1. varoluşsal sıkıntılarımı döküyordum ortaya. çok da muhatap aramıyordum aslında. oysa her zaman bir muhatap aramaz mı insan? fark edilmek, duyulmak, dinlenmek, anlaşılmak istemez mi? muhtemelen öyle. belki de değil. sonra bir arkadaş duydu sesimi. kısacık ama öylesine nadide bir dertleşme oldu.

    son zamanlarda kendi kendime "anlaşılmak arzusundan kurtulmak en büyük özgürlüktür" deyip duruyorum. anlama arzusundan kurtulmak da sanırım öyle. ama bazen anlaşıldığını bilmek sağaltıyor ve sanırım şimdilik özgürlük yerine bu geçici, uçucu sağaltımı tercih ediyor ve o kısacık iletişimi şuraya bırakıyorum:

    cipres limon: her fikriyattan güzel ve iyi insanlar var etrafımda ama hiçbir şekilde bu ülkeye ait hissetmiyorum ne yazık ki kendimi. yabancısıyım bir sebepten. bu dünyada nereye yabancı değilim onu da bilmiyorum işin kötüsü.

    arkadaş: "bilemem insan nerenin yerlisidir" (of not being a jew - ismet özel)

    cipres limon: işte tam öyle bir şey. bilemem nerenin yerlisiyim?

    arkadaş: ibn arabi ruhumuz bu dünyaya ait olmadığı için bedene sıkışıp buhran yaşıyor diye anlatıyor. bilmem ki, dünya gurbeti mi bu?

    cipres limon: dünya gurbeti ne güzel lafmış böyle ve çok hüzünlü.

    arkadaş: hüznümüz bir sevgili cipres limon. yüreğine ferahlık dilerim.
  2. canım büyükbabamı gördüm dün gece rüyamda. arada görüyorum ve de hatırlıyorum ama bu çok gerçek ve net bir rüyaydı. terk etmiş buraları (evet buraları terk edeli 22 yıl oldu). yurt dışında yaşıyormuş. ona özlemimi dile getirdim gözyaşlarım eşliğinde. "neden burada değilsin, bizi özlemiyor musun?" diye sordum durdum. onu özlüyorum ve olanaksız olduğu halde görmek istiyorum.

    ailemde çok zor bir hastalık süreci geçiren ve artık sanırım yaşam uğraşının sonuna gelmiş biri var. son bir aya kadar yaşamdan umudunu kesmemişti ama artık ölümü bekliyor. biz de onun daha fazla acı çekmemesi için ölümünü arzu eder hale geldik. çok ürkütücü ve insanı kendisine yabancılaştıran duygular yaşatıyor ölümün böyle göstere göstere gelişi.

    rüyanın etkisiyle büyükbabamı bir şekilde görmüş olmanın sevincinin ve ona olan özlemimin hüznüne karıştığı duygularla uyandığım bu sabahta onunla konuştum. uzun zamandır yormamak adına kuzenlerimden alıyordum haberini ve bu sabah sesini duymak istedim. öyle derinlerden gelen, öyle zayıf gelen bir ses. sesini son kez duyduğum düşüncesiyle doğru dürüst konuşamadım ve ancak "seni seviyorum" diyebildim sanırım.

    garip ve zor bir sabah. yazmak sağaltır mı bilmiyorum ama işte şimdi yaptığım bu.
  3. her birimizin kutsalları, dokunulmazları ve eleştirilemezleri var. zaten çoğunlukla eleştirmeyi bilmediğimiz gibi eleştiriye de pek açık olduğumuz söylenemez. daha çok birbirimizin açığını bulup, yargılamak ve mümkün olduğu zamanlarda da yerin dibine sokmak derdindeyiz. hayatımızı bunlar üstüne kurmuşuz nerdeyse. şüphe duymadan, sormadan, sorgulamadan, eleştirmeden ve gelebilecek her türlü "saldırı" ve "eleştiriye" karşı gardını almış bir halde yaşıyoruz. bu koşullarda gerçek ve samimi bir iletişim kurup, sağlıklı ilişkiler yaşayamadığımız ve yaşayamayacağımız da açık. ne acıklı ve ne yazık. bir hayatımız var ama heba ediyoruz o biricik hayatı da.
  4. dert değil dostlar, boşluk var içimde dolmuyor.
  5. yine eskisi gibi olacağımız günü beklemekten yoruldum. sayende daha iyi biriyim, tamam. ama sen olmayınca iyi biri olmamın ne yararı var anlamıyorum. o kadar insanı kurtarıp bizi kurtaramamam beni ne kadar çok kırıp döküyor bilemezsin.
    seni sadece çok çok üzgün olduğumda ve zor durumda kaldığımda arıyorum. bu yüzden beni çok güçsüz, çok kırılgan sanıyorsun ama değilim. gerçekten değilim. artık çok yoruldum, iyi biri olmak istemiyorum, geri dönmeni istiyorum.
  6. uzunca bir süredir hastalıkla cebelleşiyorum. yanlış anlaşılmasın öldürücü değil (şimdilik) ama gerçekten süründürüyor. yakın çevremde de ciddi sağlık sorunları var. memleket desen kan gölü, patlayan bombalar, yitirilen ve artık yeniden kazanılması da çok zor görünen "birlikte yaşama arzusu", kaybedilen umutlar, derinleşen yaralar... (duyar kasmak dediğiniz bu mu?). dünyanın durumu da hiç parlak değil. bu tempoyla gidersek, ömer madra'ya göre öyle yüzlerce yıl değil 35 yılımız kalmış

