1. küçükken beslediğim muhabbet kuşum vefatından iki yıl sonra rüyama girmişti. bir kuyunun yanındaydık ve onun üstünde nazi üniforması vardı, evet bildiğimiz nazi üniforması yeşil bir muhabbet kuşunun üstündeydi. beni kuyudan aşağı atmıştı ve düşerken bana "yanıma gel, uzun zaman oldu" demişti. düşüş boyunca bu cümle yankılanmıştı ve çarpma anında yatağımdan sıçramıştım. bu nasıl bir hayalgücü nasıl bir bilinçaltı anlamıyorum arkadaş.
  2. bazıları insanın bilinçaltının saf yansımlarıdır.

    dün tuhaf bir ülkenin tuhaf bir semtinde yer alan tuhaf bir evde yaşadığımı gördüm. semtte butik güzel bir bar var. barın müdavimi olan tuhaf tiplerle sohbet ediyorum ara sıra ve günlerim öyle geçiyor. sonra bir kadınla tanışıyorum. sohbet ediyoruz, sohbetimiz mükemmel gidiyor, sonra benim evime geçiyoruz ve sevişiyoruz. tabi bunları süreç olarak görüyorum, kamyon devirecek yaşı aşalı çok oldu. ertesi gün sürekli gittiğim bara gidiyorum, bu sefer o barda bir kadınla tanışıyorum, aynı sürecin sonunda benim eve geçiyoruz ve sevişiyoruz. odamda iki yatak varmış ve öteki yatağa baktığımda önceki gece birlikte olduğum kadının hala orada uyumakta olduğunu farkediyorum. önce panikliyorum sonra tuhaf bir yüzsüzlükle o kadını da yanıma alıp iki kadınla koyun koyuna uyuma tutkusu beynimi ele geçiriyor. önceki geceki kadını yanıma çekmeye çalışırken yanımdaki kadın uyanıyor ve öbür yataktaki kadını farkederek resmen cinnet geçiriyor. rüyanın bu kısmı tuhaf. yanımdaki kadın beni öyle bir dövmeye başlıyor ki öyle bir dayak yok. kafamda şişeler kırıyor, iri yarı bir adam olmama rağmen beni duvardan duvara fırlatıyor, diz atıyor, dirsek atıyor, uçan tekme atıyor. değil karşılık vermek, nefes bile almama müsade etmiyor, öyle dövüyor. fatality terimini bana birebir yaşatıyor. hırsını alana kadar beni dövdükten sonra evimden çıkıp gidiyor. en manyakçası da şu; kadın beni dövdükten sonra ben kadına deli gibi aşık oluyorum ve rüyamda günlerce onu arıyorum, gözüm başka hiç bir kadını görmüyor. ben zeyna isimli diziyi televizyonda izleyebilme şansına erişmiş jenerasyondan olduğum için ve dolayısıyla o dönem zeyna'nın resmettiği güçlü kadın figürü beni cezbettiği için bilinçaltımda yer etti demek ki. bilinçaltımı sikeyim...
  3. bir keresinde uzaylılar beni gemilerine alıyorlar. içi bembeyaz bir gemiye biniyorum. uzun koridordan yürüyüp, ana salona geliyorum. upuzun ince bembeyaz ışıklı bir masa var odanın ortasında. ışık süzmesi gibi bir uzaylı masanın başında durup, elindeki kocaman rulo kağıdı yuvarlayarak açıyor masa boyunca. üstünde bir takım semboller ve tarihler var. hiçbir şey anlamıyorum baktıklarımdan. sonra uzaylı bana anlatmaya başlıyor. insanlık şurada doğdu, şurada şöyle oldu, burada birinci dünya savaşı falan diyor. en sona gidiyoruz, burada da insanlık yok olacak diyor. bakıyorum yine bir takım semboller. uzaylı bana yıl 2071 diyor. beklediğimden daha erken olacakmış diyorum. berbat matematiğimle kaç yaşımda olacağımı hesaplamaya çalışıyorum.

    tabii bunların hepsi çocukluğumdan beri fazla bilim kurgu izlememden dolayı da olabilir. bilemiyorum... sahi, ne kadar kaldı 2071'e?
  4. babamın öldüğünü görmüştüm, uyandıktan sonra hemen yanına koştuğumu hatırlıyorum.
  5. rüyamda pkklılar ile çatışıyordum sonra başıboş bir eşek gördüm ve ona binip uçarak bölgeden ayrıldım.

