-
a rh ve pürtelaş
bir yol buldum sana
kolayca büyü diye
önce emekle
ve sonra yürü diye
biz alışmışız seninle sevişmeye telaşla
tenimizle, bedenimizle, kanımızdaki rh’la
bir mezarlık buldum sana
yaşamaktan korkma diye
ölümün öldüğü yerde ölmekten kaçmak niye
okuduğun kitap ol
içtiğin su
bir kabiliyet ol çocukken edinilen
bir damla yağmur ol her yere yağabilen
bir çift eldiven buldum sana
el ele tutuşmaktan utanma diye
nerede bir ışık huzmesi görsen güneş olacaktın
nerede ay görsen sen iki kere parlayacaktın
sen başka kucaklarda uyuyup uyanmayacaktın
bir amaç buldum sana
sebebiyetken sebepsiz olma diye
soruyken cevapsız kalma
kendini hep haklı sanma diye
bir ilkbahar buldum sana
ilk günlerinde gösterişsiz bir koza
ruhunda kelebekler uçuşacak biz yaklaşırken yaza
bir zamir buldum sana
adı da ”sen”
ne güzel ”biz” olurduk sen terk edip de gitmesen
bir son buldum sana
adı elveda
baştan sona tekrar oku bu şiiri
daha da yazmam sana…
demiş can bonomo... -
angina pektoris
yarısı burdaysa kalbimin
yarısı çin'dedir, doktor.
sarınehre doğru akan
ordunun içindedir.
sonra, her şafak vakti, doktor,
her şafak vakti kalbim
yunanistan'da kurşuna diziliyor.
sonra, bizim burda mahkûmlar uykuya varıp
revirden el ayak çekilince
kalbim çamlıca'da bir harap konaktadır
her gece,
doktor.
sonra, şu on yıldan bu yana
benim, fakir milletime ikrâm edebildiğim
bir tek elmam var elimde, doktor,
bir kırmızı elma:
kalbim...
ne arteryo skleroz, ne nikotin, ne hapis,
işte bu yüzden, doktorcuğum, bu yüzden
bende bu angina pektoris...
bakıyorum geceye demirlerden
ve iman tahtamın üstündeki baskıya rağmen
kalbim en uzak yıldızla birlikte çarpıyor...
Nazım Hikmet
ayrıca: https://www.youtube.com/watch?v=GaLCuzSw328 -
abbas
haydi abbas, vakit tamam;
akşam diyordun işte oldu akşam.
kur bakalım çilingir soframızı;
dinsin artık bu kalb ağrısı.
şu ağacın gölgesinde olsun;
tam kenarında havuzun.
aya haber sal çıksın bu gece;
görünsün şöyle gönlümce.
bas kırbacı sihirli seccadeye,
göster hükmettiğini mesafeye
ve zamana.
katıp tozu dumana,
var git,
böyle ferman etti cahit,
al getir ilk sevgiliyi beşiktaş'tan;
yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.
cahit sıtkı taranci -
"yabancım, diyorum birden, yabancım
sevgili arkadaşım
şimdi ben burdayım ya
olmayabilirim az sonra
her şeyi yüzüstü bırakabilirim
bırakabilir miyim dersin" -
....insan seni sevince iş güç sahibi oluyor
şair oluyor mesela
meyhaneden cayıyor bir akşam üzeri
caysın be güzel
caysın be iyi
tütünü bırakıyor tütün neyime zarar
keseme zarar ciğerlerime zarar sevdama zarar
seni sevince adamın pabuçları eskimiyor
beti benzi yeni çarktan çıkmış gibi
seni sevince insan bilgili saygılı gönlü gani şen
saçları zencefilli
erkencecik evine dönmek istiyor canı
zembilinde karpuzlar hürriyetler duvaklar
annesinin elini öpüyor ilkten
yeğenine çukulata almış onu veriyor
bakıyorsun- güzin karanfil çiçeğini sever ya-
güzinde bir demet kırmızısından almış
sırf seni sevdiği için ya, başka neden?
hep seni düşün
hep seni yaşat
hep seni yıka
seni doyur üç öğün
seni bir kanım uyut sonra uyandır
lokman hekim seni sev diyor bana
seni sevmeseydim ilkbaharı kodunsa bul
istanbul diye bir kent yoktu ki yeryüzünde
umut diye bir şey yoktu ki yeryüzünde seni sevmeseydim
hak hukuk bereket diye
eşitlik kardeşlik hürriyet diye
yüreğime sağlık ne iyi ettim
metin eloğlu - lokman hekimin sev dediği -
ey saçları “alagarson” kesik hanım kız!
gülme öyle bana bakıp sen arsız arsız!
