1. orta yaşlı bir kadın. geleneklerine bağlı asilzade bir aileden geliyor. dönemin ruhuna uygun bir evlilik yapmış; kocası başarılı bir fabrikatör. evliliklerini taçlandıran çocuklarından en büyüğünü henüz evlendirmişler. 1900'lerin başı, avusturya.

    olaylar bir öğleden sonra kadına misafirliğe gelen arkadaşının anlattığı hikayeyle başlıyor. misafirliğe gelen arkadaşı, ortak tanıdıkları olan bir adamın karısını nasıl, hangi dalaverelerle aldattığından bahsediyor. kadın bu hikayeden çok etkileniyor. misafiri gittikten sonra aynı zamanda sırdaşı olan hizmetçisiyle dertleşirken şöyle diyor: "eğer benzer bir şeyi kocam yapmış olsa sanırım yaşayamazdım!".

    ve ertesi gün isimsiz bir mektup alıyor.

    mektupta kocasının kendisini fabrikada çalışan genç ve güzel bir kızla aldattığı yazıyor. mektupta bahsedilen kız kadının eski hizmetçisi. zeki ve becerikli olduğu anlaşılınca bir kaç sene önce hizmetçilikten fabrikada çalışmaya terfi etmiş. bu kadarla da kalmamış, kendisini zamanla göstermiş ve fabrikada çok iyi bir pozisyona gelmiş. kadın mektubu okuyunca doğal olarak ortalığı birbirine katıyor, fenalık geçiriyor, doktorlar koşturuyor. kocası acilen çağırılıyor. ancak bir kaç saatlik sorgulama ve akıl yürütme sonrasında mektubun gizemi aydınlığa kavuşturuluyor.

    mektubu yazan kişi kadının şimdiki hizmetçisi. bir zamanlar birlikte çalıştıkları eski hizmetçiyi çekemediği için böyle bir iftira girişiminde bulunuyor. tabi olay anlaşıldıktan ve kendisi de kabahatini itiraf ettikten sonra hizmetçi hemen işten çıkarılıyor. fabrikada çalışan eski hizmetçiye ise bir şey olmuyor.

    olay bu şekilde sonuca bağlanmasına rağmen asilzade kadının duygu dünyasında olay sonrasında beklenmedik değişiklikler meydana geliyor. mantıklı düşündüğü zaman kocasının böyle bir işe bulaşmadığına kesinlikle emin olan kadın yine de kocasının fabrikada çalışan eski hizmetçiyle kendisini aldatıyor olduğu şüphesine bir türlü engel olamıyor. bir temele oturtamadığı halde içini kemiren bu keskin kıskançlık duygusu yüzünden geceleri gözüne uyku girmez oluyor, gündüzleri cehenneme dönüyor. ta ki zamanın modasını yakından takip eden damadı kendisini, hem uğraştığı alan hem de kendisi her geçen gün daha da ünlenen ruh bilimci sigmund freud'u görmeye ikna edene kadar.

    --

    freud bu hikayeyi psikanalize genel bir giriş kitabında anlatıyor. kitap freud'un abd'de verdiği birbirine takip eden 28 adetlik bir konferans dizisinin derlemesi. konferans dizisi üç ana alanı inceliyor: gündelik yaşamda yapılan hatalar, rüyalar ve nevroz. bu inceleme freud'un ortaya koyduğu belli başlı kavramlarla tanışmak için yeterli. ama en önemli işlevi freud'un akıl yürütme biçimiyle tanışmak. freud'un başka bir kitabını okumadım henüz. ancak diyebilirim ki üslup bakımından bu kitap yeni başlayanlar için oldukça yararlı. konferans notları olduğu için sohbet havasında. freud zaman zaman kendisini dinleyici yerine koyuyor, sorular soruyor, şüphe duyulabilecek mantıksal ilişkilere cevap getirmeye çalışıyor. neyse... sanırım bunları kitaba ait ayrı bir başlığa yazmak gerekir.

    kıskançlık üzerine yukarıdaki hikayeye dönecek olursak...

    anlattığına göre freud bu hastayı sadece iki saatline görmüş. ancak o iki saatte durumun özüne vakıf olabilmiş. önce çarpıcı bir tespit yapıyor: kıskançlık histerisini başlatan şey mektup. ancak mektup sebepsiz yere ortaya çıkmıyor. bilakis böyle bir ilhamı hizmetçisine veren kadının kendisi. demek ki, diyor freud, kadının böyle bir uyarıcıya içsel olarak ihtiyacı vardı. yani kıskançlığını mazur gösterecek bir tetikleyiciye.

