1. hüloğğğğğğğ

    edit: saçmalama tahtasında saçmalamak yasak galiba ^:adşsklhfjbljdsnldm^
  2. eşyaların -duvarın kapının vs.- içinden arkasını görebilen -superman miydi yapan- birisi aynaya baktığında aynanın arkasını mı görür, yoksa aynada yansıyan şeyin -mesela kendisinin- arkasını mı görür?
    bir de istediği şeyin arkasını görebilecek insanın görüş açısında kendi burnunun falan olmayacak olması çok çılgın değil mi? (kendi burnumuzu tam görmüyoruz tabi de) ( bir bloklama var sanki)
    dag
  3. vücudumdaki benleri doğru varyasyonda birleştirirsem eğer; hayatın bana yüklediği misyon her ne ise şeklen ya da yazıyla ortaya çıkarabilirim kanaatindeyim. bir de oğlan kedim bayağı bayağı richard gere'e benziyor. hayranı olmasam da sanırım mama kabını yerde tutmaya devam ederek ayıp ediyorum kendisine.
  4. bazen acaba her şey sahte olabilir mi diye düşünmüyor değilim. ya bu gördüğüm her şey sadece beynimin oluşturduğu birer kurguysa gerçekte yatağa bağlı şekilde uzanıyorsam beynimde bunları görmemi sağlayan bir cihaz varsa. yani hep gerçek diyoruz da gerçek nedir sahiden? bir psikolojik hastaya göre onun gördükleri gerçek değil midir? bizim göremememiz neden bizi değil de onu sorunlu yapıyor? eğer bunu çok olanın haklı olduğunu düşünerek söylüyorsak geçmişte dünyanın yuvarlak olduğunu söyleyen galileoyu cezalandıranları hangi hakla yadırgıyoruz?
  5. hepsi devletin yüzünden...

    bundan tam 8 sene önce piyangoyu kazandım ben, büyük ikramiye. devlet, hiç param kalmadı diyerek yüklü bir miktar dokunulmazlıkla ödedi borcunu. ben de paraya çevirmek için satmaya başladım dokunulmazlıkları. insanların ihtiyacına göre satıyordum, dokunulmazlıkçı olmuştum artık. bir gün, işleri büyütüp, yeni dökülen betonlara, yeni çekilmiş sıvaya, hatta müzedeki eşyalara bile dokunulmazlık sattım. fikirlerim, fikirleri doğuracak ya işte, mağazalarda satılan koltuklara, kanepelere, sandalyelere oturulmazlık satmaya başladım. hatta riskli yapılara bile oturulmazlık satmaya başladım, inanılmazlık günlerdi.

    zengindim artık, istediğim şeye istediğim mazlığı satıyordum, tam bir mazlıkçı olmuştum. ülkenin gençlerine artık bu ülkede durulmazlık, ortaya rastgele yaz günü yağlı yemek yapılmazlık gibi. daha neler neler...

    ta ki, bir kadın çıkıp, bana, sen çok değiştin, artık seninle beraber olunulmazlık verene kadar. her şey birbirine girmişti, tüm mazlıklarım anlamsızlaşmıştı. hepsi değer kaybetmeye, kabul edilmemeye başladı. zamanla da bittiler ve benim tüm servetim eridi, iflas ettim ve bugünlere geldim. çok zengindim, çok. durduk yere kaybettim tüm her şeyimi.

    hepsi devletin yüzünden, paramı nakit verse, işte o zaman hiç kimse dokunamazdı bana.
    isk
  6. ob-la-di, ob-la-da life goes on brah!
  7. şimdi bu tahtaya benim adımı kim yazdı. kim kim kim kim fiççi fiççü fiççiçii dıptıs dıptıs.
  8. an itibariyle bitmeyen mesainin etkisiyle kafamı bir kovaya sokup bağırmak istiyorum. su kabarcıklarının çıkardığı sesi duymam lazım.

    kapanmayan klima icat etmeliler bir de bu arada. kapanmamalı yani. mümkün olmamalı. tabi o zaman da ısınma hakkını gasp etmiş olacağız bazı insanların. o fikir de rahatsız edici geliyor.

    bu havada üşüyebilenlere hayranım. havada yüzmek gibi bir şey bu.
  9. youreads saçmalama tahtası hakkında yorum yazın/bilgi verin.
  10. işide katılmış bi fransız kadının röportajını dinledim bugün. "bizi sadece cinsel arzularını tatmin için kullandılar diyordu."

    pardon da ablacım ne ummuştun oraya giderken? evinin hanımı çocuklarının anası yapacak değillerdi ya, sen kurtulduğuna şükret.

    biz istesek tırı vırı yaparsın, gidiyorsun orda cahil afganlıya, neyse.