bacağımla alay etme pek topal diye.
bir sorsana o topallık bana nereden hediye ?
sen şişli’de dans ederken her gece gündüz,
biz ötede ne ovalar, çaylar, ne dümdüz
yaylaları geçtik, karlı dağları aştık;
siz salonda dans ederken bizler savaştık .
ey dudağı kanım gibi kıpkırmızı kız,
gülme öyle bana bakıp sen arsız arsız!
olan işler dimağını azıcık yorsun!
biliyorum elbisemle eğleniyorsun;
biliyorum baldırını o kadar nazla
örten bir tek ipek çorap kıymetçe fazla
benim bütün elbisemden... hatta kendimden...
biliyorum: çünkü bugün şu dünyada ben
neyim? bir hiç... işe güce yaramaz topal...
sen sağlamsın, senin hakkın, dünyadan zevk al:
çünkü orda düşmanlarla boğuşurken biz
siz muhteşem salonlarda şarap içtiniz!
ey gözünün rengi bana yabancı güzel,
her yolcunun uğradığı ey hancı güzel!
sen yabancı kucaklarda yaşarken her gün
yapıyorduk bizde kanla, barutla düğün.
sen o sıcak odalarda cilveli, mahmur
dolaşırken... biz de tipi, fırtına, yağmur,
kar altında kanlar döktük, canlar yıprattık;
aç yaşadık, susuz kaldık, taşlarda yattık.
sen açılmış bir bahardın, biz kara kıştık;
bizden üstün ordularla böyle çarpıştık...
gülme öyle bana bakıp pek arsız arsız
sen ey dışı güzel, fakat içi çamur kız!
sana karşı haykıranı, mecbursun dinle;
bugün hesap göreceğiz artık seninle:
ben cephede geberirken, geride vatan
aşkı ile bin belalı işe can atan
anam, babam, karım, kızım, eziliyorken
dağlar kadar yük altında... gel, cevap ver, sen
bana anlat, anlat bana, siz ne yaptınız?
köpek gibi oynaştınız, fuhşa taptınız!
anavatan boğulurken kıpkızıl kanda
yalnız gönül verdiniz siz zevke, cazbanda...
ey nankör kız, ey fahişe unutma şunu:
sizin için harp ederken yedim kurşunu.
onun için topal kaldı böyle bacağım,
onun için tütmez oldu artık ocağım.
nazlı nazlı yatıyorken sen yataklarda
sallanarak ölü kaldık biz bataklarda.
kalbur oldu süngülerle çelik bağrımız,
bu amansız boğuşmada öldü yarımız,
ya siz nasıl yaşadınız? bizim kanımız
size şarap oldu sanki... şehit canımız
güya sizin mezenizdi! yiyip içtiniz;
zıpladınız, kudurdunuz arsız, edepsiz!..
gerçi salonlarda senin “yıldız”dı adın,
hakikatte fahişesin ey alçak kadın!
ey allıklı ve düzgünlü yosma bil şunu:
bütün millet öğrenmiştir senin fuhşunu.
omuzun da neden seni fuzuli çeksin?
.........................................
kinimizin şiddetiyle gebereceksin!..
hüseyin nihal atsız - topal asker. -
bir varmış bir yokmuş dedi
gece masalları gibi
belki yalın bir karanlıkta
körebeydi, ebeydi, di di di. -
hayatın en hüzünlü anı,
mevsimine kapıldığın kişinin
bahçesinde açabilecek bir çiçek olmadığını
anladığın andır…
bırak, gitsin…
bırak, git… -
göz kapaklarımın üzerinde ayakta duruyor
ve saçları saçlarımın içinde
biçimi ellerimin biçiminde
gözlerinin rengi gözlerimin renginde
gölgemde yitip gidiyor
tıpkı bir taş gibi gökyüzünde
gözleri var her zaman açık
ve bir an olsun uyutmaz beni
düşleri var apaydınlık
güneşleri buharlaştıran
güldürür, ağlatır beni ve güldürür
konuşturur beni söylemeksizin tek bir söz
paul eluard -
dudağında yangın varmış dediler
dudağında yangın varmış dediler,
tâ ezelden yayan koşarak geldim.
alev yanaklara sarmış dediler,
sevda seli oldum, taşarak geldim.
kapılmışım aşk oduna bir kere,
katlanırım her bir cefaya, cevre
uğraya uğraya devirden devre
bütün kâinatı aşarak geldim.
yapmak, yıkmak senin bu gamlı ömrü,
ben gönlümü sana verdim götürü.
sana meftûn olduğumdan ötürü
sarhoş oldum neyzen, coşarak geldim.
1937
neyzen tevfik