    peki neden? freud kadının tavır ve davranışlarından şu çıkarımda bulunuyor ki kadın, kendisini muayenehanesine getiren damadına karşı boş değil. ancak kendisi gibi asilzade ve geleneklerine bağlı bir kadının çocuğu yaşındaki damadına arzu duyuyor olması düşünülemez bile. ama işte tam da bu sebepten, yani duyduğu ilkel arzu ile sosyal statüsünün çatışmasından ötürü damadına karşı hissettiklerini bilinçaltına gömüyor ve bu arzu bilinç seviyesine hiç çıkmıyor. ancak sebep olduğu yine bilinçaltındaki suçluluk duygusu ancak ve ancak kocasının da benzer bir ihanet içine girmiş olması ihtimaliyle basıncını biraz olsun azaltabiliyor. bu sebeple kadın kocasından şüphe duymasını sağlayacak bir tetikleyicinin peşinde bilinçsizce. ve duyduğu kıskançlık problemi değil, içsel kurtuluşu bir nevi.

    freud'a göre kıskançlık neredeyse her zaman bilinçaltındaki suçluluk duygusunu örtbas etme amacını taşıyan bir yansıtmadır.

    seven kıskanır diyenlere gelsin...
  2. birbirini sevmeyen insanlar arasındaki cok çirkin bir duygu. kıskanmak da kıskanılmak da cok çirkin.

    iki birey arasındaki mesafeyi en cok kıskanmak artırabilir. kıskananın içini kor gibi yakar. kıskanılansa durumun haset mevsuzu olduğunu sezmedikçe yersiz düşmanlıklarla, cekememezliklerle uğraşmaya mecbur bırakılır.
    herkesin hataları ve zaafları vardır, kıskanmaya lüzum yok.
  3. sonuçlarını çok taze hissettiğim, şeytan işi pislik bir hissiyat yahut düşünce şeklidir. zaten kibirle beraber ilk günahtır denebilir. (bkz: iblis'in adem'i kıskanması) en yakın arkadaşların, kardeşlerin zihnine ekilen ufak bir kıskançlık tohumu bambu ağacı gibi önce derinden derine sessizce büyür, gün yüzüne çıkması da aniden ve hayli şiddetli olur. sonuç çoğu zaman hüsrandır.
    bu merete karşı insanın zihnini disipline etmeyi öğrenmesi gerekir. bunun da tek yöntemi, kanaatimce, kanaattir. e o nasıl olacak derseniz, burasının tatma dünyası olduğu, doyma dünyası olmadığı gerçeğini kavrayıp özümsemekle olacaktır. maddeci kafa bunu anlamaz tabi, hiçbir zaman da doyamayacağı gibi bu türlü his ve düşüncelerden de kurtulamayacağı için halen elinin altında olanlardan da lezzet duyamaz. he konunun (bkz: gelir adaletsizliği) gibi hak ve adalet boyutu bambaşka mevzu, siz en olmadı yârin yanağını anlayın yeter.
    her ne kadar (bkz: haset) ile aynı anlama gelse de haset denince kıskançlıkta aşırılık anlaşılır genelde. kaynağı sevgi olan kıskançlık ise daha başkadır. daha masum ve belki biraz da gerekli olduğu düşünülebilir. (bkz: yalan) (bkz: beyaz yalan) gibi. ancak istisnai nitelikte olmalı, kural haline gelmemelidir.
    hasılı kelam, insanın yapısında kendiliğinden kötü olan birşey bulunmaz. kıskanmak gibi insana dair bazı kavram ve kurumlar iyiye de kötüye de kullanılabilen araçlardır. bu ikisi arasındaki tercih ise iradidir. iradeyi fesada uğratmanın dahi iradi olabildiği gibi insan da kendisini bu kıskançlık uçurumuna yuvarlayabilir.
    kurra
  4. belki de en kötü huyum bilmiyorum. farkındayım kıskancım olması gerekenden daha fazla belki de ama gerçekten elimde değil bu. olan birşeyi geçtim olma olasılığı olan bir durumda bile kıskanıyorum bazen keşke bir çözümü olsa kıskanmamanın.
    umarım birisiyle aramı bozmadan üstesidnen gelirim bunun.
    wtf
  5. dünyanın en basit ve normal duygusu. tabi ki seven insan kıskanır. sevgilisini, arkadaşını, ailesini, köpeğini hatta eşyasını bile. ama seven insan sadece kıskanır. kırmaz, kısıtlamaz, yormaz. her şey gibi bu da dozunda güzeldir, fazlası gerçekten büyük sorundur. ve kesinlikle şuna eminim, ilişkilerde güvenle kıskançlık ters orantılıdır. ne kadar güvenirseniz karşınızdakine o kadar sorun etmezsiniz. tatlı bi kıskançlık olur yani. öyle olsun.