1. bu adamla iş tutup, üç gün menfaatlenip sonradan cartayı çekmemiş kimse kalmadı sanırım piyasada. kimle ortak iş tutuyorsa sonunda onun başına bir çorap örmüştür.
    hala öğrenemediler bu adamın stratejisini. ortak ol, imkanlarla şımart, ayakları yerden kesilincede ihaleyi yık üstüne.
    sıradaki...
    t
  2. konya da belli bir donem dolmuşların arkasında ahmet davutoglunun gulumseyen yuzu konuk oluyordu simdilerde erdoğanın fotografi tum dolmuşlarin arkasinda yanina da sakin kader deme kaderin de ustunde bir kader vardir yaziyor dolmuslar sayesinde hem erdoganin her gun gormem gereken gul yuzunu goruyorum hem edebiyatimi gelistiriyorum bu sehir bir harika dostum
  3. tobb kabul salonu'ndaki toplantıda yabancı sermayeli yatırımcılara 15 temmuz darbe girişiminin birinci yılı kapsamında yaptığı konuşmada açıkça:

    "olağanüstü hâli biz iş dünyamız daha iyi çalışsın diye yapıyoruz. soruyorum, iş dünyanızda herhangi bir sıkıntınız, aksamanız var mı? biz göreve geldiğimizde ohal vardı. ama bütün fabrikalar grev tehdidi altındaydı. hatırlayın o günleri. şimdi böyle bir şey var mı? tam aksine. şimdi grev tehdidi olan yere biz ohal'den istifadeyle anında müdahale ediyoruz. diyoruz ki hayır, burada greve müsaade etmiyoruz, çünkü iş dünyamızı sarsamazsınız" demiş kişidir.

    bu söylemin hemen ardından olağanüstü halin uzatılması şaşırtmamıştır.

    sermayeye peşkeş çekilen ohal ile tüm temel haklar askıya alındı, khk'larla binlerce insan işinden edildi.

    tüm bu yaşananlara gerekçe olarak da bir darbe teşebbüsünün olduğu ve dolayısıyla ulusal güvenliğin tehdit altında olduğu sunuldu. buna dayanarak avrupa insan hakları sözleşmesinin 15. maddesi askıya alınmıştı. oysa şimdi bir kez daha görülüyor ki erdoğan’ın da açıkça söylediği üzere buradaki temel mesele türkiye’nin milli güvenliği değil. buradaki temel mesele siyasi iktidarın kendi iktidarını sürdürebilmek istemesi. bunu da sağlarken iktidara geldiği 2002’den bu yana tüm politikalarının sermayeyi korumak üzerine olduğunu belirtmek gerekir.

    bu açıklama aynı şekilde ulusal ve uluslararası sermayenin çıkarlarını savunarak, kiralık işçiliğin legalleşmesi ve grev yasaklarıyla işçi sınıfının elini kolunu bağlayarak sömürüyü tamemen açık bir şekilde ve devlet eliyle desteklediğini gösteriyor.

    bir kez daha kanıtlanmıştır ki, bugüne kadarki tüm toplum tarihi, sınıf mücadelelerinin tarihidir.
  4. onu sevmiyorum demeyeceksin sevdası bana nasip olmadı diyeceksin <3
  5. ülkede büyük bir olay meydana geldiğinde hep yurtdışında oluyor bu zat. çok enteresan değil mi sizce de?
  6. yaşattığı korkunun, yaşadığı korkunun yanında hiç olduğunu kanıtlayan günümüz ebu cehil'i.
  7. bugün diyarbakır'da oy uğruna, iktidarını kaybetmeme uğruna öldürülen oy veremeyecek yaştaki ramazan yıldız'ın tırnağı olamayacak şahıs.
  8. her şeyin adını koyan kişi.

    müslüm gürses'in sevilen şarkılarından biri; « sevgi mi nefret mi, sıla mı gurbet mi adını sen koy ». şarkıyı söyleyen, içinde bulunulan durumu adlandırmayı karşısındakine bırakıyor.

    adlandırma yani bir sözcüğü bir olguya, bir duruma « atamak » önemli bir iş. atamayı yapan sözcükleri de yönetir, sözcükleri yöneten anlamları, dolayısıyla algıları ve elbette kitleleri.

