. izmir, antakya, mersin, lübnan, lazkiye, bingazi, selanik ve hatta hırçın dalgaların yuvası karadenizimizde de deniz hamamları bulunuyormuş.

    zaman geçer, koca payitaht islam düşmanlarının çizmeleri altında ezilir ve gelenler ahlaklarıyla birlikte gelirler. istanbul’u işgal eden ingiliz ve rus askerler alışkın oldukları gibi denize girmek isterler. ve istanbul sahilleri işgal askerlerinin kadın erkek beraber denize girdiğine de şahid olurlar. şahid olan istanbullular taklide başlarlar. plaj sayıları artarken tabii olarak deniz hamamları ihtiyacı ortadan kalkar.

    http://www.malayani.com/kategoriler/kultur/istanbulda-eskiden-deniz-hamamlari-varmis/.html
  10. Irklar üzerindeki araştırmalar üç büyük sonuç verdi. Birincisi ırklar arasında yalnız deri rengi, saç yapısı ve yüz ifadesi açısından değil düzinelerde de fark ortaya çıkar. Bu fark kemiklerin biçiminden, kulak kirinin kıvamına kadar ve vücut kimyasına kadar farklılık göstermektedir. İkinci sonucu insanın evrimsel başarılı oluşu, büyük genetik(kalıtsal) farklar göstermeye bağlıdır. Üçüncü sonuç ise, bir ırkı diğerlerinden ayıracak kesin bulgular yoktur.

    Irklar zamanla yerleşim yerlerini değiştirmiş ve başka kıtalarda diğer ırklarla bir araya gelerek evlilik yaşamış ve ırklar bu arada kaynaşmış oldu. Bazı uzmanlara göre aynı ırka mensup kişiler birbirleri arasında evlilik kurup çocuk sahibi olduğunda, kalite bozulmakta yani çocuğun başarılı ve çok özelliği bulunmamaktadır. Fakat ayrı ırktan çocuk sahibi olan bireylerin çocukları üstün yeteneklere sahip olmakta, her ırkında özelliklerini alarak başarılı ve çok yönlü bir çocuk olduğunu ve buna da melezlerin üstünlüğü adını vermişlerdir. Farklı oluş insanlara kuvvet ve elastikiyet kazandırdığı savunuyorlar. Deri rengi Avrupa’da kuzeyden güneye gidildikçe koyulaşır, İsviçrelilerin sarışın, İspanyolların esmer oluşu gibi. Kuzey Afrika da deri rengi koyulaşmaya devam etmektedir. Asya da ve kuzeyde sarışınlar bulunur. Güneye gidildikçe de zencileşir deri rengi. Bu yüzden Hindistan ve Afrika çok koyu renklere mensuptur. Bu deri farkların nedeni ise güneş ışınlarının derideki melanin pigmentini(boyasını) artırmasıyla ilgilidir. Derisinde fazla melanin bulunana siyah ırk ayrıca deri kanserinden de daha az etkilenir. Çünkü ultraviyole melanin ışınları emerek zararını azaltır. Kanser riskini en aza indiren bu madde siyah tenli kişilerde D vitamin eksikliğine bağlı kemik rahatsızlıklarına kapılma oranını artırır. Çünkü D vitaminin oluşması ultraviyole ışınları tutar. Bir başka sonuca daha varılmıştır.2.Dünya savaşı sırasında esmer Norveçliler, sarışın Norveçlilere göre daha çok dondukları görülmüştür. Siyah ırklar da gözün rengini veren tabaka(iris) ve ağ tabaka da daha fazla pigment bulunur. Bunun için bu tür gözler kırmızı rengi göremezler. Avrupalıların gözleri açık renkli olduğundan kırmızı rengi çok iyi görmektedirler.

    Soğuk ve kuru iklim insanların burnu, sıcak ve nemli iklimlere göre daha sivri ve uzundur. Burun bu şekilde yüzeyini, genişleterek havayı daha iyi ıstır ve nemlendirir. Beyazların burnu siyah ırka göre daha uzun ve sivridir. Kuzeyin insanları tropik bölgelere göre, kol, bacak ve gövdesi daha kısadır. Afrikalılar ise ince uzun kol ve bacağa sahiptir. Afrikaların saçları kıvırcık ve dalgalıdır. Zencilerin dudakları da çok kalındır. Irklarda kulak kiri bile farklı özellik taşır. Yaş yapışkan, kuru, gevrek diye nitelendirilen kulak kiri çeşidi, Kuzey Çin’de %98, Amerika beyazlarda %16, Amerika zencilerde %7 rastlanıyor. Ter bile ırktan ırka fark ediyor. Ter bezleri beyaz ırkta koltuk altı ve üreme bölgelerinde iken, siyah ırkta göğüste ve karında bulunur, ayrıca siyah ırkın kendine has ter kokusu mevcuttur. Avrupalılar, vücudu en kötü kokanlar arasında ilk sırayı alır.
    elif açıkgöz