1. inanan halk tarafından peygamber ocağı olarak nitelendirilip, aynı inanan halk tarafından kafası kesilen ve sabaha kadar bu ocağa katılmış çocukları tazyikli suyla ıslatıp kemerlerle dövülen topluluğun ismidir.

    boşuna ayet inmemiş; "sizin dininiz size, benim dinim bana."

    kurulan tezgahın peşine takılmış kesimin, ülkenin gelmiş ve geçmeyecek olan en şerefli kurumuna, varlığımızın ve mevcudiyetimizin yegane müsebbibi kurumuna, başlangıcından bu güne kadar çocuk zihniyetli siyasi manevraların bile bedelini kanlarıyla ödemeye devam eden yegane kurumuna sürülmüş bu leke, bu utanç, bu rezillik ve çocuklarımızdan oluşan kimselere bütün suçu yükleme hali asla aklımdan çıkmayacak.

    cehaletin nasıl dünyanın gelmiş geçmiş en büyük ve kanlı bir silah olduğunu bir defa daha gördük.
    inandığı dinin ocağına gönderdiği çocuğunun, inandığı kimselerin kurduğu tezgah yüzünden kafasını kesen kimseleri gördük.

    zerre acıma ve üzülme hissiyatım kalmadı. acınızdan, yoksulluğunuzdan, terörden, soygundan, ülkeye sokulup vatandaşlık verilen kanserden geberseniz, zerre üzülmeyeceğim.

    zira kanserli bir organın kesilip atılmasına aklı başında kimsenin üzülmemesi gerek.
    ameliyat gününü hasretle bekliyorum!
  2. ülkemizin belkemiği olan meslektir.
  3. asker dediğimiz; dün gece sokakta, sabaha karşı başı bedeninden ayrılmış, öğleye doğru spor salonlarında yarı çıplak toplanmış çocuklar, evet çocuklar... işte şudur
    öne sürene de, katledene de lanet olsun...
    mesut
  4. arada sırada sadakati sorgulanan meslek. ki söz konusu olam ülkemizin tek temel dayanağı olunca, daha da üzerine gidiliyor.

    (bkz: lejyoner) başlığına yazmadığım önemli bir şey vardı: mö 106'daki reformlardan sonra devlete değil, komutanlara daha çok bağlanmışlardı. işte bu reformlar, herhangi bir yönetime askeri müdahalelerin elvermesine neden olmuştur. nedeni paragrafın içinde.

    yapılan birkaç ad değişikliği ve bir komutanın fedakarlığı ( veya aldığı risk) nasıl bir etki yaptı gördünüz mü? o günlerden zamanımıza geldik. hala marius'un attığı tohumlar dünyadaki bütün hükümetleri ocak üstünde tutuyor.

