1. "hayat bilir misin neye benzer, madam yeranik? rüyanda denizi görürsün;sana olmuş mudur hiç ? yüzmek istersin.tam yüzeceğin anda kurur,kendini yerde yatmış bulursun.istanbulun karına da benzer şehri örter,sevinirsin,kalkayım gezeyim,kartopu oynayayım dersin.birde bakarsın,erimeye başlamış,sokaklar çorbaya dönmüş.camura batarsın."
    yalnızlar zaven biberyan
  2. üzgünüm, çünkü geleceğin umutsuz ve iyileştirilemez olduğunu hissediyorum. her şeyden sıkıldım ve hiçbir şeyden tatmin olmuyorum. başarısızlığın ta kendisiyim. suçluyum ve cezalandırılmam gerek. kendimi öldürmek istiyorum. eskiden ağlardım şimdi ise göz yaşlarımın ötesindeyim. insanlar ilgimi çekmiyor, hükmümü kaybettim. yiyemiyor, uyuyamıyor, düşünemiyorum. yalnızlığımın korkularımın, öfkemin üstesinden gelemiyorum. kendimi şişman hissediyorum. yazamıyorum, sevemiyorum. kardeşim, sevgilim öldüler, ikisini de ben öldürdüm. ölüme doğru ilerliyorum. ilaçlardan korkuyorum. sevişemiyorum, yalnız kalamıyorum. başkalarıyla olamıyorum. kıçım kocaman oldu. vajinamdan tiksiniyorum.
    sarah kane 4.48 psikoz
  3. “kendisinden korktuğu, ruhunun karanlığından iğrenç bir ürkeklik duyduğu zamanlar: ‘ah ne kirli bir bilinmezim!’ diyerek kendindeki bu iki ruhu, bu bazen hep açık ve saf, fakat daha çok böyle kanlı, murdar maneviyatları düşünür, sürekli bir ses olmak üzere içinden kendine ‘canavar’ diye hitap eden bir vicdan bulurdu. etrafında hep kötülükler görmesi bunları kendinde bulmak kadar onu öldürmüyordu. kendi o kadar yüceliklere tutkun olduğu hâlde bu kötülüklerden el çekmezse başkaları ne olur? diye düşünerek kendinden kaçmak ister, masumluk hayvanlıkla zincirlenmiş gibi onda daima boğuşurlar, hiçbir zaman yapmadan önce yaparken ve hele sonra ateşler içinde yanmadan başkalarının içgüdüsü ile yaptıkları sıradan kötülükleri bile yapamazdı.”
    mehmet rauf eylül
  4. yıllar önce...daha çocukken beğendiğim bir şey bu. andrei, bilmem çocukluğunda sana bir şey vaat edilmiş olduğunu hissettin mi hiç? daha sonra kendine bakıp, "bana böyle olacağını hiç bilmiyordum," diye düşündüğün oldu mu? bu çok garip,tuhaf ve biraz da kederli bir şeydir.
    yaşamak istiyorum ayn rand
  5. filozofun,böceklerin hayatıyla bizimki arasındaki paralellikleri açıkça belirtmesine gerek yoktu.biz insanlar da aşk ilişkileri kurabilmek için çabalıyor,müstakbel eşlerimizle kafelerde sohbet ediyor,çocuk yapıyoruz.yani bizim şeçeneklerimiz de köstebeklerin veya karıcaların şeçeneklerinden daha fazla değil,üstelik çoğu zaman onlar kadar bile mutlu olamıyoruz. bunları söylerken schopenhauer'ın niyeti bizi karamsarlığa itmek değil,acı çekmemize yol açacak beklentilere kapılmamızı önlemekti.aşkımıza karşılık bulamadığımızda,hiçbir zaman hayatta mutluluğu yakalayamayacağımızı bilmek bizi teselli edecektir.ne gariptir,karamsarlıktan kurtulmamıza en çok yardım edebilecek olanlar da düşünürlerin en karamsarlarıdır.
    ''doğuştan getirdiğimiz tek bir kusur var: hepimiz mutlu olmak için dünyaya geldiğimize inanıyoruz...bu kusurumuzu gidermedikçe...dünya gözümüze çelişkilerle dolu bir yer gibi görünecektir.çünkü her adımımızda,ister büyük ister küçük bir şey yapmış olalım,dünyanın ve insan hayatının,insanların mutlu bir yaşam sürdürmelerine olanak verecek biçimde tasarlanmadığını anlayacağız...işte bu yüzden neredeyse bütün yaşlıların yüzlerinde aynı ifadeyi,yani düşkırıklığını görmek mümkündür.''
    oysa bu insanlar aşka ilişkin yerinde beklentiler içinde olsalardı,asla böyle bir düşkırıklığı yaşamazlardı: ''gençlik döneminde...hayatta kaldığımız süre içinde mutluluğu yakalamamız gerektiğine inanır,bu inanca sıkı sıkı sarılıp mutluluğun peşinden koşmaya başlarız.sonuçta ortaya çıkan boş umutlar ve tabii tatminsizliktir.düşlerimizdeki mutluluğun bulanık,aldatıcı imgeleri,rastgele şeçilmiş görüntüler halinde belirir gözlerimizin önünde ve biz bunların hakikilerini ele geçirmek için boş yere çabalarız...eğer gençlere zamanında öğüt ve eğitim verir,onların,dünyada elde edebilecek çok şey olduğuna ilişkin yanlış düşünceyi kafalarından atmalarını sağlarsak çok şey kazanmış oluruz.''
    felsefenin tesellisi- alain de bottom
  6. içimde, kocaman bir boşluk...yüzyıllardır kayıptım sanki, döne dolaşa her sokakta, her köşede, her kıpırtıda ve her seste kendimi arıyordum, kendimi onların gürültüsüne, rengine ve şekline bulaştırarak... beni benden almışlar da aralarında bölüşmüşler gibi, hızla eksilmeye başlıyordum. insan insanı eksiltir, diye düşünüyordum nasıl çoğaltırsa...
    hasan ali toptaş sonsuzluğa nokta