pablo neruda

Kimdir?

pablo neruda (asıl ismi: ricardo eliezer neftalí reyes basoalto) (12 temmuz 1904 parral, şili - 23 eylül 1973 santiago), şilili yazar ve şair.

hayatı şili'de demiryolu işçisi bir baba ve öğretmen bir annenin çocuğu olarak dünyaya geldi. annesini çok küçükken kaybetti. 13 yaşındayken yerel "la mañana" gazetesindeki bazı makalelerle katkıda bulunmaya başladı. 1920'de "selva austral" isimli edebiyat dergisinde "pablo neruda" adıyla yazmaya başladı. şair, bu takma ismi çek şair jan neruda'da anısına seçmişti. daha sonra bu isim yasal adı olarak kalmıştır. ilk kitabı crepusculario 1923 yılında yayınladı. sonraki sene şairin en tanınmış ve pek çok dile çevrilmiş olan eserlerinden yirmi aşk şiiri ve umutsuz bir şarkı(veinte poemas de amor y una cancion desesperada) basıldı. edebi çalışmalarına devam ederken, bir yandan da santiago'daki şili üniversitesi'nde fransızca ve pedagoji okudu. 1927-1935 arası hükümetin elçisi oldu ve burma, seylan, java, singapur, buenos aires, barselona ve madrid'te görev yaptı. bu dönemde yazdığı şiirler ezoterik sürrealist şiir kitabı "residencia en la tierra" (1933)da toplanmıştır. ispanya iç savaşı ve garcía lorca'nın ölümü onu çok etkiledi ve önce ispanya sonra da fransa'da cumhuriyetçi harekete katılmasına neden oldu. bu sırada şiirlerini topladığı kalbimdeki ispanya (españa en el corazón (1937)) üzerine çalışmaya başladı. kalbimdeki ispanya iç savaş sırasında cephede basılması açısından önemlidir. aynı yıl ülkesine dönen neruda'nın daha sonraki eserlerini siyasi ve sosyal konular üzerine oluşturmuştur. 1939'da paris'te ispanyol göçmenler için konsolosluk görevine getirildi. meksika'daki konsolosluk görevi sırasında canto general de chile'yi yazdı. bu eserde bütün güney amerika kıtasının doğası, insanları ve tarihi yazgısı epik şiir şeklinde anlatılmaktadır. eser, 1950'de meksika'da basılırken, şili'de de el altından yayınlandı. yaklaşık 250 şiirin yer aldığı eser, on kadar dile çevrildi ve bu çeviriler yüzünden neruda elçilik yaptığı ülkelerde zorluklar yaşadı. 1943'te şili'ye dönen neruda, 1945'te senatör seçildi ve şili komünist partisi'ne katıldı. 1947'de başkan gonzález videla'nın grevdeki madencilere yönelik baskıcı protestolarını protesto ettiği için, 2 yıl boyunca kendi ülkesinde kaçak yaşadı. 1949'da yurt dışına çıktı ve 1952'ye kadar çeşitli ülkelerde bulundu. bu dönemde yazdığı eserler politik aktivitelerinin damgasını taşır. örneğin las uvas y el viento (1954) neruda'nın sürgündeki günlüğü gibidir. yaşamı boyunca güçlü siyasi duruşuyla tanınan neruda, ülkesindeki ve ispanya'daki faşizme karşı durmuştur. 1970 yılında şili başkanlığına aday gösterilmiş, ancak daha sonra başkan seçilen salvador allende'yi desteklemiştir. allende seçilince neruda'yı şili'nin fransa elçisi olarak görevlendirdi. 1971 yılında edebiyat dalında nobel ödülü aldı. 1972 yılında sağlık sorunları nedeniyle elçilik görevini bırakarak şili'ye döndü. 24 eylül 1973'de kalp yetmezliğinden hayatını kaybetti. kendisi nazım hikmet adına barış ödülü almıştır.bir kongrede nazım hikmet ile ilgili 'onun(nazım hikmet'in)yanında biz şair bile olamayız' diyerek nazım hikmet'i övmüştür



