• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (8.20)
the hateful eight - quentin tarantino
spaghetti delisi tarantino, kill bill vol.2 ve django unchained'den sonra yeniden aynı sularda yüzüyor. tim roth ve michael madsen'i yeniden bir araya getirdiği filmde kurt russell, jennifer jason leigh, samuel l. jackson, bruce dern gibi oyuncular da yer alacak.


  1. öncelikle meşhur kan sahneleri hakkında konuşmak istiyorum. normal şartlarda kana susamış biri değilim onu belirteyim. ancak söz konusu tarantino olunca kan! kan! kan! diye bekliyor insan. hele ki filmin ilk yarısına gelip, mekanın hala kana bulanmamış olmaması şaşırtmıştı beni. ikinci yarıda ise şükür doyduk yeteri kadar.

    bu adamın filmindeki kan sahnelerinden rahatsız olanlar beni şaşırtıyor artık. film esnasında da ilk ölümde arka sıradakiler herkesi rahatsız etmek suretiyle büyük bir gürültüyle filmi terk etti mesela. diyalogların uzunluğuna oflayıp poflayanlar da cabası. açıkçası ben bu insanların tarantino'nun filmine geldiklerinin farkında olduklarını sanmıyorum. tanımıyorlar yani tarantino kimdir, ne yapar, ne eder. öyle bakmışlar yeni film var girmişler içeri. zira ben o uzun diyaloglardan çok keyif alıyor, kan sahnelerini ise koca bir gülümseme ve heyecanla izliyorum. film bir üç saat daha devam etse farkına bile varmazdım bence.

    şu noktadan sonra artık kaç film oldu. ne pulp fiction kaldı ne kill bill serisi. hadi onları duymadın; bunun django'su var, reservoir dogs'u var, inglourious basterds'ı var. artık sevmiyorsanız sevmiyorsunuzdur arkadaşım tarantino'yu. yapacak bir şey yok. hala kalkıp gelip o kanlar neydi öyle ayy iğrenç falan demenin manası yok. sözüm meclisten dışarı.

    filme gelirsek bana kalırsa çok keyifliydi. oyunculuklar ve aksana diyecek lafım yok zaten. django'dan sonra tarantino da bu western havasını sevmiş olacak ki, çıtayı epey yükseltmiş. tek olumsuz eleştirim, o fırtınada adamların şapkaları nasıl uçmadı hiç anlamadım.
  2. öncelikle sinemaya kimsenin olmadığı seansta gitmek ne güzelmiş yahu. telefon ışığı yok, cips kokusu yok, garip garip yorum yapanlar yok. 22.15 seansına gittim, salonda ben hariç 4 kişi vardı.

    ben tarantino' yu seven biri değilim. çok övülen diyalogları bana laf kalabalığı gibi gelir sadece. bu filmi de biraz eleştireceğim ne var ki bunu yaparken kriter olarak saçma sapan vizyon filmlerini baz almayacağım, zira bana göre ortada çok düzgün bir iş var ve saygıyı, övgüyü fazlasıyla hak ediyor. kendimle çelişiyor gibi oldum ama netleşir az sonra diye umuyorum.

    öncelikle film 3 saat. ve okuduğum pek çok yorumda ilk 1 saatin sıkıcı olduğu, sonrasının çok zevkli olduğu söylenmişti. ben tam tersini düşünüyorum. yanlış anımsamıyorsam filmi 5 (6 da olabilir) bölüme ayırmış tarantino. genel kanıya göre son 3 bölüm zevkli oysaki ben asıl zevki ilk 3 bölümden aldım. sonrası bana göre standart tarantino zırvası.(adamı hiç sevmediğimden zırva diye nitelendiriyorum o gereksiz kan sahnelerini) bu kan revan mevzusuna tepkim şu yüzden; tarantino' yu sevmem derken marjinal olmaya çalışmıyorum ama bir filmde kan sahnelerine iğrenmeden bakabilmeye kasarken marjinal olmaya çalıştım hep ergenliğimden beri. yani milletin ay bakamam dediği sahnelere özellikle bakmak istedim ben. dolayısıyla tarantino' nun bu kesme biçme sahnelerine eleştirim o sahnelerden iğrenmem değil, aksine bir yerden sonra komik bulmam o sahneleri. bir şeyi fazla abartmak, o şeyi hiçe indirgemektir benim nazarımda. tarantino için de muhtemelen böyle bu ama gereğinden çok uzatıp ironisini yitiriyor. bu yüzden genelin övdüğü o son bölümleri ben gereksiz ve sıkıcı buldum. asıl oralar gereksiz uzundu ve film bu yüzden uzamıştı ama başlardaki gereksiz denen sahneler, bence asıl sinema, asıl gerilim oradaydı.

