1. en mutlu olduğum anın fotoğrafını bile siyah beyaz yapsam, sanki o an geçip gitmiş ve ben ölmüşüm gibi bir hüzün kaplar içimi. birden bire "ya ne gündü, iyi ki hayatımda öyle bir süreç oldu" modundan "işte geri döndürülemeyecek bir güzel an daha böyle kayboldu, geriye anısı kaldı" moduna sürüklenirim.

    hayatım da öyle gidiyor aslında senelerdir. hiçbir zaman her şey yolunda gitmedi ama, en yolunda gidebilecekmiş gibi durduğu anlarda bile bir siyah beyazlıkla geçti zamanım. sanki biri nöronlarımın arasındaki serotoninleri düzenli olarak vücudumdan söküyormuş gibi. sanki, hayata dair en güzel fotoğrafların tümü renklerini yitirmiş gibi.

    ve artık siyah beyaz bir filmde oynuyorum. hayatıma güzel ne katsam, "başkası yaşasa güzel bir hayatı olabilirdi" diyorum. bu da pek doğru değil, bir kandırmaca sayılabilir aslında, fakat kaliteli bir çevrem ve değerlendirmeyi başarsam ilginç olanaklarım varmış gibi geliyor. tüm sorun, o renklerin kayıp oluşu.

    bunun ayırdına birkaç gün önce gerçekten hissederek vardım. aradığım renklerin ne olduğunu, o renkleri eskiden hiç aramadığımı, şimdiyse arasam da bulamadığımı anladım.

    tek'liğin ve ben'liğin verdiği keyfe tutkunluğumu bilen bilir. fakat ben kum tanesiysem, içimi bir çöl haline getirdim. öyle bereketsiz, öyle kurak ki, bir kaktüsü bile yok artık. kırılmaz, avuca hapsedilmez, ama kum işte. üstüne bas, tekmele, umursama, kum hep kum. aşındır, yine kum. aşındırma, kum. sadece kum.

    egoist biri miyim? bencil miyim? belki. sanırım. çıkarcı değilim de aslında, ama yıpratıcıyım. yıkım ustasıyım ben, başka türlü kendimi unufak edip çöle çevirebilir miydim? kendimi ufaladıkça, "sonunda bir atom bombası çıkacak içimden!" umuduyla, sadece daha küçük ve geçimsiz, biçimsiz parçalar edindim.

    !---- spoiler ----!

    i can't explain, you would not understand
    this is not how i am
    i have become comfortably numb

    !---- spoiler ----!

mesaj gönder