1. bıyıklarını kesince çok ağlamışım ben...çok küçükken...tanıyamamış mıydım yoksa otoritesini mi yitirmişti o küçük çocuğun gözünde? bilemem...sesini duyunca susmuş, o susunca ben basmışım yaygarayı bir kaç gün...durmadan türkü söyledim gezdim evin içinde diye anlatır...

    anne başka, annenin eksiklerini de, ezilmişliğini de zayıflığını da erken yaşlardan itibaren görürsün...saklayamaz ki...çünkü bir nevi bağımlı yaşam geliştirmişsindir, babayla olan kopuştan çok sonra gelir birey olurken anneyle kopuş ve o süreç içinde yanıbaşında binbir türlü şeye şahit olursun annenin yaşadığı...onun korkuları, sevinçleri, yeterlilikleri ya da yetememezliği sana da geçer hatta...

    ama baba öyle değil bizde...hep biraz uzak, yakın ama uzak...lokum gibi derler ya; öyle, ama içindeki fındık parçalarının dişine ne zaman batacağını bilemezsin...

    uzun bir ayrılığın ardından ilk görüşünde uzaktan sana doğru gelirken şöyle bir süzüp dökülmüş saçlarına bakarsın, içine tel tel bir hüzün dökülür...

    kovboy filminin orta yerinde koltuğunda uyuyakaldığında izlersin biraz iç çekerek; kalkar uyandırırsın fısıldayarak, uyumadım yahuu diye diretişinde güç ararsın sen de kendine, çayını verirken hafiften titremeye başlayan elini görünce yine bir iç geçirirsin...

    hastayım demez, iyi gibiyim der; ama sesinde duyduğun zayıflıkla artık bıyıklarını kesti diye ağladığında seni susturan ses olmaktan uzak...anlarsın, artık o senin çocuğun olmaya başlayacak...
    mesut
  2. bugün babamın ellinci yaş günü.

    yalnız uyandı. telefonuna baktı. biri turkcell, diğeri türk telekomdan iki mesajı vardı. ikisini de okudu. borçları birikmişti. mesajlar fazla yer kapladığından her ikisini de çöpe yolladı.
    ayağa kalkıp lavaboya gitti. işedi, yüzünü yıkadı, tıraş olmak gelmedi içinden, bir süre öylece yüzünü izledi. bugün ellinci yaş günü olduğunu hatırlamayarak oradan ayrıldı.

    evet, bugün babam yarım asırlık bir tarihin vatandaşı.

    telefonda biraz oyun oynadı. snake xenzia. günlerce uğraşmıştı rekor için. bugün sonunda başardı. mutluydu. çocuklar gibi kahkaha bile attı.
    sonra oyundan sıkılıp televizyonu açtı. haberleri (daha açık konuşursak haberleri sunan sunucuyu) izledi. kanalı değiştirdi. eski bir fransız filmi canını sıktı. moda programlarındaki tartışmalara geçti. on sekiz yaşına daha yeni basmış iki kız hiddetle tartışmaktaydılar. babam dediklerinden hiçbir şey anlamıyordu anlamamasına da, ne yapsın, zaman geçmeliydi işte, izliyordu.
    o an, hayatında farklı bir şey oldu. karnı acıktı. dolaba gitti, dolap boştu. bu yeni bir şey değildi işte. sonra masadan üç günlük yarım çekirdek kutusunu aldı. çıt-çıt, zaman da geçiverdi. gece oldu.

    bugün babamın ellinci yaş günü.

    gece bulmaca çözmeye başladı. polonya"nın başkentini aradı durdu saatlerce. gelmedi aklına. kederlenip, tuvalete gitti. bir sigara yaktı, duvarı izledi. aniden, büyük bir zafer kazanmış komando veya futbolcu edasıyla, berlin diye bağırdı. babamı duyan olmamıştı. berlin, berlin diye sayıklamaya başladı. polonya"nın başkenti, berlin.
    bulmacaya koştu derhal. berlin hanelere sığmıyordu. canı sıkıldı. küfürler etti. gözleri bile dolmuştu. hayatına lanet etti. yalnızlığına lanet etti. herkes el-ele, ona karşı birlik içinde savaş veriyordu.
    biraz pencereden dışarıya baktı. otomobiller ve ışıklar akıyordu geceye. canı iyice sıkılmıştı.
    sonra bildiğiniz gibi, yerine yattı. yeni bir güne uyandı, ve bütün bunlar bir ömür - belki de bir elli sene - devam etti.

