• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (9.21)
gecenin sonuna yolculuk - louis ferdinand celine
"kanla ve özdeyişlerle yazan, okunmak değil, ezberlenmek ister."
friedrich nietzsche

dr. louis-ferdinand destouches ya da céline (1894-1961), gecenin sonuna yolculuk'u 1932'de yazdı. 1. dünya savaşı'nın ardından, ikincisine çeyrek kala. kan kokuyor. kan, yoksunluk, hastalık, ölüm, sıcak, tuvalet, yara, et, yine de kahkaha... biz, tam yetmiş yıl sonra, yeniden indiriyoruz yolculuk'u kızağından. adını hiçbir şeyle birlikte anmadan, karşılaştırmalar yapmadan. bir biçem, bir dil, gecenin sonunda insanlığın en aşağı katmanlarıyla bir yüzleşme, bizi içeri, daha içeri çeken, boynumuza parmaklarını geçiren, ısıran, tüküren, hırlayan, ölesiye korkan ve korkutan. yani yaşayan. bir kıpırdanma başladı bile, parmaklarımızın ucunda, gözeneklerimizden içeri sızan bir şey var. böyle bir yüzleşmeye katlanabilecek mi insan?

gecenin sonuna yolculuk'un türkçe çevirisini yiğit bener yaptı, yayımlanmasından tam yetmiş yıl sonra. ortaya çıkan metni, céline'in türkçesini, vüsat o. bener, erhan bener okudu... ve daha birçok kişi. yaklaşık bir altı yüz sayfa bilediler, sipsivri. bundan sonrası geceye ait.
(kitabın içinden)
  1. hakan günday'ın kitapla ilgili yazısı:

    "on dört yaşındaydım ve hayat, bir deniz yatağında uyumamı emrediyordu. oysa deniz yatağı, altında deniz olmadan bir çakıl çuvalına benzer. uyutmaz. uyutsa da gördüğün rüyayı hatırlatmaz. latin alfabesini doğduktan ancak dokuz yıl sonra öğrenebilmiş bir çocuğa, eline tesadüfen geçmiş bir romanı okutmaktan başka bir halta yaramaz.

    “gecenin sonuna yolculuk”u geceleri okudum. ağustos ayıydı. terledim. daha çok da geceleri. çünkü romanın kahramanı bardamu, paris’ten birinci dünya savaşı’na, oradan da afrika’ya gitti. sıcağın göbek deliğine. bardamu doktor oldu ama aşık olamadı. amerika’da yaşadı ama ford’da işçi olarak kaldı. sevişti ama yalan söyledi. yaşadı ama hayat devam etti.
    oysa benimki durdu. çünkü kitap bitti.

    deniz yatağından kalkıp daha yüksekteki bir yastığa koydum başımı. on beş yaşındaydım. bir daha okudum. sonra bir daha. küvette, okulda, banklarda. düzden, tersten, ortadan, her yerden. hep aynı yanıt: “gecenin sonuna yolculuk’u okuyorum.” bir süre sonra kimse, o aralar ne okuduğumu sormadı. ta ki yeniden taşınana kadar. sonra yine aynı yanıt: “céline okuyorum.”

    yanlış anlaşılmasın, céline’le hiçbir zaman gerektiği kadar ilgilenmedim. diğer eserleri umurumda bile değildi. ben sadece gecenin sonuna gidiyordum. beş yüz sayfa civarındaki romanı okumam dört yıl sürdü. bense hiçbir yere varamadım.





    on sekiz yaşındaydım ve hayat, kendimi öldürmemi emrediyordu. oysa ben dört yıldır üçüncü avucum yaptığım romanı yakmakla meşguldüm. “gecenin sonuna yolculuk”u ezberlemiştim. okumama gerek yoktu. istediğim sayfa hafızamda beni bekliyordu. sonra unutmaya başladım. unuttum ve biraz daha unuttum. geriye ben kaldım. “gecenin sonuna yolculuk” bana karıştı ya da tersi.


    bugün ne céline’in köpeklerinin adlarını, ne de eserlerinin sayısını hatırlıyorum. bildiğim tek şey, o romandaki karakterler sayesinde kendimi hiçbir zaman (ya da daima) yalnız hissetmediğim (ya da hissettiğim), o roman yüzünden yıllarca başka kitap okuyamayıp cahil kaldığım ve varislerinin beni mahkemeye vermesi ihtimaline oynayarak céline ailesinden herhangi biriyle tanışma umuduyla o romandan cümleler çalıp kinyas ve kayra’ya yamadığım.


    kışkırtmayı ve çelişkiyi güzel sanatlar seviyesine yükseltmiş olan céline’in romanından aklımda kalan, insan beyninin var olan tek trajik et parçası olduğudur. trajediyi hazmetmenin tek yolu da üstadın dediği gibi ondan sarhoş olmaktan geçer. “hiçbir şey beni büyük felaketler kadar kendimden geçiremez,” diyen céline, sözlükteki her kavramla alay eder. kutsal ve saygıdeğer hiçbir şey ya da kimse kalmaz. üstadı yahudi düşmanı olmakla suçlayanlar, bana kalırsa bağışlayıcı davranmıştır. çünkü gerçekte céline, insanlık düşmanıdır. karamsar, melankolik ya da romantik değildir. sadece bir ihbarcıdır. kendisi dahil herkesi ihbar eder. kime ihbar ettiğinin de bir önemi yoktur çünkü roman edebiyattır. gerektiğinde yalanlanır. bu yüzden roman “yolculuğumuz hayalidir,” cümlesiyle başlar.


    céline, amaçsızca yolculuklar yapan roman kahramanı bardamu’yü iki dünya savaşı arasında yaratır. ancak romanın karanlığı ve dumanı, dönemine özgü savaş sonrası kötümserliğinden gelmez. céline, arasında kaldığı gerçek iki savaşın, doğum ve ölüm olduğunu bilir. hayattan midesi bulanacak kadar korkak ama onu yaşayacak kadar da cesur olan bardamu, sayısız üç nokta, üretilmiş kelimeler ve sert cümleler içinde sayfadan sayfaya adım atarken, okur sadece izler.

    kendisini onun yerine koyamaz çünkü kimse bardamu kadar kendinden iğrenmez.

    bardamu bir gösteridir. bittiğinde, ne yuhalanabilen ne de alkışlanabilen bir gösteri. merak eden, céline’in kendine özgü fransızcasına rağmen yiğit bener tarafından olağanüstü bir başarıyla, olabildiğince az kayıpla türkçe’ye tercüme edilmiş halini okur. çok merak eden fransızca öğrenir. daha çok merak eden aynaya bakıp hayatını düşünür. gecenin sonuna aynadan gidilir. dönmemek için de aynayı kırmak gerekir.

    artık okumuyorum. on birinci ve son kez satın aldığım romanı da kaybettim. büyütmeye gerek yok. céline’in de dediği gibi “daha fazla sözünü etmeyelim.”

    üstat ölür. trajedi kalır. onu ihbar edene verilen ödül acıdır. “gecenin sonuna yolculuk”un aldığıysa renaudot adını taşır. bu yazının üzerinde gözlerini kaydıranlar arasında okuduğu roman sayısı bini aşmış olan vardır. benim okuduğum ve anladığım roman sayısıysa parmak hesabıyla ölçülebilir. sol elimin orta parmağı bu hesap için yeterlidir. boşlukla doldurulmuş bardamu’nün değdiği her toprağa tükürmüş ve edebiyat bilgisi çok sınırlı olan ben, céline için ölür ve öldürürüm."

mesaj gönder