    övgülere gelirsek; muazzam oyunculuklar, sinematografi, özellikle 2 3 sahnede kullanılan müzik, son iki bölüme kadar örümcek ağı gibi, anne danteli gibi bin bir emekle işlenip gelen bir senaryo var filmde. şahsen kan dökülecek filmini hatırlıyorum da bu filmi, bu senaryoyu (bkz: paul thomas anderson) çekse ve sonunu da başka türlü bağlasa nasıl olurdu acaba diyorum.

    film tek odada geçtiğinden izleyicinin adeta kendini odadaymış gibi hissetmesi övülmüş bir de ama zaten tek odada geçen filmde bu bir başarı değildir, olması gereken bir şeydir. brecht gibi düşünüp seyirciyi sahneye, olaya yabancılaştırma söz konusu değilse seyircinin kendini o odadaymış gibi hissedememesi büyük bir fiyasko olur zaten.

    sonuç olarak film iyi mi? bence iyi ama son bölümlerde tarantino kendi imzasını atmasa bambaşka bir şey olabilirdi bu filmden, çok daha iyi bir film çıkardı ortaya. not vereceksek; 10/7 bilemedin 7.5

    spoiler vererek bir iki güzel detayı yazayım;

    --- `spoiler` ---

    daisy domergue' un ölüm sahnesi, kar ayakkabılarının arkasında iki kanat gibi görünmesi çok iyiydi.

    major marquis warren' ın general sandy smithers' e oğlunu nasıl öldürdüğünü anlatışı ve o sahnedeki piano enfesti.

    bob ile major marquis warren' ın ahırdaki konuşmaları ve bu sahnedeki kamera kullanımını ben çok sevdim.

    kar manzarası başlı başına enfesti, soğuğu iliklerinize kadar hissediyorunuz.

    yine kardaki sahnelerde atları ayrı bir izlemek gerek. çok keyif aldım nedense öndeki siyah ve beyaz atın, araba durduğu sırada birbirlerine yakınlaşmalarından falan.

    tarantino' nun kadın düşmanlığı yaptığına ilişkin eleştiriler varmış ki asla katılmıyorum. aksine kadını hep güçlü gösteren bir adam tarantino.

    --- `spoiler` ---

    ayrıca; (bkz: ıl grande silenzio)

    edit: (bkz: jennifer jason leigh) en iyi yardımcı kadın oyuncu oscar' ını alsa keşke.
  3. senaryosu sızdırıldı, tarantino çekmekten vazgeçti, sonra çekmemekten vazgeçti derken nihayet 2016 da bizlerle. Adını sanını bilmeden girip izlesem tabiki Tarantino' nun diyeceğim film The Hateful Eight. sekizinci filmde sekiz acımasız ve bir western filmi daha. sıkmayan diyaloglar, seyirciyi meraklandırıp ikinci yarıda etrafın yine kan gölüne dönüşü, oyuncuların muazzam başarısı( hele ki Jennifer Jason Leigh ) , kurgusu, görselliği, Ennio morricone nin filme ayrı bir görkem katan müzikleri derken üç saat nasıl geçti anlamadım. tarantino nun bir filmini sinemada izlemenin sevincini de ilk defa yaşadım, değdi doğrusu. Başlangıçtaki müzik de hemen şuracıkta. https://www.youtube.com/watch?v=-3vP799NtvA
  4. 70mm ultra panavision kamera ile çekilmiştir.
    1966dan beri bu kamera ile çekilen ilk filmdir.
    (bkz: ben-hur) vb.
  5. 70 mm ultra panavision kamera ile çekilmiştir evet. Yani gerçekten 1966'daki kameranın kendisiyle çekilmiştir.