    askerliğin bünyeye etkileri.
  6. detayı tam hatırlamıyorum. yerde yatan birine bakarken biri gelip enseme kurşun sıktı. her yerin toz mavi bir renge büründüğünü hatırlıyorum. ancak o an aklımdan, beni kimin vurduğu düşüncesi yerine, ölümden sonra hayat varsa boku yediğim düşüncesi geçiyordu. nerem açıkta kaldıysa artık
    vega
  7. bir anda tiyatro oyununun perde arkasında başlıyor her şey.arkada otururken sanırım arkadaşlarım oynuyor onları burdan destekliyorum gibi hissediyorum sonra biri önüme kağıtlar veriyor ezberle az sonra ben bbbbbbbbb sözleri söyledikten sonra sen gireceksin sahneye diyor ben de ne işim var bana söylenmedi şimdi oyun mu ezberlenir diye isyan ediyorum ama bir yandan da ezberlemeye çalışıyorum,bir tuvalete gidip kaçma planları yapıyorum ama salon da nasıl kalabalık.neyse yerime geldiğimde benden önce çıkıcak eleman çıkmış sahnede bekliyor,herkes suspus salonda çıt yok.beni bekliyor salak doğaçlama bir şeyler salla da bari zaman kazansak diye düşünüyorum ama sonra aman kimse yüzümü görmedi diye arkadan kaçıyorum salonun.bisikletle arka sokaktan dolaşıp fakülte önüne geldiğimde orda olmayan bir arkadaşıma hiç böyle yaşanmamış gibi bakış atıyorum o da bana sıçtınvari bakış atiyor neyse beni çağırıyor basın açıklaması varmış.zaten kimse benim yüzümü tanımıyor gittim açıklama yapilan yere sanki cinayet işlemiş seri katiller gibi.bir kadın diyor,bu ayip üstü kapatilamaz bir suçtur,kimliği tespit edilir edilmez adaletr boyun eğecektir diye,benim rüyamda vicdanım dayanılmaz boyuta geldi ve ellerimle resmen uyanmaya çalışıyordum
  8. küçük karanlık bir oda. yaşlı bir kadın, yüzünü göremiyorum. durmadan huşu içinde bir şeyler mırıldanıyor ve bana bir içecek sunuyor. bu içecek sayesinde geçmişte nasıl bir hayat yaşadığımı göreceğim.

    içiyorum.

    yorgun hissediyorum, göz kapaklarım kapanıyor. gözlerimin önünde belli belirsiz şekiller oluşmaya başlıyor. her şeyi görüyorum, duyuyorum ancak içine düştüğüm dünya bambaşka bir yer. artık aydınlık bir yerdeyim. ancak hiçbir şeyi algılayamıyorum. görüntüler, sesler her şey havada uçuşuyor gibi.

    bilinçli bir parçam bana sesleniyor. bebekliğin... sen bir bebeksin. o yüzden dünyaya bu kadar yabancısın.

    bir süre buna inanıyorum ancak sonradan fark ediyorum ki ben bilişsel sorunları olan bir yetişkinim. evdeki altı çocuktan en büyüyüğüm. oldukça fakiriz, barakadan bozma bir evde yaşıyoruz.

    bir gün evden çıkıp kendi başıma yürümeye başlıyorum. ve bir çeşit grup, çete tarafından ciddi biçimde darp edilip, bıçaklandıktan sonra kardeşlerim tarafından bulunup eve taşınıyorum.

    her ne kadar yaşam bana tamamen yabancı olsa da ölümü hemen tanıyorum. yattığım yerden yanımda oturan anneme bakıyorum. benim için ağlıyor. gözlerim kapanıyor, açılıyor. son ana kadar buna devam etmek istiyorum. karanlık ve tekrar annemin ağlayan çehresi, karanlık ve tekrar annem...

    uzun bir karanlıktan sonra gözlerimi tekrar, son kez onu görebilmek için açtığımda annemin yüzünün artık üzgün değil mutlu olduğunu görüyorum. suratında korkunç bir gülümseme, bana bakıyor.

    ve son kez gözlerim kapanıyor ve bu sefer gözümü odamda açıyorum, vücudum korkunç bir acı içinde.
  9. iki tane kabusum var.çocukluğumdan beri peşimi hiç bırakmayan.sürekli gördüğüm.her seferinde aynı korku.lucidi başarabilen birisi olarak o kabuslarda küçük bir bebek gibi etkisizim.paylaşamayacağım kadar berbat iki kabus.
    kuz
  10. favori başlığım olacak olan başlık.

    genel olarak çocukken: kara panterler, köpekler, parçalanmak, kovalamacalar, labirentler, zombiler (dokununca zombi yapıyolar) büyüyünce: okul, sınav, yurt. ne sıkıcı be.

    tezimde intihal yapmışım göya^:dağlara taşlara^, ilkokuldan baştan başlattılar bi tanesinde. hayatımda bu kadar sıkılmadım arkadaş.

    edit: dünkinde de lisedeyiz bak gene matematik dersi var kaçıncı matematik dersi görüşüm bu ya. nefret ediyorum çünkü. hayır, sınıfta kalıyorum hep. hep aynı rüya, aynı konulardan hep sınıf alıyorum. sınıf almak nedir ya, sıfır alıyorum. içinde öğrenci olarak bulunduğum sınıflardan da bıktım gerçekten elim bile sürçüyor. bu sınavda veremezsem sınıfta kalıyorum. aynı kampüsü ya da yurdu görüyorum. gene işte o yurda yerleşiyorum bunların hepsi de hep aynı şehirde oluyor. allahı var bu defa uzaktan görünümü jetgillerin evreni gibiydi şehir şimdi. dışardan tabi. içerden matematikten kalınan bi yerdi.

    bir de sürekli kendi ilkokulumda geçiyo rüyalarım.
    işte okullardan ne kadar sıkıldıysam artık, tüm okullu şeyler hop benim rüyalarda.

    o şehirle, o yurtla, o okulla, o dersle, o köpekle ilgili geçmişimde hesaplaşamadığım, kapatamadığım şeyler var çünkü, gündüz kafamdan atıyorum ama derinlerdeki çekmecelere gizleniyolar işte, gece böyle hortluyolar. freud olsa buna ne derdi acaba. gerçi ben jungcuyum.

    aramızda bi psikanalist varsa beni kızıllandırsın. saygılar.