1. hayatıma girdiği ilk andan beri her şeyi ona göre yaşadığım,canım,ciğerim,uyku arkadaşım,yemek arkadaşım.
    birine gönlünüzü verin,geri alamazsınız.
  2. son yıllarda kedi severlerin sayısı arttı mı yoksa sevgisi mi arttı veyahut kedi sevme hastalığı mı yayıldı bilmiyorum. ama etrafımda özellikle kişi listemde falan fazlasıyla bir "kedi aşığı" artışı olduğunu görüyorum.

    bu artışta sosyal medya paylaşımlarının etkisinin büyük olduğunu düşünüyorum.
    ve malesef birçok insanda görüyorum ki kendini tanımlarken bunu bir etiket olarak kullanıyorlar.
    peki neden bu? seviyoruz tamam. aşığız ona da tamam. ama insan kendini neden bir şeyi seven olmakla tanımlar?

    ^:gelsin zülfiyar^
  3. büyükannem öldüğünde kedisi yemeden içmeden kesmişti kendisi öylece onun yatağında uyurdu. zaten o da çok zayıf düşüp hastalanıp iki ay sonra öldü bence kediler gerçekten sahiplerini çok seviyor ya da hiç sevmiyor..
  4. kedilerle geçirilen zaman boşa geçmiş değildir. -sigmund freud
  5. 5-6 yıl beslediğim bir kedim vardı. ismi sarı. rengi de sarıydı zaten. aslında turuncu-beyazdı da biz sarı koymuştuk ismini. turuncu diye kedi ismi olamazdı zaten o zamanlar. birçokları isim bile vurmazlardı kedisine. kedi der geçerdi. bir iki nesil büyüklerimiz püsük felan derdi. biz kedisine isim verecek kadar onları benimseyen ilk ya da ikinci-üçüncü nesiliz herhalde. zaten besleyip, sevip-okşamaktan ziyade fareleri kovalasın diye tutulurdu kediler evde. kırsal kesimdeydi evimiz, köyde yaşıyorduk. köylüydük. köy kedileri de biraz köylülere benzer. şehir kedileri gibi değildir. kibar isimleri olmaz. benim sarı'ma minnoş desem ya da yumoş felan desem ya kıçıyla gülerdi bize ya da evi terkedip giderdi herhalde. köylüydü biraz sarı. kabaydı. biraz ben ehlileştirmiştim sarı'yı, ne kadar ehlileştirilebilirse artık. ama köylü genlerini hiç kaybetmedi sanki. beni kırmamak için bana yavşar, şirinlikler felan yapardı ama o kadar. ip yumağı peşinde koşmazdı hiç. öyle özel kumları felanda yoktu taharetlenmek için, uzaklara bir yerlere yapar gelirdi. biz hiç görmedik sarı'yı işerken ya da sıçarken. erkekti. utanırdı. belli kuralları vardı. pek bizden beslenmezdi zaten. etçildi biraz. mama felan bilmezdi. süt içmezdi. iyice ekşiyen yayık ayranına bayılırdı sarı. içine biraz da kuru yufka ekmek ufaladınmı tamamdı. bayramda seyranda kurban etinden nemalanırdı, daha doğrusu kemiklerini sıyırırdı elinden geldiğince. arada tuttuğum dere balıklarına da hayır demezdi, ama o kadar. bize yükü bunlarla sınırlıydı. masrafı yoktu. veteriner nedir bilmezdi. hastalanırmıydı bilmem ama hastalanıyorsa da bize pek belli etmezdi. kendi içinde yaşardı bunları. ama her şeye rağmen bizi severdi. beni özellikle severdi. anne-babam pek evin içine sokmasada sarı'yı, sarı bir şekilde yolunu bulur bana gelirdi. yatağıma ortak olurdu. beni üç öğün görmeden edemezdi. severdim ben. anne-babam da severdi