    ki arada sırada yemek yanıyor. (bkz: 15 temmuz 2016 askeri darbe)
  5. askerin sadakati hükümete midir, komutanlara mıdır, halka mıdır. asker ülkenin o günkü durumunu mu korumalıdır yoksa ülkenin değişmez değerlerinin korunmasıyla mı sorumludur.
    wtf
  6. hayatımda gördüğüm en gereksiz dayatma. ulan hadi vatan borcu diyorsunuz, adamı kolundan tutup askere aliyorsunuz. arkasinda ki ailesine bakacak olan var mi? döndüğünde tekrar bir işi olacak mi? düzeni tekrar oturacak mi? askerde içine sıçtığınız o psikolojisi düzelecek mi? bunlar için yapilan bir çalişma yok, kimsenin gram umrunda da değil. ulan hepsinden önce adamin rizasi yok. insanin hayatinin amına koymak icin kurulmuş sistem. ilk askeri orduyu kuranin ta amına koyayim. bu hep o pis herifin bok yemesi.
  7. ilk gecesi tuhaftır. hayatınızın karmaşık bir döneminde, bir ay önce aklınızda farklı planlar varken o gece kendinizi o ranzanın altında bulursunuz. acemiliktir. herkes oz'daki ilk geceleri gibi aval aval birbirine bakar. potansiyel arkadaşları, kafanızda gezen askerlik anılarını ve önünüzdeki bir yıllık belirsizliği düşlersiniz. onca güvenliğe rağmen bir istiridye kapaklı telefon çoraplarınızın arasında yatmaktadır. o sırada koç üniversitesinde sevdiğiniz kız bir kokteylde forbes'un ilk yüzüne girmiş, afrika'da yoksul köylere su kuyusu açmış tiplerle şampanya yudumlamaktadır. üstünüzde 1,65 boyunda anadolu'dan gelme nasıl asteğmen adayı seçtiklerini anlamadığınız çocuk badiniz olmuştur. üç ay sonra kura ertesi o sevmediğiniz heriften ayrılırken bir sürü herifin gözü önünde sarılıp ağlayacaksınızdır. tuzla, eğirdir, sonra kim bilir nerelere gideceksinizdir. bir yıl dersiniz. bir ay izin geriye kalır 11 ay. üzerinizde mavi, tuvalet kağıdı kadar kalın ve anca o kadar soğuktan koruyan bir pijamayla ranzanın demirlerine bakarsınız. badiniz horluyor ve uykusunda konuşuyordur. ilk gece bile biri nöbetçi seçilmiştir. onu atlatır dışarı kapı önüne çıkıp bir sigara yakarsınız. yasaklı telefonların başında kızıyla konuşan bir adam vardır. "kuzum uyumadın mı daha..." diye mırıldanır. ranzaya dönersin. demirlerde senden önceki onlarca herifin nağmeleri vardır. "yarını görene kadar asla sikildim deme." ve "sayılı gün çabuk geçiyor," favorilerin olur. koç üniversitesindeki partiyi, gelmeden hemen evvel çanakkale'de kurduğun kampı, nizamiyede arkandan bakan anneni aklına getirirsin. öyle uyursun. yıllar sonra durup dururken aklına gelene kadar ilk gece hiç hatırlanmaz. tuhaftır.
    bana öyle oldu yani.
    abrek
  8. ilk gece kendini ranzada bulan arkadaşların olduğunu öğrenmeme vesile olan başlık. kesin çok hüzünlenmişsinizdir.

    ulan bizi ilk gece yazın sıcağında sivil kıyafetlerle asfaltın üzerinde yatırmışlardı, tshirtümü sırtımdan 3 gün süren ameliyatla aldılar gata'da.
  9. herşey okula başlamama rağmen e-devlet de "şubatta son yoklamaya tabi" yazısını görmemle başladı. okuldaki öğrenci işlerine durumu bildirdim. kendilerinden emin bi şekilde "askerlik şuberlerine artık belge göndermiyoruz yöksis den otomatik olarak gönderiliyor" dediler. güvendim tabi. o kadar eminlerdiki dünya düz deseler inanırdım.

    yaklaşık 2 hafta önce e-devlet de hala "son yoklamaya tabi" yazısını görünce sinirlendim. aradım askerlik şubesini. "öğrenci işlerinden ek c2 belgesini alın en kısa zamanda askerlik şubesine getirin yoksa ceza yersiniz." dediler. suçsuzum günahsızım ama cezayı ben yiyorum.

    dün gittim öğrenci işlerine. dedim "verin şu ek c2 belgesini yoksa ceza yerim." sorgusuz sualsiz verdiler.

    bugün ise gittim askerlik şubesine yarım saatlik beklemeden sonra saçsız bi abinin yanına gidip "tecil ettirmek istiyorum" dedim. verdim kimliği ek c2 belgesini başladım beklemeye. 20 saniye kadar sonra tamam dedi al şunu imzalat yan odada. 20 saniye beklemeyi beyin algılayamamış olacak ki yan neresi oda neresi etrafa bakındım. gördüğüm ilk kapıdan girip kağıdı uzattım. astteğmen olduğunu tahmin ettiğim kişi kağıdı aldı. imzaladı mühürledi bana verdi ve "hayırlı olsun" dedi. şaşırdım biraz. dedim "tecil oldumu şimdi benim askerlik." suratıma baktı ve o sihirli cümleyi söyledi "şubatta askersin ne tecili." beyninden vurulmuş bir zombi gibi yere düşmemek için eklemlerime emirler yağdırıyordum lakin eklemlerim dinlemiyordu. ağzımdan birden "okuyum ben yaa" çıktı. "o zaman geçmiş olsun" dedi. şimdi hafif şaşkınlıkla oturuyorum. üniversite hayatım başlamadan bitti.

    sözün özü şubatta askerim varsa bi geçmiş olsununuz alırım.

    ha buda bana verilen belgedir.