    Bir Q&A'da zorluklarından bahseder Tarantino. Hiç bu kadar geniş bir kameram olmamıştı, çok zor oldu her yeri düşünmek vs. gibi.

    Hatta çok sevdiği hızlı zoom efektlerini de kullanamamıştır.

    Q&A linki ( Soruları soran da Christopher Nolan'dır :) ): Link
    she
  6. standart tarantino olay örgüsüyle ilerlemiş, müthiş ayrıntıları ve easter egg'leri olan filmdir. izlenir mi tabii ki izlenir. kaç dakika olduğuna bakmadan izlemiştim kendilerini hiç de dedirtmedi "niye bu bu kadar uzun" diye.
    !---- spoiler ----!

    Jennifer Jason Leigh(daisy)'in gitar çaldığı sonra kurt russell(john ruth)'in gelip elindeki gitarı kırdığı sahneyi hatırladınız mı? o gitar gerçekten de o dönemden kalma 145 yıllık el yapımı ve ödünç aldıkları müzeye göre "paha biçilemez" bir gitarmış. kurt russell gitarı kırmadan replikasıyla değiştirilip, replikayı kırması gerekiyormuş. fakat oynarken kurt russell kendini kaptırdığından mı, unuttuğundan mı bilinmez almış orjinal gitarı kırmış efendim. filmdeki Jennifer Jason Leigh'in tepkisi tamamen doğal imiş yani. gitarın kırıldığı haberini alan müze ise "başka gitar lazımsa verelim ağabey, bir de kırık parçaları alabilir miyiz acaba" şeklinde bir yaklaşım sergilemiş
    sahne


    !---- spoiler ----!
  7. tarantino'nun tarzından bihaber giden bünyeleri dayak yemişe döndürebilecek film.

    film çıktığı gün babam, kardeşim ve ben üç küçük çocuk heyecanıyla biletlerimizi önceden alıp koşa koşa bu filmi izlemeye gittik. film arasında iki tane şıkır şıkır giyinmiş abla arasında aşağıdaki diyaloğa şahit olduk:

    + yaa inanamıyorum bu aksiyon filmi değil miydi? içim geçti valla çok sıkıldım hiç aksiyon olmadı?
    - ay eveet ama ikinci yarı daha heyecanlıymış diyolar:(

    ablalar james bond filmi sanarak gelmişler, film türü: aksiyon kısmını okuyup bileti almışlar resmen. ama yine de güzelim filme bir çırpıda ağızlarını yaya yaya "ayy çok sıkıcııa" demelerine kızmadık, kızamadık. zira ilk yarı gerçekten de sadece şahane diyaloglardan oluştuğu ve kendi tabirleriyle hiç "aksiyon olmadığı", ayrıca bu bir tarantino filmi olduğu için ikinci yarıda neyle karşılacağımızı az çok tahmin edebiliyorduk. ve bu süslü ablalar az sonra görecekleri sahnelere hiç, ama hiç hazır değillerdi:(

    "siz gelmeyin ablacım filme" diyicem de, bir daha geleceklerini de pek sanmıyorum. filmin sonunda bi daha gördük bu ikiliyi; suratlar bembeyaz, biri diğerine "yani hayatımda izlediğim en saçma filmdiee" diyordu. bizse babam, kardeşim, ben; üç küçük çocuk sırıtışı ve "en mükemmel ölüm hangisiydi" tartışması eşliğinde eve doğru yola koyulduk.