    ben zaten hayatımın hiçbir döneminde "kendimi çok iyi hissediyorum" diyebilmiş biri olmadım (olamadım). çocukluğumun o muhteşem zamanlarında bile hep endişeli, melankolik, hüzünlü bir yanım vardı. hal böyleyken, zaten açılmış yaralar bile sağaltılmamışken ve yenileri açılırken, kendimi "harika" hissediyor olsaydım gerçekten şaşardım.

    içsel düşünce süreçlerimin önüne geçtiği ve sahte bir rahatlama hissi yarattığı için uzun süredir yazmıyordum. hele buraya yazmayı hiç düşünmemiştim. demek ki her şeyin bir ilki olurmuş. büyük lokma yiyip büyük söz söylememeliymiş.
  7. zaten itiraf başlığını biraz fazla geniş çerçevede kullanmamız sebebiyle toplaşmayı düşündüğüm başlık. zira itiraf etmek ve dert paylaşmak birbirlerinden oldukça farklı kavram ve eylemler.
  8. "dert" sözcüğü kim için ne anlama geliyorsa gelsin. derde sahip olduğunu düşünen varsa buraya yazsın. ne olursa. içimizde halledebiliriz bence. hatta belki yazarken rakılarımızı koyarız. karşılıklı olmasak bile kadehlerin tokuşturulmasından gelen o bilindik sesi duyarız.
  9. yatağımdan kalkıp tuvalete gidince uykumun kaçacağını bilmenin verdiği elem vücudumu irademe hapsedemememin hüznüyle birleşiyor, uyuyamıyorum.^:bütler var^
  10. defter mizaçlı kitap. kitap görünümlü defter. başlığa dair ilk derdim buydu. sonra: vefat edene kadar, anneanneme "anne" derdim, geçen senenin son ayının ilk haftasında o'nu kaybettim. annemi kaybetmiş gibi oldum. 10 sene aradan sonra cenaze ve taziye için şehrime gittim. batıda kürt halkını savunup, memleketimde kürtçülerin yönetimi altında olan belediyede anadilimi konuşturmamaları çok ağrıma gitti. insan eksik bir varlık ama bu kadar da rezil olması acı bir şey. sen kalk daha düne kadar, kendini bilmezlerin asimile politikalarına kurban ol, erk ol ve asimile et! yazıklar olsun.

    cenaze mırra koktu ve çimen çiçeği koktu kabristan. anneannem ebediyete intikal etti. kuş gibi gittiğim şehre kuş gibi döndüm. bu sefer dönüş, bir yoğun bakıma mecburi istikamet oldu. büyükbabam yoğun bakıma kaldırıldı. bu yeni senenin ilk günleri. refakatçi kaldım yanında, orada şifayı kaptım. grip oldum diye karım ile aram açıldı. sonra yüksek ateşten ben hastanede kaldım. o ara kız kardeşim tahlil sonucu bekleyişinde. sonuç çıktı, sonuç fena. meme kanseri! odalar, katlar, imzalar, eşikler, terimler, ilaçlar, bir daha terimler, tahliller, bir daha terimler, imzalar, köşeler, köşeler... ve daha neler neler.

    sonra duaya bağlayan oldu. dua teslimiyetti.

    bir derdim var bin dermana değişmem demeyi o kadar çok isterdim ki.