    bugün babamın doğum günü.
  3. "babamı kitap okurken düşünüyorum öyle anlarda. daha doğrusu kitap okuduğu bir sahne hatırlamaya çalışıyorum. yok. olabilir, diyorum içimden, herkesin babası kitap kurdu olmak zorunda değil. bu kez babamın evde geçirdiği zamanlarda ne yaptığını bulmaya çalışıyor hafızam. yok. bulamıyorum. babamı, evin içine yerleştiremiyorum."

    yekta kopan aile çay bahçesi kitabında böyle anlatıyor. bunları okuduktan sonra ben de çok düşündüm acaba babam çok kitap okur muydu diye çok olması bile gerekmezdi hatta. babamdan kalanlara baktım içinde eski ders kitapları ve gazete kuponuyla alınan ansiklopediler dışında bir şey kalmamış. biraz üzüldüm açıkçası. yaşasaydı bana boşboş kitap okuyacağına git biraz çalış mı derdi. neyse demez o kadar herhade dedim.

    sonra acaba evde ne yapardı diye düşündüm. hangi koltuğa otururdu, tv izlerken uyur kalır mıydı, kalk yerine yat dediğimizde ya da kumandayı aldığımızda uyumuyorum ben diye kızar mıydı, yemek masasında hangi sandalye onundu, reklamcılık okuyacağım dediğim zaman ailedeki herkes gibi karşımda mı dikilirdi yoksa arkamda mı dururdu ? cevap yok. kocaman ve sonsuz bir sessizlik.

    soramıyorsun da böyle şeyleri bir noktadan sonra evdekilere. her sorunun sonunda akan gözyaşlarını dindirmek senin görevin oluyor. sonra vazgeçiyorsun sorular sormaktan. yaraları deşmeye gerek yok diyorsun.


