• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (8.26)
the lobster - yorgos lanthimos
çok da uzak olmayan bir gelecekten ilginç bir distopya öyküsü anlatıyor bize the lobster. yalnız kalmış, ilişkisi olmaya insanların tutuklandığı, alternatif bir gelecekte geçen öyküde, bekar insanlar korkunç bir otele yerleştirildikten 45 gün sonra, kendileriyle eşleşen kişiyle ilişkiye başlamak zorunda kalıyorlar. eğer ki ilişkilerinde başarıyı yakalayamazlarsa, ölümün kol gezdiği bir ormana sürgüne gönderiliyorlar.

dogtooth ile dikkatle üzerine çeken yetenekli yunan asıllı yönetmen yorgos lanthimos'un kamera arkasına geçtiği film, alışılmışın oldukça dışında, ilginç bir distopya öyküsü sunuyor izleyiciye. başrollerini colin farrell, ben whishaw, rachel weisz ve lea seydoux gibisi isimlerin paylaştığı film; distopya meraklılarının ilgisini çekecek gibi görünüyor!


  1. distopya öyküler konusunda hala kararsızım. çok sevmekle sıkılmak arasında gidip geliyorum.
    bu defa da sıkılacağımı düşünerek izlemeye başladım ama aksine sevdim bu filmi.
    colin farrell benim sıralamamda iyiler arasına zor girer ama hakkını yememek lazım. filmin başarısının bir sebebi de onun oyunculuğu.
    sinema konusunda iddialı değilim ama ortalama bir izleyicinin tavsiyesini dinlerseniz, bence izleyin.
  2. çok başarılı bir distopya filmidir.
    değişik hikayesi var filmin yalnızlık, evlenmek üzerine. film davul dengi dengine çalar, huyu huyuna suyu suyuna deyimlerinin uç noktalarını göstermiş bizlere.
    ilişkilerde illa ki ortak yanlara sahip olmak mı gerekli? sorusunun cevabı bence bu filmde.
    filmi yeni izleyecek kişilere tavsiyem ana karakterlere odaklanırken yan karakterleri es geçmemeleri senaryonun ne kadar detaylı ve üzerinde düşünülmüş olduğu yan oyuncuların performanslarında görülüyor.

    !---- spoiler ----!
    duygusuz kadının hangi hayvana dönüştürüldüğünün gösterilmemesi bana göre büyük eksik olmuş.
    bence filmin finalinde gözünü kesinlikle kör edecek çünkü adam ne kadar baş kaldıran bir tipte olsa toplumun dayatmalarını kısmen içselleştirmiş bunu duygusuz kadını tavlarken gördük, ormanda adamın gözüne miyop mu diye zorla bakarken gördük bu yüzden kesinlikle kendi gözünü oyacak.
    !---- spoiler ----!
  3. distopik filmleri severim. bu film bakış açısı ile bir orijinallik yakalamışken ayrıca kurgusu ile de başka bir orijinallik göstermiş ki bizi defalarca şaşırtıyor.

    spoiler!!!!!


    filmde topluma çift olunmadan legal bir şekilde yaşayamacakları dayatılıyor.belirli bir süre içinde çift olmayı başaramazsan hayvana dönüşüyorsun. burada kaskatı bir fiziksel benzerlik taşımak çift olmak için yeterliyken bunu başaramayan kişilerin ( belki de duygusallık arayan) hayvana benzetilmesindeki ironi çok hoş.

    bu dayatmadan kaçarak insan olarak yaşayabileceğin diğer yapılanma ise sana asla çift olmamayı dayatıyor. çoğunluğun dayatmasına karşı tepkinin de apayrı bir baskı içermesi fikrine bayıldım. başroldeki karakterimiz kendisine tanınan süre içinde çift olamıyor ve kaçtığında bu sefer tek kalamıyor. çift olmasını istemeyen grup liderinin kadını öldürmek yerine tek ortak yanları olan göz bozukluğunu ortadan kaldırması da ayrı bir hoşluktu. buna rağmen hala çabalayan karakterimiz filmin sonunda ne yapacaktı?

    filmlerin sonunun çok önemli olduğunu düşünürüm ve sonlara takılırım. aslında başlangıçlara ve diğer sahnelere de ama en çok sonlara. bu filmde neyin yapıldığının gösterilmesine bence gerek kalmamıştı. zira yönetmen film boyunca bizi distopik evren'de dolaştırdı, kanımızı dondurdu, yeterince yıprattı. artık filmin sonunda kahramanın tek ya da çift olmayı önemsemesini biz artık merak etmiyoruz. çünkü her iki şekilde de kaybediyor. ne yalnız ne de ruhsuz bir şekilde çift olmak bize kazandırmıyor. tabi bu filmden çıkarılacak sonuç bunla sınırlı değil. filmin hem kendisi hem sonu gibi herkes istediğini düşünmek, seçmek ve yaşamakta özgür.

    ayrıca colin farrell ve rachel weisz bu filmde çok uyumlu olmuşlar iyiki de oynamışlar.

    puanım 8.5/10