    politika algı yönetimini kapsayan bir etkinlik. acaba algı yönetimi, her zaman gerçeğin bu kadar örtüldüğü, saptırıldığı hatta yaratıldığı bir eylem miydi yoksa üyesi olduğumuz toplumsal gruba yönelince mi öyle olduğunun farkına vardık? zor bir soru. son dönemde sıkça duyduğumuz çeşitli sözlerin bir bölümünü sıralayalım:

    -x lobisi
    -paralel x
    -algı operasyonu
    -sivil darbe
    -x vesayeti
    -sağlam irade
    -büyük usta
    -itibar suikasti
    -üst akıl
    -cumhurbaşkanlığı külliyesi
    -güncelleme (zam yerine)
    -gemicik
    ...

    bu sözcük ve sözcük öbeklerinin ortak yönü, onları ilk kez devlet aygıtını elinde tutanlardan duymuş olmamız.

    peki neden kitleler bu yeni adlandırmaları, aslında içeriğiyle bağlantısını hemen hiç irdelemeden hızla benimser? tüm canlılar gibi insan da kolaycı. en kısa yoldan, en az çabayla, en etkili sonucu almaya çalışır. dahası en kolay yoldan, en güçlü ve çoğunluktaki gruba dahil olmaya meyillidir.

    tek ve güçlü lider, gün geçtikçe daha da üst perdelere çıkarak kitlelerin « neye ne » diyeceklerini dayatıyor. oruç ayı sonrası kutlamalara « ramazan bayramı » değil de « şeker bayramı » diyenlerin televizyonlarda azarlandığı günler çok eski değil. kendini « sağlam iradeli büyük usta », toplumsal tepkileri « lobicilik », kurumsal tepkileri « vesayet » ya da « operasyon » olarak adlandırabilmesi ve bu adlandırmaların benimsenmesi işte bu yüzden.

    işte bu, "adını sen koy" durumu. bilinçli mi başladı yoksa ikinci sınıf demokrasilerde gelenek olan lider putlaştırmasının sonucu mu, bunu söylemek zor. ancak gelinen son noktada kitleler, toplumu ilgilendiren her olayda tek ve güçlü bir liderin iki dudağının arasına bakıp haykırıyor: adını sen koy!

    gerçek, algılananla sınırlı. algının sınırlarını çizen bir başkasının ağzından dökülenlerse, ne yazık ki gerçek, o bir başkasının söyledikleri kadar. yine de sözcükleri kavramak ve gerçeklere ulaşmak bizim elimizde. başkası ne derse desin kulak asmayın ve anımsayın, can yücel bu memlekette neye ne dendiğini yıllar önce söylemişti.
    ugo
  9. mustafa kemal atatürk'ün kurduğu cumhuriyetin, kendisine yakışmayan bürokratı.

    gecenin bir vakti, bakirköyden taksime ilerleyen sarı dolmuşun kapısı açılır, içeri elinde siyah bir torba olan gençten bir çocuk biner. takribi 3-4 dk sonra aynı cocuktan ortaya "tayyip kalp krizi gecirmis,ölmüş" cümlesi yükselir. dolmuş buz keser, şoför dikizden çocugu keser, öndeki dayı bi huzursuz, en arkadaki ben, haber gerçek olsa bile saklarlar belli bir süre, mümkün değil diye düşünürken huzursuz dayi "olmaz öyle şey" diye naralanır. tayyibin ölebileceğine mi inanmaz, haberi çocukdan aldığından mi güvenemez belki de ölümsüzdür uzun adam. çocuk dayının kulagına eğilip ;
    - abi itiraf et, yedin dimi bi an
    - yer miyim ben be, zırvaladığın belli
    - bir gün olacak be abi, az önce nöbet tutan polislere de aynı şeyi söyledim. kafan mı iyi lan senin diye tartakladılar. ölecek abi, vadesi dolacak sonra sizlere ömür.
    kaptan müsait bir yerde der akabinde çocuk, elindeki siyah poşetin içinden şişe şıngırtıları gelir, kafası iyiydi demekki daha da iyiye gidecekti gecenin ilerleyen saatlerinde. korkmuş şoför ve huzursuz dayı için aynı şeyleri söylemek zordur artık.
  10. yazdıklarım haklı olarak silindiği için, kendisi hakkında ki düşüncelerimi anlatamadığım şahsiyet. en iyi ihtimale hapis yolcusu olurum. o yüzden asla diktatör değildir.eline de kan bulaşmamıştır. bilin istedim.
    ozumm