1. o bir köpek. toplumun ağzındaki anlamı taşımıyor. kadıköydeki beşiktaş iskelesinin moda tarafında istikamet etmekte. kulağındaki plastik şeyin rengi turuncu. gövdesinin rengi siyah. - aralarında beyazlarda var - ayakları ve kafası krem renginde. normal ebatlarda olan bir köpek.
    isırmaz, havlamaz. biraz nazlıdır. sevgiye ve yemeğe açtır. en sevdiği yemek tavuktur. - hiç et yememesiyle alakalı olabilir - sevmek isterseniz engellemez ama yanınızda oturmasını istiyorsanız açlığını gidermeniz gerekir. siz ona bir adım atarsanız o sizi bir daha bırakmak istemez. giderseniz çok üzülür. uyumasını beklemenizi öneririm. mecbursanız eğer dikkatini dağıtmaya çalışın. yoksa metroya ya da vapura sizinle binmeye çalışabilir.

    sizden ricam sevgiye yakınsanız bir merhaba demeden geçmeyin. fazladan paranız varsa karnını doyurun. ben onu sahiplenip kendime saklıyordum ama artık sevginin böyle bir şey olmadığına inanıyorum.
  2. sözlüğe girdiğim ilk zamanlarda tanıştığım bir köpeğin adıydı o. sevgili kadıköy halkına onu tanıtmıştım ve insanlardan ona - tabii ki diğer köpeklerede - bakmalarını, imkanları müsait ise yedirmelerini ve özellikle sevmelerini istemiştim.

    bu isteğimin sebebi onu sahiplenip, onu bir eşya imiş gibi kendime saklama düşüncesine engel olmak olduğunu belirtmiştim. şimdiyse bu isteğimin altında başka bir sebep daha görüyorum; sevginin gitme ihtimalini ortadan kaldırmak.

    sevgiyi ne kadar çok sevsemde her an yanında olamayacağımın farkındaydım. benim de tüm insanlarımız gibi geçmiş insanlığın teşekkül ettiği insan işleriyle uğraşmak - takım tutmak, siyaset yapmak, diploma için okumak, sosyal ilişkiler için dizi, film izlemek veya müzik dinlemek - zorundaydım. cünkü sevginin yanındaki manevi gerçekliğe engel olacak şekilde düzenlenmiş bir dünya idi burası. ona o kadar alışmama izin veremezlerdi. o zaman birçok sey yapamaz hale gelirdim çünkü. - özellikle tüketici karakterimin zayıflaması bir grubu çok üzerdi -

    yaşamın içinde yaşanmaz hale gelmemek için sevgiden bir doz almalıydım. bir taraftan insanlığımı koruyacak bir taraftan da insanlarla olacaktım ve bir grup kadıköy insanı da böyle yapacaktı. sevgi onunla ilk tanıştığım yerden asla ayrılmayacaktı. ve biz sevgimizi tabii ki sevgiye borçlu olacaktık.

    ama sevgi gitti. iki gün önce yine aradım onu. arkadaşlarını - diğer kadıköy köpekleri - gördüm, onlara sordum bilmiyorum dediler. yattığı yerdeki polis amcaya sordum bayadır buralarda köpek yok dedi. gittim oturdum ilk tanıştığımız yere, bekledim bir süre. konuşmalarımız ve oynaşmalarımız geldi aklıma. insanların bu çocuk napiyor böyle diye bakışları ve bizim umursamaz tavrımız geldiml.

    ah ondan bahsedince kızmak da çok zor. yaziya - insanımıza - öfkeyle başlayan ben sevgiyi hatırlayınca yine duruldum, onun gittiğini unutturan, onun şuan içinde bulunma ihtimalinde olduğu tüm kötü ihtimalleri unutturan yine o oldu.
    ancak ufak bir şey söylemek istiyorum yine de. bir yandan bunu kendime de söylüyorum. - ayrı gayrı yok -

    zamanımızı ve paramızı boşa harcadığımızı düşünerek harcadığımız o kadar şey var ki. - şey birçok şeyi barındırır - herhangi bir karşılık beklemeden sevginize karşılık verecek, onunla yaşayacak, ona tutunacak olan bu hayvanları, sizi daha popüler, daha havalı, daha marjinal yapmamasına rağmen yardım etmenin, onlarla konuşmanın hem size hem de onlara ne kadar iyi geldiğini onların yanında olduğunuzda göreceksiniz.

    sevgimizi tutmak istiyorsak hep beraber, hep birlikte sevmeliyiz. yoksa benim sevgim - köpeğim - gibi bir süre sonra bir yerlerde kaybolacağız ve elimizden hiçbir şey gelmeyecek.