-
gidenin mi yoksa arda kalanların mı meselesidir tartışılır.
unutulur mu alışılır mı bilinmez. -
küçükken etrafımdaki insanlar ölümün bile hayırlısı derlerdi. bu söze bir türlü anlam veremezdim ancak büyüdükçe, ülkemde,dünyamda vahşice katledilen insanları gördükçe bu sözü çok iyi anladım.
ölümün bile hayırlısı -
civcivin yumurtayı kırmasıdır. -
insanin çok büyük bir çıkmazı.
dikkat edince görülen şey su:
ölmek çok kolay, sadece bana denk gelmedi.
trafikte, yolda, hastalikla, turkiyede bombayla, kaza kursunuyla, kafana çatı düşmesiyle...
ölmek gerçekten çok kolay.
zor olan bunu kavramak.
bazen öyle bir hal hissediyorum ki,
sanki hiç ölmeyeceğim. bu son beni vurmayacak sanki.
ne yazik ki, benim olmem de diger insanlarin olmesi kadar basit ve kolay.
hayat putunu darmaduman eden bir gerçek ölüm
bazen diyorum içimden,
üç bes hakkımız olmali. bu kadar kolay olunmemeli.
ama malesef değil.
ölümü düşünmeden bir hayat zaten mümkün. biz tercih etmedik doğmayı, nasil yaşadığımızı da etmiyoruz.
ne kadar ölümü görsek de, plan işliyor hayata kaldığımız yerden devam ediyoruz, diğer tüm canlilar gibi.
o zaman neden ölümü biliyoruz?
ve neden ölüm gerçeği, zaten kendimizin secmedigi duygular ve davranislarin sonucu olan arzulari bu kadar anlamsiz kılıyor? -
geriye üç beş fotoğraf, bir hafıza yüküyle anı, birkaç kitap bırakan.
bazen gülümseme, bazen birkaç damla göz yaşı olan.. en çoksa hüzün. -
hiçbir şeyden korkmam toprağın altına girmekten korktuğum kadar.
sonrası o kadar belirsiz ki. gömmesinler beni. korkarım karanlıktan, üşürüm ben.
ne biliyorsunuz bir şey hissetmeyeceğimi? -
kişinin varoluş sancısı ile geçen yaşam mücadelesini ve evrendeki konumunu anlamlandırması açısından -özellikle egzistansiyalistler tarafından- büyük önem teşkil eden ve varoluşun özünü oluşturan ölüm kavramı, kendisini varoluş kaygısı ve yok olma korkusu arasında göstermektedir. sonlu varoluşumuza dikkat çeken, yaşama anlam ve ivme kazandıran ölüm olgusu yine insanoğlunun değişmeyen tek yazgısı olarak tanımlanabilir.
yaşam - ölüm diyalektiğini yapıtlarında oldukça hassas ve ince bir işçilikle işleyen albert camus yaşamı "bir yok oluş yolculuğu" olarak tanımlar fakat buna rağmen yapıtlarında ölümle sonlanan yaşamın anlamsızlığından bahsederken bir yandan da yaşamı yüceltme amacı güder, insanı bir yandan ölüm konusunda kayıtsızlığa iten bir yandan da insanın yine ölüm konusunda endişelenmesine sebep olabilecek bir yaklaşım söz konusudur, tıpkı yaşamın doğal akışında olduğu gibi; ölümün bir gerçek olduğunun farkındayız fakat kabul edebilme konusunda aynı kararlılığı gösteremiyoruz. -
dondurmam gaymak'ın arif dayısı yılların filozoflarının façasını sıyırmıştır aha da bu lafla:
"ölüm nasıl olsa gelcek. gacış yok. ni acelen vaa. dünya bir penceredir, sırası gelen bakaa geçer. kesin olanın deil de ihtimali olanın arkasına düş. ölüm kesin, hayatsa ihtimal.." -
kimilerine göre son, kimilerine göre başlangıç, kimilerine göre bir döngü. umarım ölüm geldiğinde sokrates gibi soğukkanlı karşılayabilirim. korku duygularımı değiştirmez de ölümü vakarla karşılarım. insanlar uykudadır ölünce uyanırlar deriz biz.
"yazık yazık, biz öleceğiz, toprak yahut kerpiç olacağız
dostlar yine gülistanda toplanıp sohbet edecekler." (sadi)
"aşık öldü deyu sela verirler
ölen hayvandır, aşıklar ölmez." (yunus emre) -
"gülünç bir ölümle öldü deniyor max stirner için
çünkü mahvına sebeb nihayet bir sinektir
ama fanya kaplan
nasıl öldü diye sorarsak sanırım
işimiz fazlasıyla ciddileşir.
bize ne başkasının ölümünden demeyiz
çünkü başka insanların ölümü
en gizli mesleğidir hepimizin
başka ölümler çeker bizi
ve bazen başkaları
ölümü çeker bizim için.
ölümle şaka olmaz diyenler
kıyasıya yanıldılar bu çağda
taksitle alum diye bir roman yazıldı artık
önce öl/sonra öde denelmek suretiyle
aşılıp geçildi bu roman da.
doların dalgalanmasına bırakıldı bu çağda alum
geceleri şehrin varoşlarında ikamete mecbur edildi
gündüzün kimlik soruldu ona
sağcı mı solcu mu olduğu sorusuna cevap verdi
seken bir kurşun kadar
kurşuni bir kış denizi kadar bile
taraf tutmayan ölüm"
ismet özel
(bkz: üç frenk havası)