aslında. benim kadar üstüne düşmeseler de onun eve olan katkısını inkar etmezler, onu hor görüp, ona kötü davranmazlardı. şöyle bir şeydi herhalde sarı'ya bakış açıları: mesela tavuklarımız her sabah yumurtlar, bu yumurtalar kahvaltımıza katık olurdu. ama böyle bir iyiliği olan tavukları eve ya da yatağımıza alamazdık. sarı'da öyleydi babam için. iyiliklerine rağmen onu kucaklayıp beraber uyumak gibi bir borcumuzun olmadığını düşünürdü sarı'ya. mesafeli olurdu her daim. benim hatrıma müsade ederdi evin içine girmesine. fazla da ayak altında dolaşmamalıydı ama. mesela kendi odalarına ya da mutfağa girmek yasaktı sarı'ya. sarı ilk zamanlar bu kuralı ihlal etse de bir süre sonra babamdan yediği bir kaç okkalı tekmeden sonra öğrendi babamın kurallarının çiğnenmemesi gerektiğini. diğer ev ahalisine sırnaşmadan, başkasının ayaklarına dolaşmadan sadece bana takılırdı evde. çok da durmazdı. dinlenmeye mi gelirdi bana bilmiyorum. sıcak yatağıma ortak olmakmıydı amacı yoksa benim sıcaklığımmıydı sebebini bilmiyorum bana gelişlerinin. o kadar içini açmadı bana sarı. velhasıl sarı'yı severdim. sarı da beni. dediğim gibi biz pek beslemezdik sarı'yı. bir kaç günde bir aç kalırdı. o zaman biraz ayran aşı verirdik. kalan zamanlarda kendi kendine bakabilirdi. avlanırdı kerpiç evimizin bodrum katında, ya da müştemilatta, ya da ahırda. neyle beslendiğini bilsem de pek düşünmezdim bunu bana geldiği zamanlarda. kendi de göstermesdi zaten öğünlerini. hep tok, hep tertemiz gelirdi bana. üç öğün süt içen şehir kedileri kadar temizdi benim sarı'm. yatağımda hiç pati izi olmazdı. temizler, yalar yutardı tüm kirlerini. annem kıllarından şikayet etti uzun süre, sonra sarı fazla kıl dökmemeye başladı. anladı annemi, elinden geldiğince onu da kırmadı. döktüğü az sayıda kılı da annem hoş gördü. şikayet etmez oldu. hatta zaman zaman sarı'yı okşadı bile.

    bir zaman sonra sarı bizden ayrıldı.
  6. insanlardan çok çekmiş olan canlılar.
    - antik mısır'da kutsal kabul edilmişler, öyle ki bir kedi öldüğünde mumyalanmış ve kedinin sahibi olan aile yas tutmuştur.
    - ortaçağ zihniyetindeki avrupa'da kara kediler uğursuz sayılmıştır. sevilmemiş ve kendilerinden korkulmuştur.
    - satanist özentisi geri zekalılarca sözde ain yapmak için katledilmişler, türlü türlü eziyetlere tabi tutulmuşlardır.
    - ailelerinden doğa ve hayvan sevgisi nedir öğrenmemiş çocuklarca kuş lastiği vasıtasıyla gözleri çıkartılmış, kuyruklarına teneke kutu ve hatta maytap bağlanmış ve işkence edilmiştir.
    - bu aptal ve sevgi nedir bilmez çocukların büyümüş versiyonlarınca da yol kenarında kendi halinde otururken tekmelenmişler ve kaçarken arabanın altında kalarak ölmelerine neden olunmuştur.
    - güya hayvan sevgisine sahip bazı köpek sahibi varlıklarca da sırf eğlence için köpeklerine boğdurtulmuşlardır. kısacası öteki tarafta çok kişinin cehennemde güzelce kızarmasını sağlayacak canlılardır.
