1. ‘i'm a legal alien!'

    aidiyet ve yabancılık duygularının aynı anda bu denli yoğun olması mümkün mü?

    avare gibi yürüyerek geçtiğim sokaklar on, on beş belki de yirmi yıldır aynı kalmayı başarmış. ve hatta utanmasam, sokak kedilerinin dahi yirmi yıldır değişmediğini söyleyeceğim.

    perdeleri daima kapalı mahalle kuaförü, başa sarıp duran bir film sahnesi gibi, hep aynı ara sokaktan çıkan polis aracı, okul çıkışı coşkuyla koştururken kuru çınar yapraklarını ezen çocuklar…
    bir şehrin kokusu dahi değişmiyordu.
    bu, aidiyetti.

    ağır adımlarla çarşıya çıkan caddeye ilerledim. beni gören bir anne tedirgin olup çocuğunu diğer yanına aldı. kendimle konuşuyordum.
    hayır, delirmemiştim.
    yalnızca yazacaklarımı unutmamak için yüksek sesle tekrar ediyordum, defterimi evde unutmuştum.

    kabul, delirmiştim.
    fakat öyle naif delirmiştim ki, insanların yanımdan geçerken beni ürkek gözlerle süzmesini gerektirecek hiçbir sebep yoktu aslında. öyle ya, kendim hariç, kimseye bir zararım dokunmazdı. kendime aylar önce zarar vermeye çalışmış, fakat bu dünyadan kapıyı çarpıp çıkmayı dahi becerememiştim. sonrasındaysa kaybettiğim makul düşünme yeteneğimi geri kazanamamış, git gide meczuplaşmıştım. yaşadığım her yere, tanıdığım her insana farklı gözlerle bakıyordum artık. hakeza onlar da bana turistmişim gibi muamele ediyorlardı. yasal bir uzaylıydım artık.
    bu, yabancılıktı.

    her zamanki gibi arada kalmayı, kararsızlığı, ait olamamayı ve en nihayetinde delirmeyi becermiştim.
    hayatta layıkıyla yerine getirebildiğim tek şey delirmekti zaten.

    'i'm an englishman in new york.’

mesaj gönder