• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (8.00)
veda - zülfü livaneli
selanik’te çocukluktan başlayan arkadaşlık, önce silah arkadaşlığına sonrasında cumhuriyetle birlikte aynı ideallerin peşinde yürüyen yarım asırlık dostluğa ve ölene kadar süren kardeşliğe dönüştü. aralarındaki dostluk o kadar büyüktü ki biri öldüğünde diğeri de hayata veda etmek istedi…
 
veda, ölüme meydan okuyan bir kuşağın hikayesi. filmde sadece atatürk’ün hayatı anlatılmıyor, aynı zamanda bir döneme ışık tutuluyor, filmde dostluk, savaş, aşk, sevgi gibi konular 'insan olmak' çerçevesinde tekrar ele alınıyor. “veda” salih bozok’un anlatımıyla, bu dostluğun, atatürk’ün hayatının dönüm noktalarının, vatanı kurtarmak için ölüme meydan okuyan bir kuşağın komutanının hikayesi…


  1. filmden aklımda iki sahne kaldı ki, hatırladıkça gülüyorum. komik çünkü.

    !---- spoiler ----!

    ilki, çanakkale savaşı sahnesi. mustafa kemal çekmiş çakaralmazı, geçmiş süngü hücumu yapan tümenin önüne allah allah diye koşuyor. yahu nerede görülmüş koskoca tümen komutanının böyle bir hareket yapması? onu geçtim, isveç kralı 30 yıl savaşlarında şehit olduğundan beri komutanlar bizzat ordunun başında savaşmaz, atatürk'ün düşman ateşine açık bir tepeden orduyu yönetmesi bile büyük bir cesaret. ama ordunun başında koşması sadece saçmalık. böyle bir şey yapacağına zülfü bey, mustafa kemal'i sipere koyup saatine saplanan kurşunu da tüfek kurşunu değil şarapnel misketi olarak gösterseydi ya...

    ikinci olarak; fikriye hanım'ın intiharı kesinlikle vurucu değil. kadıncağızı cenaze sahibi kadınlar gibi ağlatıp bağırttırmaya, korumalara da tekme tokat kıza şiddet uygulatmaya ne lüzum var? üçüncü sınıf melodram mı bu? iddia ediyorum, cumhuriyet dizisinde sessizce durumu karşılayan fikriye hanım ve latife hanım'ın "almayın içeri" emrine "ama hanımım böyle bir şeyi nasıl deriz, o bizim ablamız gibidir" türü itiraz eden yaverler çok daha içliydi. yapmacık ağlamaya çalışıp en sonunda gülme krizine tutulduğum günler geldi aklıma...

    !---- spoiler ----!

    bununla beraber filmde trablusgarp sahnesi (sanki libya'ya sahte pasaportla kaçak gitmemişler, atatürk'ün yegâne sakallı fotoğrafları o cephede çekilmemiş gibi pırıl pırıl tıraşlı ve üniformalı bir mustafa kemal), falakanın sırf sinematografi için iç odada kurulması, izmir'e girişin korkuyla yapılması, latife hanım'la kavga eden paşanın kalp krizi geçirmesi gibi birçok eleştireceğim yer var, ama bu iki nokta en çok sinirden güldüklerimdi. keza halen kurtuluş'un aşılamamïş olması da üzücü.