  7. insanlara mesafeli dostluklarını sunan süper sevimli canlılardır. benım de lola adında bir ev arkadaşım var. fakat ne var ki bu çoğu durumda size acı verebiliyor. çünkü kedi ile birlikte yaşamaya başladığınız andan itibaren herhangi bir insanla kuramayacağınız özel bir bağ kurarsınız. üstelik sadece evdeki dostunuza değil, bütün kedilere karşı zaafınız vardır artık. ve nerde acı çeken bir kedi sesi duysanız, aç yada zayıf, sakat bir kedi görseniz yada boktan bir çöp konteynırının dibinde yavru kedi cesedi görseniz gününüz zehir olur.
  8. çok da iyidir çok da güzeldir
  9. hayvan gibi adamı bile muma çevirecek yaratık. benim maceram da bu sene başladı.

    şöyle ki, uzun zamandır "ya eve bir kedi alsam" triplerinde gezinirken, bir gün bir arkadaşın kedi almak istediğini belirtmesiyle gaza geldim. bunla beraber bir gazla hayvan barınağına gideceğiz ama zaten küçük şehir olması hasebiyle barınak diye bir şeyin varlığından dahi kimsenin haberi yok. telefondan google maps'i açıp arattırdım okulun civarında bir hayvan barınağı gözüküyor ancak okul şehir dışında, hiçliğin ortasında bir yerde. "taksiye atlayalım, götürsün yakınmış zaten" dedim, bindik taksiye hayvan barınağı diyorum adam yüzüme bakıyor. yanlış anlaşılmasın, bu bakış "nerede olduğunu bilmiyorum" bakışı değil, "hayvan barınağı ne demek" bakışı. neyse abi dedim sen sür ben telefondan haritaya bakarak tarif ederim. demez olaydım, bir yere doğru gidiyoruz ancak baya az ileride bir köy görünüyor, dağların arasına doğru yol alıyoruz. taksimetre anbean atmaya devam ediyor. 4. kere aynı yerden geçtiğimizi farkettiğimde, taksimetrenin de disko topu gibi dönmesinin verdiği gazla "aha burası inelim biz burda" demiş bulundum. taksinin arkasından bakakaldığımız bir yokluğun ortasında ağzının mırıldanmasından arkadaşın bana esaslı sövdüğünü anlamıştım. dolaşa dolaşa epeyce bir zaman geçtikten sonra odun kıran orta yaşlarda bir adam görmemiz adeta umut ışığı oldu, amcaya barınağı sorduk, gösterdi, yakınmış zaten. barınağa girdik. bir tane veteriner var, o kadar koca barınakta tek allah'ın kulu yok. selam verdik kedi sahiplenmek istiyoruz dedik. adam önce şaşırdı, sonra durumu idrak etti sonra iki tane kedi getirdi, zaten başka da kedi yokmuş, bu gariplerim de nasıl yakalandılarsa artık. kedilerden biri diğerine göre daha büyük, çirkin beyaz birşey ama yüzünden hüzün damlıyor yerlere. öteki daha ufak oyuncu neşeli güzel bir kedi. ben çirkin beyaz olanı alıcam dedim arkadaşa, bir kedinin surat ifadesi müslüm gürses'e benzer mi? benziyor işte, anlamlandıramıyorsun, 4 aylık kedi hayatın sillesini yemiş gibi. neyse uzatmayayım aldık kedileri, veteriner aşıları yapalım hemen bekleyin dedi, aşıları vururken bize aşı takvimlerini anlattı, sonra da "dış parazitler sizin sağlığınız için onları yaptırın, iç parazit aşılarını yaptırmasanız da olur" diyince ben bir kıllandım, zira çok veteriner sıfatı yoktu abimizde. neden diye sormuş bulundum, "iç parazit olmayınca en fazla kedi ölür size bir şey olmaz, gelirsiniz yenilerini veririm" dedi. şaka mı acaba falan diye yüzüne bakıyorum, yok adam ciddi. neyse aldık kedileri o kendi evine götürdü ben kendi