  1. ağır ölüm adlı eserinden alınmış şu bölüm hayata yön verebilecek niteliktedir:
    " yavaş yavaş ölürler... seyahat etmeyenler,yavaş yavaş ölürler... okumayanlar, müzik dinlemeyenler,vicdanlarında hoş görmeyi barındırmayanlar. yavaş yavaş ölürler... alışkanlıklara esir olanlar,her gün aynı yolları yürüyenler,...ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyen,veya bir yabancı ile konuşmayanlar.yavaş yavaş ölürler...aşkta veya işte bedbaht olup istikamet değiştirmeyenler,rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin dışına çıkmamış olanlar.yavaş yavaş ölürler. "
  2. saf olmayan şiir üzerine bazı düşünceler

    günün ve gecenin belli saatlerinde hareketsiz duran, yararlı nesnelere dikkatle bakmaya değer: tıka basa dolu mahsul ve maden yükleriyle, uzun, tozlu mesafeler boyunca dönüp duran tekerlekler, mangal kömürüyle dolu çuvallar, fıçılar, sepetler, marangozun takım kutusundaki bıçak sapları, kulplar. bu nesnelerin insanlarla, yeryüzüyle kurduğu ilişki, ezinç içindeki bütün lirik şairler için değerli bir ders gibidir. yıpranmış yüzeyler, insan elinin yarattığı aşınma, bu nesnelerden – kimi zaman trajik ama her zaman patetik – yayılan hava, gerçekliğe görmezden gelinemeyecek bir çekicilik sağlar.

    onlarda insanın karmaşık katışıklığı algılanabilir: kümeleşme eğilimi, maddelerin kullanılması ve eskimesi, el ve ayak izleri, her yüzeye işleyen insan varlığının değişmezliği.

    tıpkı asit gibi, insan elinin zoruyla aşınmış, tere ve dumana batmış, sidik ve zambak kokan, yasa içi ya da yasa dışı, değişik mesleklerce kirletilmiş: böyle bir şiir bizim aradığımız.

    bir giysi ya da bir gövde kadar saf olmayan bir şiir, yediklerimizle, utançla lekelenmiş bir şiir, kırışıklıklarla, gözlemlerle, düşlerle, uyanıklıkla, kehanetlerle, aşk ve nefret ilanlarıyla, hayvanlarla, apansız belalar, idiller, manifestolar, yadsımalar, kuşkular, olumlamalar, yergilerle dolu bir şiir.

    madrigalin kutsal kanonları, dokunmanın, koklamanın, tat almanın, görmenin, işitmenin buyrukları, adalet istemi, cinsel arzu, okyanusun sesi, serkeş bir aşkı aşan, ölçüsüz derinliklere bir dalış, hiçbir şeyi bilerek dışlamadan. güvercin pençesinin damgasını, dişlerin ve buzun yara izlerini taşıyan bir şiir ürünü, terle ve savaşla inceden yoğaltılmış bir şiir. sürekli çalınmış bir müzik aleti kadar pürüzsüz bir aşınmış yüzey elde edinceye dek, katı yumuşaklığını sürtünen odunun, ya da kibirli demirin. çiçekler, buğday ve de su, özel bir tutarlığı, dokunulmanın benzer görkemini paylaşırlar.

    ama görmezden gelmeyelim melankoliyi, bir başka çağın duygusalcılığını, yarattığı harikaların bilgiçlik çılgınlığı yüzünden bir kenara savrulduğu, o kusursuz, saf olmayan meyveyi: ay ışığı, alacakaranlıkta yüzen kuğu, “sevgilim”, bunlar hiç kuşkusuz, şiirin doğal ve temel maddesidir. kötü tattan kaçanlar, düş kırıklığına doğru yol alırlar.

    (bkz: yeryüzünde konaklama - pablo neruda)
  3. yavaş yavaş ölürler
    aşkta veya işte bedbaht olup yön değiştirmeyenler,
    rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,
    hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin dışına
    çıkmamış olanlar

    (bkz: yavaş yavaş ölürler)