    hayalini kurmak en güzeli..
  4. "zaman zaman babama acidigimi hissederdim. ona kendisini cok sevdigimi soylemedigim icin. ama aslinda kendime aciyordum.
    benim söylemeye duyduğum ihtiyaç , onun isitmeye olan ihtiyacindan fazlaydı." / trevanian
    beid
  5. ilk gençlik yıllarımın katili, acılarımın, isyanlarımın sebebi. hiç iyi olamadık seninle. hep bir zorlama ve samimiyetsiz sohbetler. yıllarca senden kaçtım ben. evden ne kadar uzakta olursam o kadar huzurluydum. annemin özlemi olmasa hiç zor değildi gurbette olmak.
    düşünüyorum da tek güzel anı bulamıyorum sadece ikimizin olduğu. ben seni sadece anneme ve bize yaptığın psikolojik baskılar ve hataların ile hatırlıyorum.
    şimdi hastasın; güçsüz ve korku dolu bakıyor gözlerin. ölüm korkusu sardı ama hâlâ aynısın be baba. annemin hakkını nasıl ödeyeceğini düşünmüyorsun bir de kendini imanı güçlü müslüman olarak adlandırıyorsun. senin doğru dediğin herşeyin tersini yapmakla geçti ömrüm. bundan sonra bizim ilişkimiz düzelmez. bende diğer entrilerdeki babalara özenmeye devam ederim. iyileş baba bir an önce iyileş annemi de mutsuz etmeyi kes.
  6. aynı evin içinde olmamıza rağmen çok az görüşebiliyoruz. geçen hafta sonu kampa gitmiştim de döndüğümde hasta buldum.bugün biraz daha iyi gibiydi. atm'den para çekeceğiz bahanesiyle çıktık evden sonra oturduk çay içtik. önce üniversite muhabbeti. ama o benden değil kardeşimden endişeli. daha liseye başlamadı çok erken diyorum. ama o, seveceği mesleği seçebilecek mi diye endişeleniyormuş şimdiden.
    bana sen kendini kurtardın dedi ya bir gururlanmadım değil.
    bireysel emeklilikten konuştuk. arabayı yeniliyor muyuz dedim. bir sekiz yıl daha kurtarsa yeter dedi. seviyorum ben arabamızı baba. eskiyormuş.
    şu birikmiş parayla annene de bir ev alırız dedi. geri kalanı da senin ve kardeşinin düğünü için. şaşalı düğün isteyen kardeşim dedim bana düz nikah olsun. nişan mı? kuru pasta limonata yaparız dedim, güldü.
    eş seçimi konusunda yine kardeşimi düşünüyor. anneme düşkündür o, annem halleder o işleri dedim. bakalım dedi. e peki ben? güldü. senin aklın başında dedi. ben evlenmeyeceğim dedim, baba hep sizle yaşayacağım. daha çok güldü.
    nasip kısmet derken annemle tanışmasından bahsetti tekrar. peki memnun musun dedim yine evlenir miydin? ooo dedi. annen kadar iyisi bulunur mu? sonra yutkundu. ama beni tek rahatsız eden, ben iyi bir eş olamadım, annen... dedi çok fedakarlık yaptı. diyecek bir şey bulamadım olsun hala geç değil dedim. o da yaş geçti artık dedi. yutkundu.
    en sevdiği portakaldan 3 kilo aldı, ben de kivi aldım. çürümesin ha dedi. ohoo bunlar anca bana yeter dedim.
    eve dönerken uzun zamandır muhabbet etmediğim babamın elini tuttum. aynı küçükken onun öğretmen olduğu benim öğrenci olduğum mahalle okulumuza giderkenki gibi. yaşlandığını fark ettim babamın. babaların yaşlanması çok koyuyormuş. ama sonra yanımda işte dedim. umarım uzun yıllar daha yanımda olursun baba...

    tanım: baba işte. baba...
  7. şu an yaşadığım öfke problemimden tutun, insani ilişkilerdeki yanlışlarıma, aile kavramından tiksinmeme, mutlu olduğumda yanlış bir şey yapıyormuşum gibi hissetmeme, ağlayıp acı çektiğimde bunları hak ettiğimi düşünmeme, keskin bir şekilde hissettiğim değersizlik düşüncesine karşı koymakta zorlanmama kadar her türlü konuda sorumlu olan kişi.
    babam en kötü yönleriyle, elimde olmadan, üstümde balçıktan ve boktan bir ağ örüp kişiliğimin küçük çatlaklarına sızmış gibi hissediyorum.
    ve eğer babam değil alelade bir insan olsaydı, onu öldürmeyi isteyebilirdim.
    jole
  8. dün gece sigarayı bıraktığını söyledi. 1 aydır içmiyormuş. bir daha da içmeyecekmiş. şimdi de çıkmış ağaca kayısı, erik topluyor. 72 yaşında.
  9. her ne kadar sevgisini hissetmesem de şu yaşıma kadar, sanki yaşım ilerledikçe daha çok ilgilenmeye başladığını hissediyorum. ama daha önceleri olan umursamazlıklarını eksikliklerini unutamıyorum. alışmışım sevgisinin yokluğuna, şimdi böyle yakınlaşması sanki emanetmiş gibi duruyor üzerinde yakıştıramıyorum. alıştım baba ben, boşver. böyle kalalım.
  10. küçüklüğümde üzerini oyun alanı gibi kullanırdım. üstüne yatardım, oyuncağımı omuzlarında gezdirirdim, bazen uyuzluk olsun diye kollarındaki tüyleri çekerdim, oturuyorken öne doğru kambur durdurtum omzundan takla atarak yere iner tekrar geri çıkıp aynısını yapardım. şimdi büyüdüm, ondan uzun oldum. zaten tüm onları yapamayacak olmam bir kenara, o eski sevgiden de eser kalmadı pek. çocukluk güzel şey. insan özlüyor.
    jimi