evime, yemek verdim, kum falan aldım kısa sürede uyum sağladı, o meczup görüntüsü yüzünden sürekli kediyi seviyorum yemek falan vermeye çalışıyorum ama çok sonraları anlayacaktım ki kedinin duruşu öyleymiş, üzgün değilmiş. git gide alıştı eve oyunlar oynuyor, geziyor, ne yesem aynısından yemek istiyor falan bilindik şeyler. bir süre sonra canımı sıkmaya başladı, bunun yüzünden evde hiçbir şey yiyemez oldum. sürekli musallat, karnı aç da olsa tok da olsa illa yapışıyor. bir gün dışarıya çıkmaya hazırlanıyorum, evde de simit kalmış, peynir falan var ufaktan bir kahvaltı yapayım dedim. kahvaltımı rahat rahat yaptım sofrayı topladım falan, bir anda kafama dank etti, lan dedim kedi musallat olmadı bana? nerede acaba diye tüm evi aradım, yok. en son balkona bakıyorum, acaba köşelere mi pusmuş diye, karşı binanın çatısını yapan bir usta var, o seslendi kedini mi arıyorsun diye. "evet" dedim. "he, atladı o ya" dedi. ne demek atladı diyorum, aşağı atladı diyor. bir deparla aşağı koştum yazık korkmuş bir de, lan dedim sen nasıl 4. kattan atladın da sapasağlamsın? aldım kucağıma, yukarı çıkarana kadar bana bağırdı, muhtemelen kedicede çok ağır küfürler etti, neden bana sahip çıkmıyorsun diye. sonra evde barıştık. gel zaman git zaman kedide çok afedersiniz bir osuruk problemi baş gösterdi. ama öyleböyle değil, kedisi olan bilir bunlar osurduğu zaman kapı pencere falan açmak kar etmiyor, komple evi karantinaya almak lazım, öyle leş bir koku. bir iki de değil yarım saatte bir bombayı atıveriyor. evde oturamaz oldum bunun yüzünden, vaktimin çoğu balkonda geçiyor. bir gün iki tane arkadaşım geldi eve, kediyi görünce de kızların böyle artık annelik içgüdüleri mi kabardı ne olduysa sürekli kedi seviyorlar, kedi sevme sırası yapacaklar nerdeyse. bizim manyak karnı da okşanınca o rahatlık içinde bir koydu gene kokuyu, aman yarabbi, koku değil o başka bir şey. o durumda da anında şüpheli şahıs ben oldum. "kedi yaptı ehe ehe" desem, "aa bak hem osuruyor hem de minicik hayvana bok atıyor" diyecekler iyice rezil olacağım diye sesimi de çıkaramadım. beni rezil etti manyak. meğerse mamadan yapıyormuş değiştirince düzeldi. benim çirkinle günler geçerken bir gece atm'den para çekmeye çıktım. bir kedi bağırtısı geliyor inceden, arkaya bir baktım ufacık, belki de 15 günlük bir kedi oturmuş açlıktan bağırıyor. evdeki kedi beni eğittiği için sağolsun, içim cız etti. bir de yavruya biri tekme mi attı araba mı vurdu bilinmez, yüzü kan içinde, aldım eve getirdim, temizledim, yaralarını falan sildim besledim, sabah da veterinere götürdüm. o günden beridir bu ikisi benim evimde kalıyorlar, çok çektirdiler şimdiye kadar bana ama kedi sahibi olmak başka bir şey, resmen eğitiyorlar seni, imkanınız varsa besleyin, en azından sabretmeyi öğretirler size.
  10. ruh hastası hayvan.
    bu arkadaşlardan bir tanesini evlat edindim efenim geçenlerde. ismi de psyduck oldu. evet pokemon olan psyduck.
    hobilerinin arasında bana gecenin üçünde tırmık atmak, ayak başparmağımı ısırmak ve usb kablolarını çiğnemek var. mart ayında olduğumuz için bu kadar saldırgan olduğunu umuyorum ve geçici olduğunu sanıyorum. değilse zaten sıkıntı büyük.